Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan
Mehmet Ocaktan
Karar Tüm Yazıları
Böyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz
27.10.2025
88

CHP’nin 38. Olağan Kurultay’ından bu yana, ilk kez siyasi literatüre giren “mutlak butlan” diye bir hukuki kavramı tartışıyoruz. Yaklaşık iki yıldır, memleketi yönetmekle yükümlü olan iktidar dahil, bütün siyasi aktörler ve medya “CHP parçalanıyor”“Kılıçdaroğlu CHP’ye Kayyum olarak atanacak” benzeri öylesine absürt bir gündeme mahkum olduk ki evine ekmek götürmekte zorlana insanların sesi bile duyulmaz oldu.

Neyse ki sonunda, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP’nin 38. Olağan ve 21. Olağanüstü Kurultaylarının iptali istemiyle açılan davayı, 'aktif husumet yokluğu' ve 'konusuz kalması' gerekçeleriyle reddetti. Böylece siyasi bir kabus şimdilik sona erdi, hukuk da siyaset de biraz olsun nefes aldı.

Ancak anlaşılan o ki Türk siyasetinin kabusu öyle kolay kolay bitmeyecek… Butlan davası biter bitmez bu kez de Ekrem İmamoğlu’na yönelik ‘casusluk’ soruşturması başlatıldı.

Evet epey bir süredir memlekette hukukun itibarsız hale geldiğini artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Yaşanan hukuksuzluklar yüzünden toplumun adalete hasret kaldığını, gençlerin gelecek hayallerini kaybettiğini ve insanların nefes almakta bile zorluk çektiğini yazmaktan da konuşmaktan da çok yorulduk.

Ama ne yazık ki birileri, yeni suçlar icat ederek ülkenin gelecek hayallerini, umutlarını yok etmekten yorulmadı…

Bir ülkeyi yönetenler, adaletin terazisini elinde tutanlar ‘hakikat’ duygusundan bu kadar uzaklaşabilir mi?

Simgesel bir örnek haline geldiği için ifade etmek istiyorum. Bilindiği gibi Ekrem İmamoğlu, hiçbir hukuk literatüründe ceza karşılığı bulunmayan, ‘ahmak’ kelimesi yüzünden mahkum oldu, siyasi yasak aldı. Diploması iptal edildi, dava halen devam ediyor. Savcıya hakaret ve yolsuzluk davaları aynı şekilde devam ediyor. Bütün bunlar yeterli gelmemiş olmalı ki şimdi de ‘casusluk’ soruşturması başlatıldı.

İnanıyorum ki elini vicdanına koyan herkes, her gün bir yenisi eklenerek devam eden bu davaların hukuki değil, daha çok siyasi bir planın parçası gibi okuyacaktır.

Neden bu tür ‘siyaset mühendisliği’ projeleriyle, bile bile kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz, doğrusu anlamak mümkün değil. Bakın, önümüzde yeni bir dünya şekilleniyor ama biz, kimsenin işine yaramayacak davalarla medeni dünyadan uzaklaşmakta ısrar ediyoruz.

Gelişmiş ülkelerin aklın ve bilimin öncülüğünde, her gün yeni mesafeler aldığı, küresel ölçekte yapay zeka tartışmalarının yapıldığı bir dünyada, ‘siyaset mühendisliği’ reçeteleriyle siyasi çıkar hesapları yapmak, bu ülkeyi yoksullaştırmaktan ve antidemokratik ülkeler ligine biraz daha yaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Maalesef iktidar, siyasi muarızlarını saf dışı bırakmak, fikir özgürlüğü haklarını kullananları susturmak, televizyon kapatmak gibi boş işlerle uğraşmaktan kurtulup, bilim ve teknoloji alanında hızla mesafe alan yeni dünyayı okuma fırsatı bulamıyor.

Diyelim ki bütün davaları sonuçlandı ve Ekrem İmamoğlu, siyaseten saf dışı bırakıldı, iktidar da rahat bir nefes aldı. Tamam başarıya ulaştık, iyi güzel de bütün bunlar Türkiye’nin halen yaşamakta olduğu derin ekonomik krize çare olabilecek mi?

Bugün küresel inovasyon çağında ülkeler, yapay zekaya, start-up’lara milyarlarca dolar harcıyor. Peki böylesine acımasız bir güç mücadelesinin yaşandığı dünyada, bizim bu modası geçmiş siyaset mühendisliği reçeteleriyle kiminle, nasıl yarışacağız bilen var mı?

Unutmayalım, hukuku bu kadar yorarak adaleti kaybedersek, ülkede barış ve huzuru temin edemeyiz. Daha da önemlisi, hukuku zaafa uğrattığımız için hem iç yatırımcıyı canından bezdirip küstürürüz hem de yabancı yatırımcı nezdinde değersiz hale geliriz.

Bilelim ki hukuka ve siyasete karşı yapılan bu hamleler sadece ekonomiyi çökertmekle kalmıyor, aynı zamanda ahlaki çürümeyi ve yozlaşmayı da derinleştiriyor. Çünkü bu akıl tutulması hali, ne yazık ki adaleti tümden devre dışı bırakmış bulunuyor. Doğal olarak böyle bir atmosferde kimse birbirine güvenmiyor ve giderek bütün bir toplum korkuya teslim oluyor. Korku toplumlarında kimse sağlıklı üretim yapamayacağı gibi, vicdanlar çürür, ahlaki çöküş kaçınılmaz hale gelir.

Gerçekten insanın tahammül sınırlarını aşan günler yaşıyoruz. ‘Hakikat’in değersizleştiği bu karanlık tablo karşısında insan, ister istemez sormadan edemiyor. AK Parti içinde, hala maşeri vicdanın sesine itibar ettiklerine inandığımız isimler çıkıp, “Biz ne yapmak istiyoruz, memleketin sorunlarını çözmeyi bırakıp hukuku ve siyaseti yok etmek bize ne kazandıracak” deme cesareti gösteremeyecek mi?

Eğer maksadımız, bu millete “Bunlar gitsin de kim gelirse gelsin” dedirtmekse, sözün çürüdüğü noktadayız demektir. Ama unutmayalım ve o acı gerçeği zihnimize büyük harflerle not edelim. Gidişat böyle devam ederse, bilelim ki bu tren artık bu tünelden çıkmaz…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar