Akdoğan Özkan
Şimdi anlıyoruz ki, olay tam olarak şöyle gerçekleşiyor: ABD ve İranlı yetkililer Umman başkenti Muskat’ta başladıkları dolaylı müzakerelerin altıncı turu için 15 Haziran Pazartesi günü yeniden bir araya gelmeyi kararlaştırıyorlar. Ama o görüşmelerin başlamasından 2 gün önce İsrail İran’ı ABD destekli şok bir saldırıyla vuruyor. Hem de öyle klasik savaş hedeflerinden, askeri tesisleri ile altyapı tesislerinden değil, sadece; öncelikle müzakere heyetinin başındaki ismin (Ali Şamkani), yanı sıra İranlı bilim insanlarını da dronelarla evlerinde vuruyor İsrail! Yüksek düzeyli İranlı komutanları da atlamıyor tabii. 2024 yılındaki karşılıklı füze saldırılarından İran’ın önlemeleri hangi noktalardan yaptığını çözüp öğrenmiş bir şekilde, oralara yakın noktalara önceden yerleştirdiği insansız hava araçlarının da desteğiyle giriştiği önleyici (!) saldırılarla askeri ve altyapı tesislerini de vuruyor.
Bu asimetrik İsrail saldırısı ile İran’ın komuta kontrolünün çökmesi, balistik füze envanterinin kullanım dışı bırakılması ve bir rejim değişikliğine yol açacak halk ayaklanmasının önünün açılması, o olmazsa da İran’ın bir kaosa sürüklenmesi hedefleniyor. Ancak arzulanan sonuca ulaşılamadığı gibi, İran iki gün içinde toparlanarak füze savaşlarında sahada bir tür denklik kuruyor ve hipersonik füzeleriyle gövde gösterisi yapar hale geliyor. Stratejik rezervlerini tüketmeye hiç ihtiyaç duymadığı savaşın son günlerinde, çatışmalara -tabii ki piyasaların kapalı olduğu saatlerde- Amerikan stratejik bombardıman uçakları da bir-iki günlüğüne dahil oluyor. “Yeter, bu kadar şov, deniyor! Bir şov yapılacaksa onu da ben yaparım,” diyor.
Amerikan uçakları, İran’ın 3 nükleer tesisine kendilerince “son derece etkili” olduğu ifade edilen saldırılar gerçekleştiriyor. “İran’ın nükleer programına yıllar mertebesinde sekte vurulduğu” iddia ediliyor. İran bu saldırılara Katar'daki El-Udeyd ABD Üssü'nü vurarak karşılık verince, Başkan Donald Trump, “(saldırıyı) bize önceden haber verdiği için İran'a teşekkür etmek istiyorum. Bu sayede can kaybı yaşanmadı ve kimse yaralanmadı. Belki İran artık bölgede barış ve uyuma doğru ilerleyebilir ve ben de İsrail'i aynı şeyi yapmaya şevkle teşvik edeceğim,” ifadelerine yer verdiği bir “barış” müjdesi (!) yayımlıyor.
Trump, iki gün sonra da iki ülkenin ateşkes için anlaştığını duyuruyor. Böylece İsrail-İran çatışmaları 12. gününe girerken, 24 Haziran’da savaş bir ateşkesle sona eriyor.
Şimdi bu özet haldeki 12 gün savaşı anlatımımı biraz daha özetleyerek tekrar edeyim: İran saf saf ABD ile müzakerelerin yeni turuna gidip masaya oturmaya hazırlanırken İsrail ve ABD tarafından bomba ve füze yağmuruna tutuluyor. İran karşılık veriyor. Ardından da Amerikalılar “umarız İran şimdi müzakere masasına oturur” diyor.
(Gülmeyin!)
12 Gün Savaşı’nı bu özetin özetinin de katkısıyla iyice kavradığınızı varsayarak, yeni bir özetin artık gerekmediğini düşünüyorum.
Ancak yan sonuçları itibarıyla (ve yeterince gülmediyseniz) şunları da ilave edeyim. :
İran’ın nükleer bilim insanlarının adresleri de dahil bilgilerini savaş öncesi İsrail’e sızdırdığı ileri sürülen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Müdürü Rafael Grossi, çatışmalar sona erir ermez, İran'ın zenginleştirilmiş uranyumunun nerede saklandığını bilmek istediğini, bu amaçla İran’daki tesisleri görmek istediğini söylüyor.
Yani, bir anlamda “hasar tespiti için İsrail beni yollayacak, bakalım ne kadar başarılı olundu, görmemiz yazım. Geride kalan malzemenin de koordinatlarını bilmeye ihtiyacım(ız) var” demeye getiriyor! (Ciddi, ciddi!)
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “şaka mısın sen arkadaş?” dercesine, “UAEA’nın bu bilgiyi ABD veya İsrail'e sızdırmayacağı konusunda hangi garantiler var? Bu sürpriz saldırıdan sonra silahların denetimi aynı olmayacak; herkes kaybedecek,” diyor. Bu da deneyimli diplomatın gelişmelerin bundan sonraki kısmına dair özeti!
Zaten İran yönetimi de, artık ne Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Müdürü Rafael Grossi'ye ne de nükleer tesislerine gözetleme kameraları yerleştirilmesine izin vereceğini duyuruyor. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, diplomasiye bağlılıklarının sürdüğünü, ancak ABD ile nükleer görüşmelere oturmayacaklarını ifade ediyor.
Durum bu: Şimdi savaşa taraf olan üç ülke ve liderinin performanslarına ayrıca bir göz atabilir, özet halinde bir kıyaslama yapabiliriz kanımca:
TRUMP:
- İran’a düşünmesi için 15 gün verip bu ülkeyi 2 gün sonra İsrail’e bombalatmasıyla ne güvenilir bir lider ne de matematikçi (!) olabileceğini iyice kanıtladı. (Ama nazik bir insan belli, düşmanına “teşekkür” filan ediyor, acaba bir diplomasi kariyeri düşünür mü kendisi?)
- İsrail’in saldırılarına yol ve destek verse de İran politikasını İsrael’e “outsource” etmenin ve Netanyahu’nun kendisini manipüle edebilme gücünün bir sınırı olduğunu sonunda gösterdi.
- Son yıllarda giriştiği savaş ve saldırıların sosyal, ekonomik ve jeopolitik düzeylerdeki devasa maliyetlerini görmezden gelmiş ama pek yakında bu maliyetlerle yüzleşmek durumunda kalacak olan İsrail’de olası bir post-Netanyahu sürecinin belirleyicisinin kendisi olacağını da ilan etmiş oldu.
- ABD’deki üslerinden kalkan 7 stratejik bombardıman uçağı B2 Spirit’ler İran’daki nükleer tesisleri sığınak delici GBU-57 MOP bombalarıyla şöyle bir vurup ülkelerindeki üslerine geri dönerken Trump ABD’nin tartışmasız askeri gücünün şovunu İsrail’e ve birkaç gün sonra GSMH’larının bundan böyle yüzde 2’sini değil yüzde 5’ini silahlanmaya ayırmalarını isteyeceği- Batılı ülkelere karşı yapmış oldu.
- İran’ı on yıllardır iblisleştiren düşmanlık söylemi ve hâkim “diktatoryal molla rejimi” anlatısının uluslararası toplumda zaafa uğramasına sebep olurken; reformisti ve muhafazakarıyla İran toplumunun birlik ve beraberliğinin güçlenmesine katkıda bulundu.
- Biraz daha kırılgan hale gelen Orta Doğu ikliminden ürkerek silahlanmalarını artıracak bölge ülkelerinin ABD silah sanayinin ürünlerinden daha büyük boyutlarda yararlanmalarının (!) yolunu açtı.
NETANYAHU:
- ABD’yi İran ile topyekûn bir savaşın içine çekmede başarısız oldu.
- İran’ın askeri komutasını sürpriz bir saldırıyla çökertip iç ayaklanma başlatarak rejim değişikliğinin yolunu açma girişiminde başarısız oldu. Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı, Hava ve Uzay Kuvvetleri Komutanı ile nükleer bilim insanlarının da bulunduğu çok sayıda üst düzey İranlı figürü suikastlarla devre dışı bıraksa da İran’ın komuta kontrolünü çökertemedi. Rejim değişiminin bir hayal olduğu anlaşıldı.
- İran’ın iktidar bloğunda Batı ile daha sıcak ilişkilerden yana reform yanlılarının elinin zayıflamasına, sertlik yanlılarının güç kazanmasına yol açtı.
- Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan’ın (İsrail’e karşı) bölgede etkili bir caydırıcı güce kavuşma iradelerini güçlendirmiş oldu.
- Dikkatleri Filistin’de sürdürdüğü soykırımdan uzaklaştırmada başarılı oldu. Çatışmalar sona erince öğrendik ki, İsrail ordusu İran’la savaşırken bir yandan da Gazze’de 870 Filistinliyi daha öldürmüş.
HAMANEY:
- Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı, Hava ve Uzay Kuvvetleri Komutanı ile nükleer bilim insanlarının da bulunduğu çok sayıda üst düzey İranlı figürün daha ilk günden İsrail ateşiyle hayatını kaybetmesine rağmen, ülkesi komuta kontrolünü yitirmeden şoku atlatıp toparlandı ve Netanyahu’ya sahayı -çok sayıda İsrail vatandaşının panik halinde ülkeden ayrılmalarına da yol açacak şekilde- dar etti.
- İsrail’in tüm gayretlerine rağmen, ABD’nin şedid öfkesini üzerine çekici, kışkırtıcı bir tutumdan kaçındı. “Stratejik sabır” politikasından vazgeçmedi ve çatışmaların kontrolden çıkmasına izin vermedi.
