Alper GÖRMÜŞ
17 Eylül tarihli son yazımda, eğitimin amacının bilgi olmadığını söyleyen, 4-12 yaş arasındaki çocuklara sadece “Allah korkusu” ve “kuldan utanma”nın öğretilmesini öneren “Hulusi Akar Eğitim Sistemi”ni ele almış, dindarların çocuklarını neden bu ‘eğitim sistemi’nden esirgemeleri gerektiğini anlatmaya çalışmıştım:
“Kendi çocuklarına değer aktarmak isteyenler, bitmez tükenmez tekrarların, yoğun ve bıktırıcı ‘yükleme’ seanslarının çocuklar üzerinde amaçlananın tam tersi sonuçlar üreteceğini bilmeliler. Türkiye’nin muhafazakâr iktidar tecrübesi bu açıdan ders niteliğinde sonuçlar üretti ama bir patikada fazlaca yol alıp da geri dönüş imkânı tükenince o patikanın doğru patika olduğunu savunmaktan başka çare kalmayabiliyor. Hulusi Akar Eğitim Sistemi, böyle bir çaresizliğin önerisi olarak duruyor karşımızda.”
Okumakta olduğunuz bu devam yazısında Türkiye tarihinin son 150 yılını bu ölçüyle ele aldığımızda karşımıza nasıl bir tablonun çıktığını ele alacağız. Tablo şöyle:
“19. yüzyılın son çeyreğiyle (Abdülhamid) 21. yüzyılın ilk çeyreği (Erdoğan) İslam’ın devlet propagandasıyla ve gayretiyle yükseltilmeye çalışıldığı dönemler olarak öne çıktı. Bu iki dönem arasında yer alan bir yüzyıl boyunca ise bilinen nedenlerle İslam devlet tarafından desteklenen değil, baskılanan bir tarih yaşadı. Çelişkili gibi görünse de, dine yöneliş İslam’ın gürültülü propaganda yılları olan birinci ve üçüncü dönemlerde değil de devlet baskısı altında sessizce yaşandığı ikinci dönemde arttı.”
20. yüzyıl boyunca Kemalizm altında dinin yaşadığı tecrübe, özellikle bu yüzyılın son çeyreğinde yoğunlaşan tartışmayla birlikte günümüze de taşındığı için hâlâ taze… Erdoğan döneminin de fiilen içindeyiz zaten… Dolayısıyla bu yazıda ağırlıklı olarak pek bilinmeyen 19. yüzyıl sonunu ele alacak, son bölümde de kısaca Erdoğan döneminde özellikle gençlerin kurumsal dinle aralarına koyduğu mesafe üzerinde duracağız.
Osmanlı’nın son dönemi: Devlet İslamcı, devleti ele geçirmek isteyenler İslam’a soğuk
Bu bölümde ağırlıklı olarak siyaset bilimci Onur Atalay’ın İletişim Yayınları’nın bastığı Türk’e Tapmak adlı doktora tezindeki (alt başlık: Seküler Din ve İki Savaş Arası Kemalizm), okuduğumda hayret ettiğim bilgileri ve tespitleri aktaracağım. Başlamadan önce, kitapta da vurgulanan bir rezerve işaret edelim: Sözü edilen eğilim elbette kentlerle ve kentlerdeki eğitimli kesimlerle sınırlı. Yoksa, 19. Yüzyılın sonunda kırsal kesimlerde İslam inancı tabii ki herhangi bir kuşku barındırmaksızın etkisini sürdürüyordu.
Onur Atalay, Osmanlılar’ın son dönemindeki “inanç krizi”ni (kendi tanımlaması) anlatmaya, işte bu rezerve işaret eden “19. Yüzyılın sonlarında İslâm, entelektüel kesimde cazibesini hızla yitirmeye başlamıştı” cümlesiyle başlıyor ve dönemi, çeşitli yazarlara atfen şöyle anlatıyor (dipnotlarda atıf yapılan yazarları, aşağıdaki alıntıda parantez içinde gösteriyorum):
“Niyazi Berkes, Abdülhamid dönemi mekteplerinde yetişenler için (ki sonradan Cumhuriyet’i kuran kadro olarak karşımıza çıkacaklardır) ‘Dinden, şeriattan, gelenekten, maneviyattan o denli çok söz edilen bir dönemde, karanlık fikir ve inançlara isyan eden bir kuşak yetişiyordu. Bu kuşağın başlıca özelliği de inançları inkâr ve materyalizmdi’ diye yazıyorsa da, muhtemelen durum bundan biraz daha karmaşıktı.
