Akdoğan Özkan
2022 yılını tanımlayan özlü bir ifade kullanacak olsaydım, bu sanırım “Tarihin Sonu’nun sonu” gibi bir ifade olurdu.
Neden böyle düşündüğümü dillendirmeden önce, “Tarihin Sonu” kavramı üzerine kısaca durmak yerinde olur, sanıyorum. Geçmişi, Fransız filozof ve matematikçi Antoine Augustin Cournot tarafından kullanıldığı 1861 yılına dayansa da, bizler bu kavramı galiba ilk kez, Berlin Duvarı’nın yıkılışından hemen önce kaleme aldığı “The End of History” (Tarihin Sonu) başlıklı makalesiyle Amerikan siyaset bilimcisi Francis Fukuyama’dan duyduk. Cournot’nun iktisadi süreçlerin sonuçlarının getirdiği başarıdan hareketle siyasal düzeni ve onun ilkelerini değiştirmenin gereksizliğine atıfta bulunmak için (“Traité de l’encbaînement des Idées fondamentales dans les sciences et dans l’bistoire” başlıklı çalışmasında) kullandığı “Tarihin Sonu” kavramını Fukuyama, 20. yüzyılın çatışan ideolojilerini temel alan bir kavramsal bağlama oturtuyordu. Ve özetle şöyle bir tez ileri sürüyordu: “Önce monarşiyi, sonra faşizmi, nihayet komünizmi alt eden liberal demokrasi, “insanlığın ideolojik evrimindeki nihai durak ve yönetim biçimidir. Tarih sona erdi!”
Dönemin verileri de sanki bu tezi destekler gibiydi. “Tarihin Sonu” ile birlikte piyasaya sürülen “Yeni Dünya Düzeni” lafını sadece ABD Başkanı George Bush değil, SSCB’nin son Devlet Başkanı Mikhail Gorbaçov da, “yeni dünya düzenini şekillendiren bir sürecin başındayız” diyerek retoriğinin bir parçası yapabiliyordu. (Aynı günlerde “yeni dünya düzeninin” bir başka ham savunucusu olan Cumhurbaşkanı Turgut Özal da, “AB üyeliği kendiliğinden kucağımıza düşecek” diyordu.)
Fukuyama, 1992 yılında kaleme aldığı “The End of History and the Last Man” (Tarihin Sonu ve Son İnsan) adlı kitabında bu fikirlerini detaylandırmış ve en önemli iki hasmı olan faşizm ile komünizmin yenilgiye uğradığına işaret ederek, artık liberal demokrasi ve piyasa ekonomisinin önünde rekabet edeceği güçlü bir hasım kalmadığını öne sürmüştü. Ona göre, liberal demokrasi ve piyasa ekonomisi ilkelerinin ete kemiğe bürünmüş tek parça olarak yaşama geçtiği örnek güç olarak ABD tarihsel mücadeleden muzaffer çıkmıştı. Bu ilkelerin egemen olduğu başkaca bir yapı aramak beyhude idi.
O tarihlerde Rand Corporation’da danışman olarak da görev yapan Fukuyama, 2000’lerde neocon görüşlerinin bir kısmından vazgeçecektiyse de, 1990’ların başında “başarılı bir liberal demokrasi ve piyasa ekonomisi henüz her yerde kurulmamış olsa bile, bir anlamda bu sistem için herhangi bir ideolojik rakip yok, kalmadı” diyordu. Amerikalı siyaset bilimci, bunlarla yetinmiyor, Guardian gazetesinde 1991 yılında yayınlanan bir yazısında Ruritanya isimli varsayımsal bir ülke ve onun petrolden elde ettiği parayla kendine ordu ve gizli polis teşkilatı kurmuş varsayımsal despotik liderinden söz ediyordu. Ona göre Irak’ı (milyonları sefaletin pençesine iterek) dize getiren Körfez Savaşı (1991) Ruritanya gibi ülkelerin gelecekteki liderlerine anlamlı bir mesaj gönderiyordu: “Bütün bunları sezinleyecek kadar zeki iseniz, Ruritanya’nın yaşam boyu devlet başkanı olmaz, eğitiminizi tamamlayıp belki de Michigan Üniversitesi’nde master yapmaya koyulurdunuz.”
Neden, çünkü: “Ruritanya’nın hiçbir devlet başkanı bir ABD büyükelçisiyle Saddam Hüseyin’in April Glaspie ile konuştuğu tarzda konuşmayacak; küçümser bir tarzda ABD’nin savaşmayacağını söylemeye kalkmayacaktı.”(*)
1991’deki Körfez Savaşı bu “ayağınızı denk alın, tarih sona erdi” mesajını dünyanın her köşesine iletmişti çünkü. Fukuyama’nın alıntı yaptığım yazısının ve söz konusu kitabının yayınladığı tarihten bu yana 30 yıl geçti. Gerçekte var olan sosyalist ülkelerdeki sistemin çöküşünden güç alan Fukuyama’nın “tarihin sonu” ilanı o gün de prematüre ve yanlış idi. Ama galiba, 2022 yılı Fukuyama’nın o prematüre ilanının geçersizliğini en net ortaya koyan, dahası o kavram temelinde tanımlanan bir dönemi net bir şekilde kapatan bir yıl oldu. Ve başta da dediğim gibi, 2022 yılı için niteleyici tek bir başlık kullanacak olsaydım, bu muhtemelen “Tarihin Sonu’nun Sonu” gibi bir ifade olurdu.
Elbette ki bu “son,” 2022’de öyle birdenbire gelmedi. “Tarihin Sonu’nun Sonu”na ilerleyen bir süreç söz konusuydu ve 2022’ye gelene kadar hem iktisadi hem siyasi alanda pek çok işaret gördük. O sözü edilen “liberal demokrasinin” dünyanın geri kalanının sorunlarına deva olabilecek bir gelecek perspektifi ile yeni küresel ilişkiler dokusu çizemeyişini, kalkınma peşindeki ülkeler için tahripkâr olmayan alternatif destek kurumları tanımlamayışını bir kenara bırakın, toplumsal dokuları harap eden yıkıcı neoliberal iktisadi politikalarla desteklenmesinin yol açtığı sonuçlar neyin sonunun sonuna doğru ilerlendiğini görmemiz için yeterliydi aslında. Siyasi düzlemde olup bitenler ise o sürecin konturlarını kalınlaştırıyor, altını net şekilde çiziyordu. Neydi onlar, biraz da siyasi alametlerine bakalım:
BİR) ABD’nin, 1987 yılında Sovyetler Birliği ile imzaladığı ve bu ülkenin dağılması sonrası Rusya’nın taraf olduğu INF anlaşmasından 2019 yılında çekilmesi sürecin en büyük işaretlerden biriydi. Donald Trump’ın menzili 500 ile 5 bin 500 kilometre arasında olan ve karadan havaya atılabilen orta menzilli tüm nükleer ve konvansiyonel balistik füzelerin yasaklanmasını öngören anlaşmadan ABD’nin imzasını çekmesi, nükleer silahlanma yarışının yeniden ivmeleneceğine yönelik endişeleri de güçlendirdiği gibi, yaşlı kıtanın bir güvenlik mimarisi güvencesinden yoksun kalmasına yol açmıştı. Trump, bir anlamda ABD’nin küresel barışın nimetlerinden feragat etmesinin yolunu açmıştı. Buna başka kimsenin gücünün yetmeyeceğini düşünüyordu muhtemelen. Avrupa, en büyük müttefiki tarafından daha kırılgan bir hale getirildiğinin farkında değildi o günlerde.
İKİ) Afganistan coğrafyasından öte temsilleri olan başka mücadele alanlardan biriydi. 1979’da asker soktuğu Afganistan’dan 10 yıl sonra çekilmek durumunda kalan Sovyetler Birliği’nin çökmesinin yarattığı vakum ABD’yi burada da avantajlı kılmıştı. Washington, “liberal demokrasi” götürmek için 7 Ekim 2001’de “Kalıcı Özgürlük Harekâtı” ile işgal ettiği Afganistan’ı 30 Ağustos 2021’de tüm iddiaları çökmüş bir şekilde Taliban’a teslim ederek çekildi. “Muzafferin” en uzun savaşı mağlubiyetle sonuçlanırken aslında “tarihin sonunun sonunun” geldiğinin en ciddi alametini görüyorduk. Fukuyama’yı okuduysa, eminim Karzai de o günlerde, “iyi ki boş yere Michigan Üniversitesi’nde master yapmamışım” demiştir. Kendisini çok uzun bir dönem dünyanın değişik köşelerine siyasal İslam ihraç etmekle mükellef gören Riyad’dan bile bakıldığında, o muzaffer (!) sistem çatırdıyor ve Orta Doğu’daki en büyük müttefiklerinden birine dahi güven vermekten uzaklaşıyor, onu yeni arayışlara itiyordu.
