Ahmet İNSEL
Fransa’da aşırı sağın iktidara gelmesini, en azından parlamentoda çoğunluk elde etmeye çok yaklaşmasını Cumhuriyetçi Cephe şiarıyla harekete geçen geniş bir seçmen grubu bir kez daha engelledi. Birinci turda üçüncü gelip ikinci tura kalabilen sol koalisyondan 126, merkez koalisyondan 78 ve sağ partiden 2 aday aşırı sağ parti aleyhine seçimden çekilince, 250 ve üstünde milletvekili kazanmaya hazırlanan aşırı sağ Ulusal Birlik Partisi koalisyonu 7 Temmuz akşamı seçimi 143 milletvekiliyle bitirdi. Bunların 16’sı Ulusal Birlik’le ittifak yapan, sağcı Cumhuriyetçiler Partisi içindeki küçük bir azınlık.
Böylece sol ve merkez partilerinin kararlı davranışı sayesinde Cumhuriyetçi Cephe bir kez daha amacına ulaştı. Bu iki ittifakın seçmenleri ikinci turda aşırı sağ adayın karşısındaki adaya oy vermekte tereddüt etmediler. Cumhuriyetçiler Partisi seçmeninin çoğunluğu ise aşırı sağın karşısındaki aday Yeni Halk Cephesi’nin sol kanadını oluşturan Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nden (LFI) olunca, ona oy vermedi, aşırı sağın adayını tercih etti. Aşırı sağa karşı alınan bu kararlı duruş Fransa seçim tarihinde ilk kez ikinci tur sonuçlarının birinci tur sonucunu tersyüz etmesiyle sonuçlandı. Bunu sağlayan en büyük etmen, dört sol partinin baskın erken seçim karşısında can havliyle iki gün içinde, Yeni Halk Cephesi adıyla bir ittifak kurmaları oldu (bkz. Fransa'da Geleneksel Sağ Komaya Girdi).
Cumhuriyetçi Cephe terimi Fransa’da ilk kez 1956’da, Cezayir’in Fransa’dan ayrılmasına şiddet kullanarak karşı çıkanlara ve esas olarak bugünkü aşırı sağcı Ulusal Birlik’in atası Pierre Poujade’ın Fransız Birliği ve Kardeşliği Partisi’ne karşı merkez-sol ve sosyalist partilerin birleşmesini ifade etmek için kullanıldı. Sonra gündemden düştü. Yeniden canlanması, 2002’de o zamanki adıyla Ulusal Cephe olan aşırı sağ partinin kurucusu ve lideri Jean-Marie Le Pen’in, oyların %16,8’ini alıp, hiç beklenmedik bir şekilde Sosyalist Parti adayının çok az farkla önüne geçip ikinci tura kalmasıyla atıldı. Sol bu durumda, De Gaullecü sağın adayı Chirac’ın arkasında durdu ve oyların %82’sini alarak seçilmesini sağladı. Ardından aynı cephe veya baraj 2017’de Le Pen’in kızı başkanlık seçiminde ikinci tura kalınca daha az şevkle çalıştı ve Emmanuel Macron oyların %66’sını alarak Marine Le Pen’e karşı seçildi. Üçüncü kez 2022’de gene aynı iki aday ikinci tura kaldılar. Bu kez Macron oyların %58,5’ini alabildi. Dördüncü kez 2024’de, genel seçimlerde, seçmenlerin takriben üçte ikisi Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi ve müttefiki sağ grubun adaylarının karşısında yer alan aday lehine oy kullandı. Mutlak çoğunluğu alamasalarda, parlamentonun en büyük grubu olacaklarına kesin gözüyle bakılan Ulusal Birlik, sol ittifak ve merkez ittifakın arkasında üçüncü sırada kaldıs. Ama 2022 genel seçiminde elde ettiği 89 milletvekilliğini yarıya yakın arttırmaktan geri kalmadı. Dolayısıyla aşırı sağın uzun dönemli artış eğiliminde bir kırılma olmadı. Bu eğilim ve onu besleyen toplumsal dip dalgası dikkate alınırsa, 2027 başkanlık seçimini aşırı sağın liderinin kazanması ihtimalinin daha da arttığı söylenebilir.
Bu karamsar ihtimali, Fransa’da 7 Temmuz seçimleri sonrasında oluşan meclis aritmetiği de güçlendiriyor. Ne aşırı sağ, ne sağ, ne merkez ne de sol grupların hiçbirinin tek başlarına azınlık hükümeti bile kurmak için milletvekili sayısının yetmediği bir meclisle Fransa en az bir yıl, belki birkaç yıl yaşayacak. Hükümette merkez ve sağ veya merkez ve sol koalisyonları kaçınılmaz olacak. Koalisyon hükümetlerine alışık olmayan Fransa’daki egemen siyasal kültürü derinden sarsan bu durum, eğer bu hükümetler ayrıca önemli bir istikrarsızlık, bocalama sergilerlerse, iç tepişmeler ayyuka çıkarsa, “istikrar, güvenlik, halk iradesi” sloganıyla aşırı sağ liderin 2027’deki başkanlık seçimini kazanması mümkün olabilir. Bu olası gelişmeye karşı, sol ve merkez partiler aralarında anlaşıp, başkanlık rejimiyle parlamenter rejim arasında salınan, terazinin topuzu hep cumhuriyetçi kral figürüne doğru kayan Fransa’daki 5. Cumhuriyet’e son verip, diğer Avrupa Birliği ülkelerinde yürürlükte olan parlamenter rejime geçerler mi, geçebilirler mi? Cumhurbaşkanı etrafında oluşan bir meclis çoğunluğuna dayanan 5. Cumhuriyet rejimini, üç ve belki daha çok bloktan oluşan bir siyasal ortamda ayakta tutmak çok daha zor olacak. Şimdiden nispi temsil sistemine geçilmesi çağrısı çeşitli cephelerden dile getirilmeye başlandı. Bu da fiilen parlamenter rejime dönüş demek.
***
Toplumda yaygın bir memnuniyetsizlik yaratan Macron iktidarının yedi yıllık uygulamalarına karşı aşırı sağ her alanda “ulusal olanı tercih etmek” sloganıyla ifade ettiği bir politik hat öneriyor. Ama Fransa’da rağbet görmeyen AB’den çıkma önerisini son yıllarda hasıraltı etmeyi de ihmal etmiyor. “Elitlerin hakir gördüğü”, dışlanan, “kenarda bırakılan” “hakiki Fransızları” savunurken, zengin dostu olmayı da ihmal etmeyen çelişkilerle dolu bu hükümet programının esas taşıyıcısı gelecek ve yabancı korkusu. Sol ittifak ise Macron iktidarının yürüttüğü “neoliberal yöntemlerle neoliberalizmden çıkış” (bkz. Işık Bora’nın yazısı) politikasına karşı aceleyle hazırladığı hükümet programında esas olarak asgari ücretin artması, emeklilik yaşının indirilmesi, şirketlerin ve üst gelir gruplarının vergi oranlarının arttırılmasının ön plana çıktığı bir hükümet programı öneriyor. Ama bunu hayata geçirecek parlamento çoğunluğuna sol sahip değil. Macroncu partinin cılız sol kanadının verebileceği destek de yeterli olmayacak.
Diğer taraftan merkez ve merkez-sağ partileri, Yeni Halk Cephesi’nin radikal sol kanadıyla herhangi bir koalisyon içinde kesinlikle reddiyorlar. LFI ise şimdilik “sadece Yeni Halk Cephesi programı ve bütünüyle bu program” diyerek merkezle müzakere kapısını peşinen kapatıyor. Sonuç olarak koalisyon fikrine LFI liderliği de kapalı. LFI’nin lideri Mélenchon ve yakın ekibinin yürüttüğü sol popülizm politikası, sol ve sağ arasında birbirlerine ikame edilebilir toplumsal mücadele biçimleri olduğu yanılgısını yaratarak, örneğin siyasal alanda tabula rasa yapmayı, bütün siyaset sınıfını kapı dışarı etmeyi savunarak, aslında kök faşizmin ana temasına meşruiyet kazandırıyor. LFI lideri Mélenchon’un sekter, kibirli ve aşırı çatışmacı tavrı, partisine karşı solda bile ciddi bir tepki birikmesine neden oluyor. LFI’nin bu seçimde Mélenchon’u eleştirdikleri için dışladığı, buna rağmen sol seçmenlerin birleşerek, Yeni Halk Cephesi’nin resmi adayına karşı seçtikleri altı LFI kurucusu milletvekilinin durumu bunun anlamlı bir göstergesi. Bu milletvekillerinin ayrı bir parlamento grubu kurarak, çevrecileri ve sosyalistlerin bir kısmını burada toplaması Halk Cephesi içi güç dengesini değiştirebilir.
Solla işbirliğine sıcak bakmayan Macron’un, önümüzdeki gün ve büyük ihtimalle haftalarda merkez partileri ve onların sağından ve solundan gelen birkaç milletvekilinin desteğini alan bir hükümete yönelmesi ihtimal dahilinde. Böyle bir azınlık hükümeti sürekli olarak aşırı sağın veya solun vereceği güvenoyu önergesinin tehdidi altında kalacak. Kanun teklifleri ve bütçe kanununu kabul ettirmek için ya aşırı sağın ya da solun desteğine ihtiyaç duyacak. tehdidi. Ya da Macron, bir ara İtalya’da olduğu gibi, bir teknokrat hükümeti kurma yoluna gidecek. Bu teknokrat hükümetin ardından İtalya’da Giorgia Meloni’nin aşırı sağ koalisyon hükümeti kurduğunuve iki yıla yakın bir süreden beri iktidarda olduğunu hatırlatalım.
Fransa’nın komşularında neredeyse olağan olan ama Fransa’da 1960’lardan beri rastlanılmayan uzun pazarlıklarla kurulan koalisyon hükümetleri, aşırı sağın otorite kaybı, güvenlik eksikliği ve göçmen tehlikesi temalarını daha fazla işlemesini, genelleşmiş bir korku halini daha da besleyip, “sisteme karşı çıkan yegane parti” temasıyla daha güçlendirerek 2027 başkanlık seçimlerine hazırlanmasını kolaylaştıracaktır. Fransa’da devlet ve din arasında kesin bir ayrım getiren laiklik ilkesini İslamofob bir laikçiliğe dönüştüren Macroncu hükümetin birçok üyesi, sağ partiler ve elbette bunun şampiyonu olan aşırı sağ, otoritenin yeniden tesisi temasını da birlikte işliyorlar. Göçmen karşıtı bir yasa çıkarma veya İsrail hükümetinin Gazze’de ve Batı Şeria’da işlediği son derece ağır suçları kınayanları antisemitizmle ve ırkçılıkla (!) damgalama konularında anlaşıyorlar.
Fransa’da merkez sağ ve merkez solu çökerterek iktidar olan ve bunu pekiştiren Macronculuğun “aşırı merkez” siyasetinin sonuçta esas olarak aşırı sağı ve biraz radikal solu beslediği iyice ortaya çıktı. Bu aşırı merkez siyaseti bir tür siyasal kara delik işlevi görerek, siyasal alanı siyasetsizleştiriyor. Bu siyasetsizleştirme büyük kentlerde ve çeperinde yaşayan solcuların, “elitler”in taşranın ve “hakiki Fransız halkın” dünyasına artık bütünüyle yabancı olduklarını, “cezalandırıcı bir ekoloji siyaseti”ni savunduklarını, çokkültürlülük adı altında toplumun kadim kültürünü azınlığa düşürdüklerini, büyük bir demografik ikameye kapıları açtıkları gibi temaları siyasal kampanyasının merkezine yerleştiren aşırı sağın önünde büyük bir alan açıyor. Etnik-dinsel ağırlıklı bir ulusalcı köktencilik güçleniyor. Bunu popülizm olarak tanımlamak doğru değil.
Bu etnik-dinsel ulusalcı köktencilik çoğu zaman bir öç alma havası içinde kendini ifade ediyor. Sadece seçim zaferi arzusunu değil, geleneksel sağın 2017’den itibaren çöküşüyle boşalan alanı kimlik, güvenlik ve egemenlik temalarıyla doldurma arzusunu dile getiriyor. Eskiden sola, Komünist Parti’ye oy vermek işçiler, hizmet sektörünün düşük ücretli çalışanları hatta küçük köylüler arasında bir gurur vesilesiydi. Muktedirlere karşı meydan okuma işaretiydi. Şimdi bu kesimlerin önemli bir bölümü aynı hissi aşırı sağa oy verirken taşıyor. Ama bir farkla: eskiden gelecek umuduyla oyunu kullanırken, şimdi gelecek korkusunun ağır bastığı bir duygu dünyası içinde davranıyor. Birinci turda sandığa giden işçilerin %56’sı aşırı sağa oy verdi. Aşırı sağ, bir yandan kendine temiz, düzgün, “comme il faut” bir sağ parti görünümü vermeye çalışırken,[1] diğer yandan sınıfsal pozisyonunda düşüş yaşayan veya konumunu böyle algılayan “hakiki Fransızların” korkularını, endişelerini ustalıkla kanalize ediyor. Birkaç reaksiyoner milyarderin sahip olduğu televizyon kanalları, gazetelerin verdiği destek de bunu güçlendiriyor. Alt sınıfların büyük çoğunluğu, solun sadece şeytanlaştırıldığı bu medya araçlarını takip ediyor. Bu kesim böylece iktidara karşı biriken öfkesine sola karşı beslenen bir kültürel öfkeyi katıyor. Ya sandığa gitmiyor ya da ne İslam’ı, ne göçmenleri ne de wokizmi seven, Hıristiyan, beyaz bir Avrupa ve geleneksel aile değerlerini savunan bir partiye, kendisi bütünüyle bunları savunmasa da oy veriyor.
***
Emmanuel Macron baskın erken seçim kararını alırken sol partilerin birleşemeyeceğini ve iki turlu seçimde kendi partisinin bir kez daha “aşırı sağa karşı kalkan” olma işlevini ikinci turda yerine getirerek, kazançlı çıkacağını hesap etmişti. Evdeki pazar çarşıya uymadı ve çarşı karıştı. Bu karmaşa içinde, Fransa’da özellikle sol siyasal hareketlerin, bu etnik-dinsel ulusalcı köktenciliği besleyen politikaları, uygulamaları, iktidarın dil ve duruşunu eleştirmenin, toplumu bekleyen yakın ve uzak felaketleri dile getirmenin ötesinde, arzulanabilir bir yeni gelecek, yeni bir umut söylemi geliştirmesi, yeni bir söz söylemesi gereği çok daha açık biçimde ortaya çıktı. Fransa’da sol partiler, başkanlık rejiminin dayattığı liderlik yarışı ve çekişmesine saplanıp kalmadan, hem kendi aralarında birliği koruyup, hem çok daha geniş bir toplumsal koalisyonun taşıyıcı gücü olmayı başarabilirlerse, işte o zaman gelecek seçimde solun zaferinden bahsetmek mümkün olacaktır. Şimdilik sol yakın bir büyük tehlikeyi geçici olarak savuşturma başarısı gösterdi. Bu başarıyı küçümsemek kendini sinik bir karamsarlığa bırakmanın ifadesi olur. Ama bu göreli ve anlık başarının kalıcı hale dönmesi için solun çok daha büyük bir iç dönüşüm yaşaması gerekiyor.
[1] Alelacele 577 seçim bölgesinde aday bulup çıkaran Ulusal Birlik’in birçok adayının açık ırkçı, antisemit, homofobik oldukları, özellikle yerel gazetelerin çabalarıyla ortaya çıktı. Bu adaylardan birkaçını Ulusal Birlik yönetimi parti disiplin kuruluna sevk etti.
Yazarlar
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.01.2025
17.07.2024
6.06.2024
22.04.2024
13.03.2024
29.01.2024
22.12.2023
29.11.2023
3.11.2023
26.06.2023