“(…)
“19. yüzyılın sonundaki tüm İslâmileştirme çabalarına rağmen, devletin yeni modern okulları, ‘çoğunlukla pozitivist, materyalist ve ilimperest fikirlerle aşılanmış bürokratlar, subaylar, profesyoneller ve aydınlar yetiştiriyordu’ (Amit Bein). Bu dönemde bir yüksekokul öğrencisinin namaz kılması artık şaşkınlıkla karşılanmaktaydı (Mehmet Ö. Alkan) veya 1915-16 (hicri 1331) yılında Darülmuallim’in öğrencileri arasında yapılan bir ankette 90 öğrenciden 89’u dinle alakalarının olmadığını veya dine ancak reform yapıldığı takdirde olumlu yaklaşacaklarını belirtiyorlardı (Nuray Mert). Jön Türk subayları içinse, konyak içip domuz eti yemek adeta bir onur meselesi halini almıştı (Bernard Lewis).” Nitekim Cumhuriyet’i kuran bu kuşak tek parti döneminde aynı eğilimi sürdürdü.
“Oruç tutmaya kalktılar, namaz kılmaya kalktılar…”
Kitapta yer alan ve bu dönemin atmosferini gösteren birkaç çarpıcı pasajı da dikkatinize sunayım:
“Dönemin hâkim entelektüel havasını takip eden radikal kanada mensup yönetici elitler, İslâm’ı o zamanlarda dahi miadını doldurmuş bir kurum olarak görürler. Kazım Karabekir, daha 1923 yılında, Mahmut Esat (Bozkurt), Tevfik Rüştü (Aras) (ki ikisi de sonrasında uzun yıllar bakanlık -Dışişleri ve Adalet- yapacaklardır) ve Ali Fethi’nin (Okyar) (ki sonrasında Başbakanlık yapacaktır) İslâm’ı kaldırmanın propagandasını yaptıklarını aktarır.” (Uğur Mumcu’nun Kâzım Karabekir Anlatıyor kitabından).
“(…)
“Geçmişte dindar olarak bilinen zatlar, Hasan Âli’den Memduh Şevket’e kadar, artık ‘dindar gözükmemek için’ ellerinden geleni yapıyorlardır. Mebus olan eski bir hoca, poker oynayıp rakı içerken Allah’a küfretmektedir. Konya’da yine eski bir mebus ve eski bir hoca, camileri ve mescitleri hâlâ neden yaşattığımızı sorar Mustafa Kemal’e (Ahmet Hamdi Başar).
“(…)
“1935’te Meclis’e giren ilk kadın vekillerden Fakihe Öymen’in İsmet İnönü dönemi hakkında hayıflanarak söyledikleri önemlidir: ‘Atatürk’ün yolunda yürümüş olsaydı, her şey başka türlü olacaktı. Atatürk öldükten sonra birçok dostlarımız var. İsmet Paşa zamanında oruç tutmaya kalktılar, İsmet Paşa zamanında namaz kılmaya kalktılar (Arı İnan).”
Sadece elitler değil…
Onur Atalay, yönetici elitte dine karşı benimsenen bu pervasız tutumun hemen akla getirdiği o soruyu da soruyor:
“Peki ama, yönetici elit, İslâm’ın rıza sağlayıcı muazzam gücünü kullanmaktan vazgeçmeyi nasıl göze alabilmişti?”
Yazarın bu soruya verdiği cevap, Tek Parti dönemindeki dinden uzaklaşma eğiliminin yönetici elit ya da entelektüellerle sınırlı olmadığını ortaya koyuyor:
“Anlaşılan, halkın da kendileri gibi hızla İslâm’dan uzaklaştığını veya uzaklaşacağını düşünmekteydiler. Gerçekten de dönem itibariyle sadece yöneticiler değil, halk (en azından şehirli orta ve üst sınıflar) arasında da dinin formal yapısına karşı soğukluk gözle görülür bir hal almıştır.”
Yazar, kitabında dinden uzaklaşma ve inançsızlık eğiliminin çeşitli kesimlerdeki görünümünü çok sayıda örnek ve atıfla uzun uzun anlatıyor, fakat ben bu kadarını aktarmakla yetiniyorum.
Ve günümüz…
Eski dönemler tarih oldu ve en azından gazetecilerin ve aktüel yorumcuların ilgi alanının dışına düştü. Fakat günümüzdeki dinden uzaklaşma ve inançsızlık eğilimi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bu, günümüzün en sıcak tartışmalarından birini oluşturuyor.
Hiç kuşkusuz gerek artık tarih olmuş 19. yüzyıl sonundaki gerekse de fiilen idrak ettiğimiz günümüzdeki ‘dinden uzaklaşma’ eğilimi sadece devletin ikrah ettiren ziyade propagandasının umulanın tam tersi sonuç vermesiyle açıklanamaz. Fakat ‘dinden soğuma, uzaklaşma’ eğilimini doğuran öbür etmenler de her iki dönemde birbirine fena halde benziyor. Mesela dinin siyasallaşması; mesela dinin önerdikleriyle onları taşıyan -Hulusi Akar gibi- siyasetçilerin pratiği arasındaki makas; mesela teknoloji ve bilimdeki, dinsel anlatının ikna gücünü zayıflatan sıçramalar; mesela modernliğin iğvası… Bu dizinin üçüncü ve son bölümünde de bunları ele alacağım.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları










































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025