Yıldıray OĞUR
Türkiye, son bir yıldır neredeyse cepheden cepheye koşuyor. Her iki ayda bir ülkemizin kaderini belirleyecek, tarihi bir dış mesele bütün gündemi esir alıyor. Sonra bir anda o bitiyor, başka bir cepheye geçiliyor.
Bundan sadece bir yıl önce Türkiye’nin tek gündem maddesinin Suriye olduğunu kaç kişi hatırlıyor?
Suriye’de bir varlık yokluk savaşı, beka mücadelesi veriliyordu.
Sykes-Picot’lar, Misak-i Milliler raflardan indirilmiş, her adım, her karar, her anlaşmanın başına tarihi sıfatı konuyor, camilerde Fetih sureleri okunarak başlanan operasyonlar zaferle bitiyor, sonra bir zafer de masalarda kazanılıyordu.
En son 36 askerin şehit edildiği bir hava saldırısı ve yi e tarihi zafer denen Türkiye-Rusya arasındaki Soçi Anlaşması’yla Suriye bir anda hayatımızdan çıkıverdi.
Uzun süredir uzmanları dışında kimse Suriye’den bahsetmiyor. Gazetelerin birinci sayfalarında ya da televizyon ekranlarında Suriye’yle ilgili duyduğumuz son büyük haber bir YPG heyetinin Moskova’da Rusya Dışişleri bakanı Lavrov tarafından ağırlanması oldu, tabii buna Dışişleri Bakanlığı sözcüsü düzeyinde verilen cılız tepki...
Çünkü Suriye çoktan bırakılıp Libya’ya geçilmişti.
Bu kez raflardan Trablusgarp Savaşı hatıraları indirildi. Osmanlı’nın 100 yıl sonra Libya’ya dönüşü üzerine epey büyük laflar edildi. Gerçekten Türkiye Libya’da Hafter’i durdurdu. Üzerinde konuşulması tehlikeli operasyonlar yapıldı. Ama sonra bir barış ve müzakere süreci başladığı anda Libya ile ilgili haberler de kesiliverdi. Arada Libya ile Türkiye arasındaki deniz anlaşmasının mimarı olan amiral de önce pasif göreve çekildi, sonra istifa etti. En son Türkiye’nin desteklediği Sarrac’ın istifa kararı aldığını duyduk, Libya’da neden sokak gösterileri oldu, neden Sarrac istifaya karar verdi pek anlaşılamadı.
Çünkü çoktan yeni bir cepheye geçilmişti.
Bu kez Türkiye Akdeniz’e geri döndü. Mavi Vatan. Navtex derken bir anda kendimizi Yunanistan’la geleneksel deniz mili krizinin ortasında bulduk. Arada Fransa ile karşı karşıya geldik. Macron’un ezik çıktığı fotoğraflar bakanlarımızca paylaşıldı, üst düzey görevliler Macron’a çakma Napolyon demek için birbirleriyle yarıştı. Hatta son yüzyılda Fransa’nın askeri hiçbir zaferi olmadığı, zaten Napolyon’un da Fransız olmadığı dahi söylendi. Bütün yaz Akdeniz’de varlık ve yokluk mücadelemizle geçti. Yunanistan’la gemi tokuşturma, Fransa ile laf dalaşı derken bir baktık Oruç Reis gemisi Antalya’ya, çakma Napolyon “Sayın Macron”a, “hadsiz Yunan”, “Sayın Miçotakis”e geri dönmüş.
Her şey o kadar hızlı oldu ki, TRT’nin Barbaros dizisi bile krize yetişemedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın hazırlattığı Mavi Vatan marşı bile iddialı sözleriyle ortada kaldı:
“Küfür tek millet olup kurmuştu ittifakı
Yaradan’a sığınmıştı İslam’ın orduları
Denizlerin aslanı, çekmişti zülfikârı,
Akdeniz’de hedefti zilletin ittifakı.”
Ecdadımın kanından akar damarlarımda
Can verir can alırız mavi vatan uğruna”
Çünkü marş dolaşıma girdiği sırada Türkiye çoktan o zillet ittifakıyla masaya oturmuştu.
Hatta marştan bir gün sonra Cumhurbaşkanı “Akdeniz tüm ülkeleri ve halklarıyla bizi birleştiren bir çatı. Gelin, yeni husumetlerle Akdeniz’in ak sularını kirletmeyelim. Gelin, hep beraber Akdeniz’i tekrar bir barış havzasına çevirelim” çağrısı bile yaptı.
Barış, işbirliği mesajları, diplomasi trafiği başlayınca zaten Akdeniz’in de eski heyecanı kalmadı. Gündemden hızla düşmeye başladı.
Son bir haftadır bütün milli ve tarihi heyecanlar Azerbaycan cephesine kaydırıldı
Tabii ki Türkiye bile isteye cepheden cepheye koşmuyor, bu meselelerin hepsinde her konuda haksız da değil.
Ama ölüm kalım mücadelesi, bekamız söz konusu denilen, tarihten büyük büyük referanslar verilip, her adımın önüne tarihi sıfatı konan olaylar bir anda sönümleniyor, cepheler yerini diplomasi masalarına bırakıyor, sonra bir bakılıyor, o tarihi, hayati ölüm kalım meselesi gündemimizden çıkıvermiş.
Kısa bir moladan sonra bu kez başka bir cephede aynı tarihi milli heyecanlar yaşanmaya devam ediyor.
Bu cepheden cepheye, seferberlikten seferberliğe koşturulmak Türkiye’nin ruh sağlığına iyi gelmiyor.
Özellikle bazı bünyeler bu hızlı ruh hali değişimini kaldıramıyor. Kendini seferberlik havasına fazla kaptıranlar da tabiri caizse “pisleşmeye” başlıyor
Bu siyasi “pisleşmenin” bizde uzun bir tarihi ve epey acı sonuçları var.
Balkan Savaşı öyle bir zamandı. Yüzlerce yıl yönetimimiz altında yaşamış milletlerden ağır bir yenilgi almak, imparatorluğun başkentlerinden Edirne’yi bile kaybetmek ağır bir travmaya neden olmuştu.
Katliamlardan kurtulan Müslümanlar ayaklarındaki terliklerle Anadolu'ya doğru göç ederken, bu ağır yenilgiyle travmatize olan İttihatçı yazar Aka Gündüz, 21 Eylül 1912'de Tanin'de o yemini yayınlamıştı:
"Bastığım toprakların her tutamından kan fışkıracak.. Taş üstünde taş bırakırsam, arkada kalan ocağım sönsün.. Gülistanları süngümle kabristan edeceğim.. Tarihe dümdüz bir harabe bırakacağım ki, üstüne, on asır bir medeniyet kuramasın.. Dal üstünde yaprak, burç üstünde bayrak bırakırsam, iman tahtamın ortasına kara damga vurulsun.. Nefesimden yangın, silahımdan ölüm, adımımdan uçurum saçacağım.. Her beyaz renge bir pençe barut lekesi, her barut lekesine bir avuç kan bulayacağım.. Merhameti yatağanımın ağzına.. mefkûreyi tüfeğimin kapsülüne.. medeniyeti atımın arka nalına asacağım.. Dağların kovukları, ormanların gölgeleri, harabelerin buruşuk çehreleri ebediyete 'buralardan geçen Türk hikâyesini' söyleyecek."
Yakın zamanlarda da çok sayıda benzer travmatik zamanlar oldu. Çok gerilere gitmeyelim, mesela 2007 onlardan biriydi.
İçeride hükümet bir taraftan laiklerin Cumhurbaşkanlığı seçimi için kopardığı krizle mücadele ederken bir taraftan da artan PKK’nın saldırılarına karşı Kuzey Irak’a operasyon yapılıp Barzani’ye bir ders verilmesini savunan Genelkurmay ve askerin gözüne bakan medyaya karşı direniyordu.
O günlerde Hürriyet’in genel yayın yönetmeni “F-16’lar Erbil’de alçak uçuş yapsa üç beş bin evin camı kırılsa ne olur” diye bir yazı yazmış, şimdi Cumhurbaşkanı başdanışmanları arasında olan bir Radikal yazarı da “Barzani’nin kıskıvrak yakalanıp Türkiye getirilmesini” önermişti.
Bu Radikal’deki son yazısı oldu. Hürriyet genel yayın yönetmeni de o günlerde bu yazıları yüzünden yerden yere vurulmuştu.
En çok da AK Parti iktidarını destekleyen Yeni Şafak gazetesinde.
Rahmetli Kürşat Bumin ve Alper Görmüş’ün birlikte hazırladıkları Medyakronik sayfasında medyadaki bu gözü dönmüş militarizm sık sık eleştirilirdi.
Kim derdi ki yıllar sonra yine milli heyecanların yükseldiği bir zamanda aynı Yeni Şafak’ın genel yayın yönetmeni “Erivan’ın tam merkezine füze düşmeli” diye yazsın ve ancak cılız bir kaç tepkiyle karşılansın.
Bir kaç hafta önce de Akdeniz krizi sırasında BAE’nin uçaklarının hedef alınması gerektiğini yazmıştı. Askeri uçaklarının değil, sadece uçaklarının...
25 yıl ülkenin başkentini yönetmiş eski Ankara Belediye Başkanı ise CHP’nin İstanbul il başkanına içinde bolca kan, ırkçılık, lümpenlik olan bir mesajı da herhalde bu milli çoşku içinde ayıplanmayacağını, takdir göreceğini düşünerek yazdı.
Nezaketi, diplomasiyi, teenniyle hareket etmeyi, en son söylenecek lafı ilk başta söylememeyi eziklik, teletabilik olarak görmek moda olunca, birileri de buradan kendine rol çıkarıp Erivan’ın ortasında füze gönderebiliyor, içindeki ırkçıyı salıveriyor, arabalarla Ermeni Patrikhanesi’nin önünden konvoylarla geçebiliyor, haber spikeri de buradan kendine vazife çıkarıp belaltı vurursa bunun vatanseverlik hesabına yazılacağını düşünüyor.
Zaten insandaki ahlak da güzel havalarda, bol güneşte ortaya çıkmıyor. İyi havalarda, rahat zamanlardaki ahlakın, adaletin, marifetin kimseye bir faydası yok.
Öyle zamanlarda herkeste ortalama bir ahlak var.
Hikmet, marifet, irfan, adalet kelimelerini cümle içinde sık sık kullanarak da onlardan çeşitli kombinasyonlar yaparak da kimse hikmetli, adil, maruf olmuyor.
Gerçek ahlak, erdem, adalet, nezaket zor zamanlarda, havalar bozmuşken, akıl yerini duygulara terk etmişken, kitleler narsist heyecanlara kapılmışken yeşeriyor.
Çünkü ahlak sadece bir bilgi değil, aynı zamanda bir eylem.
Ahlak üzerine okumak, düşünmek ve konuşmak kimseyi ahlaklı yapmaya yetmiyor ancak günü gelince o sınavdan geçmen gerekiyor.
Yine bir sınav dönemindeyiz...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025