Ahmet İNSEL
Jacques Derrida, Marx’ın Hayaletleri[1] kitabında, Komünist Manifesto’nun ünlü ilk cümlesinden esinlenerek, hayalet/heyûla temasını işler. “Avrupa’da bir heyûla dolaşıyor. Komünizm heyûlası” diye başlayan Manifesto’nun Fransızca çevirisinde, “dolaşmak” değil, heyulanın kişinin tahayyülüne musallat olması anlamına gelen Fransızca “hanter” fiili kullanıldığı için, Derrida kitabında heyûlanın musallat olma halini ele alır. Marx’ın Hayaletleri, Derrida’nın 1993 Nisan’ında Kaliforniya Üniversitesinde verdiği “Marksizm nereye gidiyor?” başlıklı uzun bir konferansın genişletilmiş halidir. Komünist rejimlerin çöküşü ve “yeni bir dünya düzensizliğinin neokapitalizmini ve neoliberalizmini yerleştirmeye çalıştığı bir dönemde”, öldüğü ilan edilen Marksizmin geri dönüşüne işaret eder. Çünkü “musallat olma hali [la hantise] her hegemonyanın yapısında vardır.”
Heyûla, varlık ile yokluk arasında salınan, zamanın düz çizgide ilerleyişini sekteye uğratan “varlık”tır. Buradan hareketle Derrida, Türkçe’ye “hayalet bilimi” diye çevrilen, belki “heyûla bilimi” (hauntologie) olarak demenin daha doğru olacağı bir çözümleme önerir.
Söz konusu heyûla, salt geçmişin geri dönüşü değildir. Geçmişin geleceğini öngördüğü ama hiçbir zaman avdet etmeyen bir gelecektir de. Günümüzde birçok ülkede, neredeyse eşzamanlı olarak aşırı sağ dalganın yükselmesi, otoriter/otokratik yönetimlerin seçmenlerin rızasıyla veya ilgisizliğiyle iktidarlarını pekiştirmeye devam edebilmeleri, böyle bir heyûlanın siyasal-toplumsal tahayyüle musallat olmasıyla bağlantılıdır.
Bu durum, en açık biçimde, Sovyetler Birliği’nin çökmesini izleyen son otuz yılda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde gözlemleniyor. Sadeq Rahimi, etnografya ve klinik psikanaliz yöntemlerini kullandığı The Hauntology of Everyday Life[2] başlıklı çözümlemesinde, Derrida’nın gözlemini geliştirerek, musallat olanın kaybolanın hatırası değil, onun yerine gelecek olan, daha doğrusu geleceği vaat edilmiş olan olduğuna dikkatimizi çekiyor.
Bugün eski Doğu blokunda bir tür geçmiş “komünist dönem” nostaljisinin artan biçimde ifade edilmesinin esas nedeninin bu olduğunu, bu tespite dayanarak söylemek mümkün. Örneğin Romanya’da son yapılan kamuoyu yoklamalarında, deneklerin %48’i eski komünist rejimin Romanya için daha iyi olduğunu ve yaşamın o dönemde daha rahat olduğunu ifade ediyor. Son on yılda bu oran artmış. Benzer bir durum, özellikle yoksul kesimler, küçük kentlerde yaşayanlar ve emekliler arasında daha güçlü biçimde olmak üzere, başta Rusya’da ve hemen hemen bütün eski Doğu bloku ülkelerinde gözlemleniyor.
Bu kamuoyu anketlerinin işaret ettiğini dikkatle yorumlamak gerek. Sosyologlar bu tür anketlerin, geçmişi değil, ankete katılanların bugünü algılamalarını ele verdiğinin altını çizerler. Bugün Romanya’da olduğu gibi, bir yandan iktisadi planda veriler herkesin az veya çok büyümeden yararlandığını gösteriyor. Diğer yandan sosyal eşitsizlikler buna paralel olarak büyüyor, toplumsal kesimler arasında iktisadi farklar giderek açılıyor, gelecek umutları kararıyor, iktidarın çeperinde gerçekleşen yolsuzluklar yeni oligarşik zümrelerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Dolayısıyla Çavuşesku diktatörlüğü veya komünist tek parti rejimleri devrilirken vaat edilen sosyal devletin bir türlü avdet etmemesinden beslenen bir nostalji güçleniyor. Bunu bir heyûlaya dönüştüren, vaat edilenin gerçekleşme koşullarının da geçiş sırasında dağıtılmış, yıkılmış olmasıdır. Geçmiş tarumar edilirken vaat edilen geleceğin de gündemden kalkması, dolayısıyla mümkün ve arzulanır geleceğin ufuktan kaybolmasıdır.
