Ümit Akçay

Enflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar
17.08.2025
14

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2025 yılının üçüncü Enflasyon Raporu’nu yayımladı. Rapor, politika faizinden rezervlere, enflasyon tahminlerinden yeni “ara hedefler”e kadar birçok başlık içeriyor. TCMB, enflasyonun düşüş eğiliminde olduğunu ancak sürecin kademeli olacağını vurguluyor. Talep soğuması, maliyet gerilemesi ve ara hedeflerle desteklenen bu çerçeve, kısa vadede alım gücündeki aşınmayı hafifletmeyecek.

Rapor, teknik dili ve detaylı tablolarıyla oldukça kapsamlı bir belge. Bu yazıda raporun temel mesajlarını özetleyerek, rapordaki teknik ifadelerin gündelik hayatımıza dair ne anlama geldiğine değineceğim.

Kimin talebi soğuyor?

İlk olarak raporun temel bir tespiti ile başlayalım. TCMB, talepteki soğumayla hanehalkı tüketim harcamalarında yavaşlamaya ve dayanıklı mal talebindeki gerilemeye işaret ediyor. Yine TCMB’ye göre kredi büyümesine getirilen sınırlamalar, iç talebi baskılayarak enflasyon üzerindeki talep kaynaklı baskıyı azaltıyor.

TCMB, enflasyonu “talep, maliyet ve beklentiler” çerçevesinde analiz ediyor. Ancak “talep” dediğimiz şey, halkın pazardan alacağı domates, marketten dolduracağı sepet, ödeyeceği kira. Talep zayıfladı denince, aslında alım gücü düşüyor. Yani ücretler enflasyona yetişmediğinde, tenceredeki yemek azalıyor. Birçok hane, alışveriş listesini kısıyor, daha ucuz gıda markalarına yöneliyor ya da et, süt gibi ürünleri eskisi kadar sık alamıyor. Raporun dili bu tabloyu rakamlara indirgese de gerçek hayat çok daha yalın: Enflasyon, mutfak masasında eksilen tabak demek.

Rapor, kira ve hizmet enflasyonuna da dikkat çekiyor. Eğer kira sürekli artıyorsa, mutfakta tencere kaynasa bile ‘salonda’ huzur olmuyor. Hizmet fiyatlarındaki artış da benzer etki yaratıyor. Ulaşım, eğitim, sağlık gibi zorunlu harcamalar yükseldikçe, mutfağa ayrılacak bütçe daralıyor. Böylece enflasyon sadece sofradaki yemek miktarını değil, evin genel yaşam kalitesini de etkiliyor.

Kısacası, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele için uyguladığı ekonomi politikası, geniş toplum kesimlerinin ‘talebini soğuturken’, üst gelir seviyesindeki kesimlerin mal ve hizmet talebini daha da artırıyor. Lüks tüketim mallarının ithalatında görülen artışlar, bunun basit bir göstergesi.

Maliyetler geriliyor, ya kârlar?

Raporda vurgu yapılan bir başka husus enflasyonun temel dinamiklerinden biri olduğu düşünülen maliyetlerin gerilemekte olduğu. Özellikle ithalata bağımlı üretim yapısı nedeniyle döviz kuru ve enerji fiyatlarının seyri maliyetler açısından kritik önemde. Bu açıdan bakıldığında, TL’nin reel olarak değerlenmesi özellikle emek yoğun sektörlerin rekabetçiliğini geriletse de enflasyonda mücadelenin temel unsurlarından biri olarak görülüyor.

TCMB, döviz kurundaki dalgalanmaların sınırlı kaldığına ve enerji fiyatlarının ise ılımlı seyrettiğine işaret ederek üretim maliyetlerinin nispi olarak gerilediğini belirtiyor. Umulan, üretim maliyetlerindeki bu gerilemenin, fiyat artış hızının yavaşlamasına katkı yapması. Ancak burada üretim maliyetlerinin nispi olarak düşmesine rağmen firma kârlarının sürüklediği fiyat artışları ile nasıl baş edileceği sorusuna yanıt verilmiş değil.

Yeni ara hedefler: Yolda duraklar

TCMB, enflasyonu tek haneye indirme hedefini aşamalı bir yola yayarak ara hedefler tanımladı. Bu yaklaşım, beklenti yönetimi ve piyasa aktörlerinin davranışlarını yönlendirme amacı taşıyor. Bu çerçevede raporun önceki versiyonlarından farklı olarak bu kez TCMB, “ara hedefler” açıklıyor. Örneğin, enflasyonun 2025 sonunda %25–29’a çekilmesi (ara hedef: 24), ardından 2026’da %13–19 bandına inmesi (ara hedef: 16), 2027’de ise tek haneli seviyelere ulaşılması (ara hedef: 9) öngörülüyor.

TCMB’nin açıkladığı bu yeni iletişim stratejisi, yani Banka’nın “enflasyon tahminleri” yanında “ara hedefleri” de ilan etmeye başlayacağını duyurması, ekonomi basınında ve yorumcularda ilgi uyandırdı. İletişim stratejisindeki bu değişim bazı açılardan olumlu görülebilir, ancak enflasyonun nedenlerini ayrıştırmadan deyim yerindeyse “kara düzen” uygulanan enflasyonla mücadele programının yaratacağı sorunlar “beklentilerin çapalanması” ile çözülebilecek düzeyde değil.

Bu açıdan ara hedefler, iletişim açısından bir yenilik. Ancak hedefe giden yolun hangi araçlarla, hangi toplumsal maliyetlerle yürüneceği sorusu hâlâ açıkta duruyor. Sıkı para politikası ve kredi daralması, genellikle talebi soğutarak çalışır. Bu da “iletişiminin” nasıl kurgulandığından bağımsız olarak, hanehalkı harcamalarının kısılması anlamına gelir.

Yavaşlayan ekonomi ve faiz indirimleri

Enflasyonun düşürülmesi elbette gerekli. Ama asıl mesele, bu düşüşün hangi toplumsal koşullarda ve hangi araçlar kullanılarak sağlanacağıdır. Eğer ücretler baskı altında kalır, gıda ve kira fiyatları kontrol altına alınmazsa, sofradan tabak eksilterek enflasyon rakamlarının düşmesi, halkın yaşam kalitesini yükseltmez. Bir başka ifadeyle enflasyonun düşmesi, reel alım gücü artmadıkça halkın yaşam koşullarının iyileşmesi anlamına gelmiyor. Konunun “mutfağı” ilgilendiren kısmı bu.

Sürece ekonomi yönetimi açısından bakarsak, 2023 sonrası sürecin en zor aşamasının geride kaldığı tespitini yapabiliriz. İktidarın önünde 2025 sonuna kadar yaklaşık 10 puanlık, 2026 hedefleri gözetildiğinde de yaklaşık 20 puanlık bir faiz indirim olanağı açılabilir. Yazıyı şu hususu vurgulayarak bitireyim: “Normalde”, reel ücretlerin baskılandığı ve TL’nin reel olarak değerlenmesiyle emek yoğun sektörlerin zorlandığı bu dönemin siyasi maliyeti, iktidar açısından çok daha yüksek olabilirdi. Bu tür bir siyasi maliyetin ortaya çıkmaması, muhalefetin bu olanağı kullanamamasından kaynaklanıyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar