Ahmet İNSEL
1789 Devrimi’nin ünlü İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin ilk maddesi bir eşitlik manifestosudur: “İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar.” İnsanların içine doğdukları konum nedeniyle ne bir ayrıcalığa sahip olduklarını ne de bir bağımlılığa tâbi olduklarını ilan eden bu temel ilke, demokratik devrimlerin temel mottosudur. Ama radikal bir demokrasi hedefini benimseyen ve eşitliği fırsat eşitliğine indirgemeyen yaklaşım, bildirinin ilk maddesine şu şerhle yaklaşır: elzemdir ama yeterli değildir. Neden yeterli değildir?
İnsanların doğuştan eşit olduklarını varsayarak, bütün toplumsal mevki ve konumlara erişebilme şansının eşit olmasının ve herkesin liyakati nispetinde bunlara ulaşabilmesinin yeterli olduğunu kabul eden liberal toplumsal adalet anlayışı, geride kalanların, altta kalanların, yoksulların bu durumlarının esas sorumlusunun kendileri olduğunu imâ eder. Önlerindeki fırsatları ya kullanmamışlardır (tembeldirler) ya kötü kullanmışlardır (yanlış seçim yapmışlardır) veya talihleri yaver gitmemiştir. Fırsat eşitliğine dayalı bir adalet anlayışının egemen olduğu bir düzende eşitsizlikler azalmak yerine, çok daha büyüyebilir. Son kırk yılda gelişmiş liberal ekonomilerde eşitsizliklerin giderek artmasının arkasında yatan etmen fırsat eşitliğini yeterli gören anlayışın, neoliberal politikalar eşliğinde egemenliğini kurması oldu.
Cesar Rendueles, Fırsat Eşitliğine Karşı - Eşitlikçi Bir Bildiri başlıklı kitabında (İletişim Yayınları, Mayıs 2024) toplumsal eşitlikle fırsat eşitliğini birbirlerinden dikkatle ayırıyor. Toplumsal eşitliğin fırsat eşitliğine uygun bir zemin yarattığını ama bunun tersinin doğru olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla eşitlikçiliğin ilk hedefi, fırsat eşitliğinden önce toplumsal eşitliği sağlayacak araçların etkili biçimde çalışıyor olmalarıdır. Bunlar sosyal transferler, farklı sosyal koruma önlemleri, sosyal haklar, sosyal güvenlik gibi kurumlardır. Bunların yokluğunda veya yetersiz kaldıklarında, etkin olmadıklarında, fırsat eşitliği bir sosyal Darwinizm aracı olarak çalışır. İnsanların sahip oldukları son derece eşitsiz farklı konumları, onların sahip oldukları var sayılan kişisel liyakatlerinin karşılığında hak ettiklerini ilan eder. Rendueles’in ısrarla karşı çıktığı tam da budur: doğal eşitliğin veya hukuki eşitliğin var olduğu varsayımından hareket edip, fırsat eşitliğine dayanan bir eşitlik ilkesi biçimsel kalacağı gibi, siyasal-toplumsal değişim ufku da meritokrasi idealiyle sınırlı olacaktır. Buna liberalizmin epistemolojik sınırı da diyebiliriz.
Çin’de Deng’in, ABD’de Volcker ve Reagan’ın, Birleşik Krallık’ta Thatcher’in başlattıkları iktisadi gidişat ve arkasında yatan toplum anlayışıyla bağlantılı olarak meritokratik değerlere inançta çok hızlı bir yükseliş yaşandığına işaret eden Rendueles, meritokrasi mitini şöyle tanımlıyor: “Zenginler bunun miras, toplumsal konum veya şanstan ziyade kendi çabalarının bir ürünü olduğuna inanmaya yoksullardan daha fazla eğilimlidirler.” Bu çerçevede Fırsat Eşitliğine Karşı’nın amacını, eşitsizliğin toplumsal, kültürel ve etik yönlerini çağdaş özgürleştirici politikalar perspektifinden incelemek olarak tanımlıyor. Bunu da, eşitliğin toplamı sıfır olan bir oyun olmadığını hatırlatarak, yani birinden alıp öbürüne vermenin yeterli olmadığını belirtip, birbirlerini karşılıklı olarak besleyen eşitlik ve özgürlük dinamiklerinin bir alaşımı olarak ele alıyor. Bunu tamamlayan olgu, sendikalara kayıt oranlarının düşüşüyle ücret eşitsizliklerinin baş döndürücü biçimde artışı arasındaki ilişkide yatıyor.
Sendikal hareketler, işçi sınıfı partileri ve daha genel olarak sol, kişisel liyakate dayalı bir sosyal hareketlilik yerine, kaynakların, zenginliklerin daha adil paylaşılmasını ve toplumsal dayanışmanın pekiştirilmesini öncelikli olarak hedefleyen hareketlerdi. Bu yaklaşım aynı zamanda belli bir “yeter duygusunu” da içerir. Örneğin asgari gelir kadar, ahlaken kabul edilebilir bir azami gelir ve servet de demektir. Liberalizm ise, bireysel zenginleşme özgürlüğüne toplumsal olarak kabul edilebilir bir sınır koymanın eşitlik için özgürlükleri feda edeceği gerekçesiyle buna şiddetle karşı çıkacaktır.
Eşitlik mi özgürlük mü önde gelmelidir sorusunun yanıltıcılığını Etienne Balibar “eşitliközgürlük” kavramıyla aşmaya çalışmıştı (Eşitliközgürlük, Metis Yayınları, 2016). Ruentes de, eşitliği seçkinlerin ayrıcalıklarından istifade hakkı olarak değil, “eşitlerimizle paylaşma mecburiyeti olarak” tanımlamayı öneriyor. Özgürlükle eşitliğin birlikte artabileceğini gösteren en anlamlı örnek olarak kadın-erkek eşitliğine işaret ediyor. Kadın-erkek eşitliği sadece kadınları değil, erkekleri de özgürleştiriyor.
Rendueles’in “derin eşitlik” olarak tanımladığı hedefe doğru ilerlemek için, oyunun kurallarını değil, oyunu değiştirmenin gerektiğine işaret etmesi anlamlıdır. Eşitliğin, liberal öğretide olduğu gibi, sadece hukuki koşulları olmadığını, ne de Marksist öğretide olduğu gibi maddi koşulların sağlanmasıyla eşitliğe ulaşmanın ve sürdürülür kılmanın yeterli olacağını 20. yüzyıl deneyimleri açıkça gösterdi. Bunlara ilaveten bağdaşım, eşitlikçi güçlü kurumların varlığı ve eşitlik kültürü de olmazsa olmaz değerdedirler. Ve bunları sadece bir düşünsel egzersiz olarak değil, hayatın içine doğal biçimde var ederek başarabileceğimizi örneklerle yazar gösteriyor. “Birkaç kuşak önce” diyor Rendueles, “birçok erkek cinsiyet eşitliğine bağlılığını soyut biçimde dile getiriyor, kendi hayatına doğal biçimde katmayabiliyordu.” Bunu bugün de geniş bir erkek nüfusunda gözlemlemek mümkün. Halbuki esas olan, özgürlüğümüzün diğerinin özgürlüğünün bittiği yerde başlamadığını, “benim özgürlüğümün tam olarak seninkinin başladığı noktada” başladığını kabul etmek özgürlük ve eşitliği birbirlerini karşılıklı besler kılıyor. “Paylaşılan boyun eğmelerden kurtulduğumuzda” eşitliğe yaklaşıyoruz. Dolayısıyla eşitlik hedefine doğru ilerlemekteki en büyük engellerden biri, Rendueles’in altını çizdiği gibi, “güçlülerin şiddeti karşısında öğrenilmiş çaresizlik ve şiddetin idealleştirilmesidir”. Bunu salt diyalogla aşmanın güvencesi de yoktur çünkü diyalogun “ahlâken tiksinç seçenekleri sistematik olarak reddetmeyi sağlayacağı aşikâr değildir.”
Sonuçta eşitlik büyük bir kişisel ve toplumsal mücadeledir. Özgürleştirici bir mücadeledir aynı zamanda. Tek başına değil, birlikte verilen bir mücadeledir. Toplumsal kırılganlığın artması, müşterek dayanışmanın gerilemesi ve kolektif güvensizliğin artışıyla eşitsizliğin büyümesi arasındaki doğrudan ilişkiye dikkat çekiyor Rendueles. Seçkinciliğin siyasal tasavvurumuzu sınırlamasının yanında, siyasal katılımı da kısıtladığını ve bunun da yeni bir toplumsal tahakküm düzeni yarattığını örnekleriyle gösteriyor. Siyasal ve toplumsal katılım olanaklarının çeşitli toplumsal eşitsizlikler tarafından sınırlandırıldığı veya sonuçlarının önceden belirlendiği bir düzendir bu.
Eşitlik, tamamen homojen bir toplumda tektip bir varoluşun egemen olması değildir. Özgürleştirici niteliğiyle birlikte eşitlik, insanların insan olmaktan gelen yetilerini özgürce geliştirebilmeleridir ve bu da yoğun bir toplumsal ilişki ağı gerektirir. Yalnız olduğumuzda eksiksiz olacağımız fikrinin tam zıddıdır eşitlikçilik. Özgürleştirici eşitliğin yolu ortak yükümlülüklerimizi belirlemek ve bunların iktisadi, sosyal ve siyasal alanlarda kararlılıkla uygulanmasını sağlayacak kurumları, pratikleri günlük hayatın parçası haline getirmekten geçiyor.
Rendueles’in gözlemlerini dayandırdığı İspanya’da 2010’larda yükselen başarılı eşitlikçi politika örnekleri, 2020’lerin ortasına gelirken aynı dinamizm ve cazibe kapasitesine sahip değiller. Evrensel eşitlikçiliğe ilke olarak karşı çıkmakla yetinmeyip, bu eşitliğin insanları özerkleştirici, özgürleştirici niteliklerine de şüpheyle yaklaşan bir kimlikçi yaklaşım yükseldi. Rendueles’in Eşitlikçi Bildirisi yükselen bu mutlak tikelciliğe karşı mücadele etmeye çağırmakla yetinmiyor, kimi başarılı olan kimi parlayıp sönen somut pratiklerin değerlendirmesini yapıyor. Devrimci bir dönüşümün imkânlarına ışık tutuyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.01.2025
17.07.2024
6.06.2024
22.04.2024
13.03.2024
29.01.2024
22.12.2023
29.11.2023
3.11.2023
26.06.2023