- Trump belki bu savaşta B2 uçakları ve GBU-57 MOP bombalarıyla sembolik düzeyde büyük bir güç gösterisi yaptı ama, İran ABD’nin 250 yıllık silahlanma çabası ve trilyonlarca dolarlık savaş yatırımlarına rağmen geri kaldığı bir alanda, hipersonik füze teknolojisiyle dünyanın gözleri önünde şovu çaldı.
- İran halkının önemli bir kısmı, ülkelerinin hava savunmasının ilk saldırılarda kolay incinebilir olduğunu görüp, şaşırarak ve belki liderlerine de bu yüzden içerleyerek baktığı için ülke içinde silahlanma artışı doğrultusunda kolektif bir rıza üretilmiş de oldu. Ve barışın 40’ı çıkmadan, İran’ın İsrail F-35’lerinin bundan sonraki olası tehditlerini Çin’den almayı planladığı 40 adet çok rollü Chengdu J-10C (Gürbüz Ejderha) avcı uçağı ile karşılayacağı anlaşıldı.
Sonuç yerine
BİR) Felaketle sonuçlanabilecek bir karşılıklı gerilim artışına yol açma riski taşıyan bir kumardı İsrail’in oynadığı. Sükûnet ve istikrar değil, sürekli çatışma ve savaş peşinde olma ihtiyacı duyan Netanyahu’nun Orta Doğu’nun tamamını bombalarla şekillendirme girişimi İran’ın “stratejik sabır” duvarına tosladı. Duvara toslayan, aynı zamanda ABD’yi kendileriyle birlikte savaşa sürüklemenin sonsuz garantisi olduğu düşüncesiydi.
İKİ) Gerçi saldırgan kazanamadı ama, Orta Doğu’nun diğer bölgesel güçleri, bu savaşa ve İsrail’in sürpriz asimetrik saldırı yöntemlerine tanık olduktan sonra kendilerini sükûnet rehavetine kaptırmayacak, bölgede caydırıcı bir güce ulaşmanın programlarını yapıp savaş doktrinlerini ve silah sistemlerini sıkı bir şekilde güncelliyor olacaklardır.
ÜÇ) Dünyayı felaketlerden uzak tutmanın garantörü olması gereken Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bu savaşın adeta kolaylaştırıcısı olarak işlev görmüştür. İsrail, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu (BoG) tarafından kabul edilen bir kararı saldırganlığına bahane olarak kullanmıştır. Karar, UAEA Genel Müdürü Rafael Grossi'nin bir raporuna dayansa da Grossi çatışmaların başlamasından kısa bir süre sonra verdiği röportajda, rapordaki dili yumuşatmaya çalışmış, “İran’ın nükleer silah yapımından uzak olduğunu,” bu yönde “herhangi bir sistematik gayret içinde” olmadığını dile getirmiştir. Aslında Grossi’nin raporları İran'ın nükleer programı hakkında farklı şekillerde yorumlanabilecek şüpheler uyandırmaktaydı. Raporları kasıtlı olarak mı yanıltıcı/yönlendirici bir içerik taşıyordu yoksa kasıt yok muydu bilmek zor ama bu derece kritik bir mevkide bulunan bir kişinin savaşa yol açan gerginliğin tırmanmasına katkıda bulunması kabul edilemez.
DÖRT) İran, İsrail’den farklı olarak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) imza koymuş, bunun gereği olarak da uluslararası kuruluşlarca denetlenen bir ülkedir. Ancak dünya genelindeki nükleer tesislerin yalnızca %3'ünü barındırmasına rağmen küresel nükleer denetimlerin %20'sinden fazlasına maruz kalmaktadır. Bu da ortalamadan yaklaşık yedi kat daha yoğun bir şekilde denetlendiği anlamına gelmektedir. Bu kadar yoğun bir şekilde denetlenen bir ülkeyle ilgili hazırlanan böylesi kritik raporlar belirsizliklerin artmasına değil şüphelerin giderilmesine hizmet etmeliydi. Böyle olmadığı için hesap verebilirlik ilkesi işletilmeli, Grossi, görevden alınmalı hatta yargılanabilmelidir.
BEŞ) Birleşmiş Milletler gibi artık etkisiz ve müflis bir örgütün varlığıyla Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın bu maliyeti yüksek çapsızlığının bir araya gelmesi dünyanın biraz daha güvensiz bir çehreye bürünmesi demektir. Çatışmalar sona ermiştir. Ama dünya biraz daha kırılgan, büyük savaşlara biraz daha açık/hazır bir yer haline gelmiştir.
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci2014 sonrası ülkenin tüm ayarları bozuldu 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolMHP umut olabilir mi? 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMahkeme kararından bir parti ve bir iktidar çıkabilir 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKülliye ve mirasta eşit paylaşım… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKurultay kararı öncesi CHP… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİOtoriterlik ve Medya 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
12.05.2025
5.05.2025
28.04.2025
21.04.2025