Bu durumda, iktisadi büyüme devam etse de, toplumun önemli bir kesiminde, hatta yer yer çoğunluğunda kendilerini denetimsiz piyasa güçlerinin yıkıcı saldırılarına karşı koruyacak bir otoriter güce teslim olma eğilimi artıyor. Bir tür paternalist devlet nostaljisi söz konusu. Ama ne var ki, yerlilik ve millilik şiarları arasında, göçmen işgali tehlikesi, kadim milli kimliğin kaybolması, uluslararası şer güçlerinin ülkeye yönelik kumpasları, milli bütünlüğü bozan iç düşman odakları ve benzeri “yakın ve gerçek tehlikelere” dikkatleri çeken, “hem acımasızca döven hem de gerektiğinde koruyan” bu babalar da günümüzde otoriter soyguncu kapitalizmin baş aktörleri olmaktan geri kalmıyorlar.
Kai Lindemann, Çetelerin Siyaseti [3] kitabında neoliberal politikaların yaratıcı yıkıcılık şiarı altında yürüttükleri, korumasız kitleler nezdinde yıkıcılık olarak tezahür eden saldırıları daha sistemli biçimde çözümlüyor. “Egemen sınıfların pratiği” olarak tanımladığı bu örgütlü el koyma politikalarını egemen sınıflar ve dayanışma boyutunu gitgide kaybeden devlet düzeni içinde ele alıyor. Bu “el koyma” siyasetinin en bariz ve en yoğun biçimde yaşandığı yerler komünist yönetimler sonrasının “geçiş süreci” ülkeleri oldu. Kapitalizmin herkese yararlar dağıttığı yönünde pompalanan inancın çökmesi 20 yılı aldı. Bu aynı zamanda 1990 başlarının pek moda olan tam piyasacı ya da neoliberal “geçiş ideolojisi”nin de ham hayal bir vaatten öte geçerliğinin olmadığının iyice ortaya çıkması demekti.
Romanya’da yukarıda bahsettiğimiz Çavuşesku dönemi nostaljisini besleyen işte bu çöküştür. Reel durumun vaat edilenle alakasız olduğu ve geleceğin karanlık ve vaat edilenin namümkün olduğuna dair farkındalıktan beslenen nostalji, insanların yüzünü sol hareketlere değil, aşırı sağa dönmelerine yol açıyor. Bu toplumsal bunalım ortamı, bu bunalımdan çıkışın yol göstericisi, öncüsü olması gereken sol düşün ve siyasetlere değil, nostaljiden neşet eden ve kaybolmuş altın çağı yeniden tesis etmeyi vaat eden siyasetçilere yönelmeyi teşvik ediyor. Bu siyasetçilerin iktidara geldiklerinde vaat ettikleri altın çağı gerçekleştiremeyecek oluşları, eninde sonunda rejimin şiddet dozunun artması ve dışlama, düşman yaratma, baskı ve şiddet politikalarının hakim olmasıyla sonuçlanıyor.
Piyasa toplumu cenneti vaadi konusunda yaşanan büyük düş kırıklığı, eşitlik, özgürlük, dayanışma hedefleri doğrultusunda hareket etmesi beklenen sol hareketlerin çoğu toplumda itibar görmesine yol açmadı. Son on yılda kitleler yüzlerini daha çok otokrat liderlere, aşırı sağ hareketlere döndüler. Bunun yegâne olmasa da önemli bir nedeni, sol politika önerilerinin de, her ne kadar paylaşımı ön planda tutsalar da, iktisadi büyümenin toplumsal sorunları çözmekte yeterli değil ama gerekli olduğu inancını paylaşmasıdır. Buna karşılık büyümenin sorunları pekiştirdiğinin ortaya çıkması solu da açmazda bıraktı. Çevrecilerden sosyalistler ve radikal sol hareketlere uzanan geniş yelpaze içinde solda, beklenen yakın felaketleri teşhir etmeye dayalı bir söylem mümkün ve arzulanabilir bir gelecek tahayyülünün önüne geçti.
Müstakbel felaketlerin haberciliğini yapmayı ön planda tutan, hatta bununla yetinen bir sol siyasal söylemin, geçmişte vaat edilen ama bir türlü kuvveden fiile geçirilemeyen siyasal-toplumsal gelecek tahayyülüne musallat olmuş heyûlayla baş etmesi imkânsızdır. Mümkün ve arzulanır bir geleceğe kılavuzluk etmesi gereken solun, “dünyanın sonu”nu kitleleri harekete geçirecek asli siyasal tema olarak benimsemesi, kaybolanın heyûlası toplumsal tahayyüllerine musallat olmuş kitlelerin bir otokrat liderin koruyucu kollarına sığınmalarını teşvik etmez mi? Nitekim çoğu yerde böyle oluyor.
[1] Çev. Alp Tümertekin, Ayrıntı Yayınları, 2019.
[2] Palgrave, 2021, Günlük Yaşamın Heyula Bilimi.
[3] Çev. Tanıl Bora, İletişim Yayınları, 2023.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.01.2025
17.07.2024
6.06.2024
22.04.2024
13.03.2024
29.01.2024
22.12.2023
29.11.2023
3.11.2023
26.06.2023