ÜÇ) NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin hız kesmeyeceğine yönelik sinyaller de artıyordu. Bunun paralelinde ABD’nin Ukrayna’yı Rusya ile kolektif Batı arasındaki yeni operasyon sahası olarak seçtiği de netlik kazanıyordu. Daha 2014’te kolektif Batı’ya karşı Kırım üzerinden yumruğunu masaya vuran Rusya, 2022’de o masayı dağıtıp tersyüz ettiğinde, “tarihinin sonunun” son kalıntıları da yavaş yavaş un ufak oluyordu. Aslında Washington Rusya’nın kendi açtığı ve belki bir tuzak olarak da görülebilecek o yolda yürüyeceğini zaten öngörmüştü. Ancak Kremlin’in işgal sonrasında kolektif Batı’nın tüm kapsamlı yaptırımlarına karşı tereddütsüz direneceğini, masayı devirirken “küresel barışın nimetlerinden asıl ben feragat ediyorum!” diyebileceğini öngörmüş müydü, siyaset bilimciler ve tarihçiler sanırım bu sorunun yanıtını bir süre daha arayacak.
Bu arada, ABD’nin daha tehlikeli bir hasım olarak gördüğü Çin belki Washington’a Rusya gibi açıkça meydan okuyor değildi ama Tayvan üzerinden yarın yürüyebilecek “en kötü senaryo” için daha yoğun hazırlanma fırsatı bulmuştu. Tarih 2022’nin Şubat ayında epey hızlanmış ve kaçınılmaz sonuna (!) doğru ilerlemişti. Tabii aslında o hızlanma Donbass’ta 8 yıl önce başlamıştı, bunu unutmayalım.
Velhasıl, ortada siyasi/askeri bir çatışma vardı. Bunun, büyük ölçüde haklısı haksızı da var. Ama “ideolojik” diyebileceğimiz bir kavramsal yarılma var mı bu çatışmada? Galiba cevabını arayan önemli bir soru da bu.
Moskova merkezli önemli bir uluslararası düşünce kuruluşu olan Valday Tartışma Kulübü’nün program direktörlerinden İvan Timofeev’e göre yok. Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün (MGIMO) öğretim üyelerinden de olan Doç. Dr. Timofeev, geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı ve kendisinden ilhamla bugün bu köşeye başlığını aldığım bir yazısında, “tarihin sonu” döneminin tüm kalıntılarının 2022’de ortadan kalktığını söylerken, “Buna rağmen Soğuk Savaş dönemine net bir geri dönüş olmuş da değil henüz. Zira aslına bakılırsa ortada ideolojik bir çatışma yok,” diyerek önemli bir tespitte bulunuyor. Timofeev’e göre ne Rusya ne de ABD’nin Rusya’dan daha tehlikeli bir hasım olarak gördüğü Çin küresel bir ideolojik alternatif sunabiliyor. Rusya, Ukrayna’daki savaşta meşruiyetini ulusal güvenlik temelli çıkarlarından alıyor. Bu savaşta bölgenin “Nazilerden arındırılması” gibi II. Dünya Savaşı mücadelelerini anımsatan tarihsel motiflere rastlasak da, yer yer “Rus dünyası” kimliğinin bazı bileşenlerine rastlasak da buradaki savaş, ideolojik bir mücadeleden türemiş görünmüyor.
Bu durumda geliyoruz, 2023’ten itibaren artan kaotik şartlar altında daha da önemli olacak asıl sorumuza: İnsanın kendisini gerçekleştirmesini sağlayabilecek ve ona onurlu bir gelecek perspektifi içinde üretici/yaratıcı vasıflarını piyasaya teslim etmeden iade edebileceği bir ideolojik alternatif tasavvur mümkün mü ve o tasavvur bir gün gerçek ve muzaffer olabilir mi? Evet, Francis Fukuyama tarafından insanlığın ideolojik evrimindeki nihai yönetim biçimi olarak görülen “liberal demokrasi” durağının son kalıntıları da geçen yıl paramparça oldu. Yerine neyin konulacağını görmemiz öyle hemen 2023’de görülecekmiş gibi de durmuyor.
Ama galiba cevabı kadar soruyu bu şekilde koymanın da önemli olduğu bir tarihsel dönemeçteyiz. Gelecek ufkumuzu karartan onca şey arasında enseyi karartmadan o asıl soruyu sormamız ve ısrarla cevabını aramamız gerekiyor, sanıyorum.
(*) = Francis Fukuyama, “Ruritanya Diktatörünün Değişen Günleri”, Guardian gazetesi, 8 Nisan 1991, çeviri: Akdoğan Özkan -Birikim dergisi, sayı 26, s: 50-52, Haziran 1991.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
14.04.2025