Nevzat CİNGİRT

Bürokrasi, tarımın gerisinde kaldı
28.10.2025
15

Nisan ayında yaşanan zirai don desteği ödemeleri, bu yıl çiftçiler için adeta “kâğıt üzerinde kalan bir umut” oldu.

Tarım sigortası olmayan üreticilere yapılacağı açıklanan destek, yalnızca ilçe tarım müdürlüklerine dilekçe veren çiftçileri kapsadı.

Yani, yıllardır toprağını işleyen, fındığını don vurmuş, ama o sırada şehir dışında –hatta başka ülkede– olan üretici, sadece dilekçe veremediği için yok sayıldı.

Devletin elinde hem çiftçi kayıt sistemi (ÇKS) hem de hasar tespit raporları olmasına rağmen, “dilekçe vermediğin için yardım alamazsın” anlayışı hâlâ yürürlükte.

Bu tablo, bürokrasinin tarımın gerçeklerinden ne kadar uzaklaştığının en somut örneği.

Bir dilekçeye sığan adalet…
**
Akçakoca’nın Sarıyayla Köyü Muhtarı Mustafa Hıracı, bu durumu en net şekilde özetliyor:

“Bu don hasar bedeli sadece dilekçe veren üreticilere veriliyor. Oysa bundan haberdar olmayan, köy dışında yaşayan birçok çiftçimiz dilekçe veremedi. Hasar tespit çalışmaları zaten yapıldı, ödemelerin bu tespitlere göre yapılması gerekir.”

Haklı.

Çünkü devletin ekipleri zaten köylere gidip rakım bazlı hasar tespiti yaptı.

Tarladaki zararı gördü, raporladı, fotoğrafladı.

O halde neden üreticinin yeniden kapı kapı dolaşıp dilekçe vermesi bekleniyor?

Afet zaten olmuş, ürün zaten gitmiş.

Vatandaşa düşen bir tek şey kalmış: bir de bürokrasiyle savaşmak.

Köyden kente, kâğıtla yönetilen tarım

Tarım, sahada yapılan bir iştir; masa başında değil.

Ama bizde yıllardır tarladan çok evrak konuşuluyor.

Bir köylü destek almak için dilekçe, ÇKS belgesi, muhtar yazısı, tapu fotokopisi ve imza sirküsüyle uğraşıyor.

Sonra bir bakıyoruz, desteği alması gereken değil, “dilekçeyi zamanında veren” kazanıyor.

Bürokrasinin bu hantallığı, yalnızca üreticiyi değil, ülkenin gıda güvenliğini de riske atıyor.

Çünkü üretici yoruluyor, küstürülüyor, yabancılaşıyor ve toprağını terk ediyor.

Kâğıt mı önemli, çiftçi mi?

Bir tarım politikası düşünün;

Ürünü don vurmuş, kuraktan kavrulmuş, tarlası zarar görmüş ama “dilekçe vermediği için” yok sayılan on binlerce üretici var.

Oysa sistem öyle olmalı ki, devlet zaten elindeki verilerle kimin zarara uğradığını bilmeli, destekleri otomatik olarak ulaştırmalı.
Ama bizde hâlâ “dilekçe veren var, vermeyen yok” anlayışı hüküm sürüyor.

Yani, kâğıt korunuyor; çiftçi değil.

Devletin asıl görevi, üreticiyi “evrakla sınamak” değil;

toprağa emek verenin hakkını korumaktır.

Çünkü bugün bürokrasinin soğuk kapılarında bekletilen o çiftçi,

yarın soframıza gelen ekmeğin, fındığın, sebzenin gerçek sahibidir.

Ve unutmayalım:

Toprak, dilekçeyle değil, emekle, alın teriyle yaşar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar