Alper GÖRMÜŞ
SUNUŞ
Aziz Yıldırım 3 Temmuz’da başlayan sürecin bir aşamasında cezaevine girmiş, mahkemenin kararından önce tahliye olmuştu.
Tam o günlerde, benim için onun portresini yazmayı cazip kılan bir şey oldu: Bir maç öncesi Fenerbahçeliler, en sevdikleri futbolcu olan Alex’le arası iyi olmayan teknik direktör Aykut Kocaman aleyhine tezahürata başladılar. Aziz Yıldırım (galiba cezaevinden sonra izlediği ilk maçtı) aldı eline mikrofonu ve bütün stadı çocuklar gibi azarladı. Stat bir anda ölüm sessizliğine gömüldü; bu sessizlik bana Fenerbahçeliler ile Aziz Yıldırım’ı biribirlerine bağlayan ipin kopmasının ifadesi gibi gelmişti. Nitekim şöyle yazmıştım:
“Her zaman ‘Sezar ruhlu’ idi ama hiçbir zaman ‘Ben Sezar’ım’ diye ortaya çıkabilecek kadar özgüvenli olamadı. Cezaevi süreci bunu sağladı, o da aldı statta mikrofonu eline, Sezar’lığını ilan etti (anons skandalı). Sonuç çok kötü oldu, bence bu maç burada bitti.”
Böyle yazmıştım ve sonraki günlerde Fenerbahçelilerin gösterdikleri tepkiyi de tezimin doğrulanması olarak görmüştüm.
Aziz Yıldırım’ın o çıkışı bana onun ruh halinin temel parametresini veren bir davranış gibi görülmüştü. Portreyi bu algı üzerine kurdum.
Aziz Yıldırım’la ilgili olarak yazdıklarımda yanıldığımı düşünmüyorum. Fakat Fenerbahçelilerin sonraki muhtemel tavrı konusunda feci bir biçimde yanıldığım ortaya çıkmış durumda.
Yıldırım, önceki gün Fenerbahçelilere hitaben, “ben padişah değilim” diye seslendi ama galiba Fenerbahçeliler onu öyle görüyor.
Sezar’lık bitmemiş, ben yanılmışım.
***
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın eline bir mikrofon alıp bütün bir seyirciyi paylaması, bana çocukluk yıllarımın Gül Sineması’nı hatırlattı.
1960′lı yıllardan söz ediyorum… Şimdi Bilgi Üniversitesi’nin yer aldığı Alibeyköy henüz muhtarlıkla yönetilen bir köydü ve Gül, Alibeyköy’ün yegâne kapalı sinemasıydı.
Sinema dediysem; sayın ki hallice bir ilkokulun müsamere salonu… Biribirine raptedilmiş 8′erli ya da belki 10′arlı tahta sandalyeler, zeminden bizim bile adımlayarak çıkabileceğimiz yükseklikte bir sahne ve hemen geride bir perde…
75 kuruşu verdin mi içerdesin, üç film arka arkaya, ama istersen sabahtan akşama kadar da kalabilirsin… Biz, ilk sırayı kapmak için birbirimizi yerdik. Böylece önümüzde kimse olmazdı ama filmi birkaç metreden izler, hayli yüksekte kalan perdeyi görebilmek için kafamızı tavana doğru kırk beş derece kadar çevirirdik. Çocukluk işte…
Tevfik amca vardı, sinemanın sahibi… Film başlamadan önce salona girer, bağıranları susturmak için “atarım lan hepinizi” diye bizi tehdit eder, biz de o çıktıktan sonra devam etmek üzere birkaç dakikalığına susardık.
Fenerbahçe seyircisi için aydınlanma ânı
Aradan yarım yüzyıl geçtikten sonra başka bir “patron”un, bütün Türkiye’nin işiteceğini bile bile, benzer bir ruh haliyle binlerce insanı paylaması ve onların da bizim gibi susmasını nasıl okumamız gerektiğini sosyologlar, psikologlar falan düşünsün… Ben, susanlarla değil susturanla ilgiliyim.
Bazı olaylar bazı insanlar için turnusol kâğıdı işlevi görürler… Bir insanı bir olay içinde izlersiniz, onun olay karşısında nasıl bir tavır aldığına bakarsınız ve birdenbire o insanla ilgili bir tür aydınlanma duygusu yaşarsınız… Asit sandığınız baz, baz sandığınız da asit çıkıvermiştir… Şaşırırsınız, fakat izlediğiniz olay öylesine simgeseldir ki ne kadar şaşırırsanız şaşırın o insan hakkındaki kanaatiniz belirgin bir biçimde netleşir.
Aziz Yıldırım’ın, takımın teknik direktörü ile “seyircinin sevgilisi” bir futbolcu arasındaki ihtilafta, teknik direktörü protesto eden seyirciyi susturmak üzere mikrofonu eline almasını, Fenerbahçe seyircisinin işte böyle bir aydınlanma ânı olarak yaşadığı anlaşılıyor…
Şike suçlamasında onca delile rağmen “Ne olursa olsun o bizim başkanımızdır” deyip Yıldırım’ın arkasında duran seyirci, o andan itibaren tavrını değiştirmiş görünüyor.
Bloglarda, sözlüklerde çok sayıda değerlendirme okudum, Fenerbahçelilerin kahir ekseriyetinin böyle düşündüğü hususunda hiçbir kuşkum yok.
Fenerbahçeliliğine emin olamadığım “yerleyeksan”ın değerlendirmesi, bu türden Fenerlilerin (de) duygularını özetler gibi:
“Geçen yıl gözaltına alındığında, çok ayılıp bayıldı ve ben bu süreci sağ salim atlatamayacağını düşündüm de açıkçası… (…) Tutuklandıktan sonra, şaşırtıcı bir direnç göstermeye başladı. En azından ben, kendisin yakından tanımayan biri olarak çok şaşırdım. Hatta bir çok defa da şunu söyledim: Tam bir lider gibi davranıyor, bu adam kahraman olacak ve ona dokunan, dokunduğuna pişman olacak… Nitekim çıkana kadar öyleydi. Fakat bu Alex olayı başka bir şeyi ortaya çıkardı: Fazla bir ego yapmış, fazla mistik anlamlar yüklemiş kendine. (…) Aziz Yıldırım olmuş bir Sezar!”
Zaten ‘Sezar’ ruhluydu ama ‘Sezar’ım’ diyemiyordu
Bana sorarsanız Aziz Yıldırım zaten hep Sezar’dı, fakat “ben Sezar’ım” diye ortaya çıkmak hiç kolay bir şey değildir. Bunun için bazı şeylerden emin olmak, Sezar’lığına itiraz edilmeyeceğine dair bir özgüven geliştirmek gerekir. Sezar ruhlu birinin, tebaasından Sezar’ın hak ettiği saygıyı görmemesi, onun için yıkım olur çünkü.
Ben, anons skandalını izleyen tepkilerin onda böyle bir duyguya yol açtığını düşünüyorum.
Doğru, kendisinde nihayet bu cesareti bulmasının sırrı, cezaevinde geçirdiği bir yıl boyunca kendisine verilen sınırsız destekte ve son kongreyi “silme” kazanmasında gizli… Anlaşılıyor ki, bunlar Aziz Yıldırım’ın bir türlü kuvveden fiile çıkamayan (“tam olarak çıkamayan” diyelim) temel karakterini, ruhunu açığa çıkarıverdi.
Bana öyle geliyor ki, bu ruh, huzuru ancak bütün tebaasının kendisini sevmesinde ve saymasında bulabilecek bir ruh… Tatmini imkânsız bir ruh yani.
İkide bir istifa tehdidinde bulunması ve sonra geri çekmesi, zannediyorum onun bu temel zaafıyla bağlantılı: Ne kadar çok sevilirse o kadar iyi, fakat takım başarısız olup da taraftarlar kendilerini mutsuz hissettiklerinde ve ortaya “toplam sevginin azalması riski” çıktığında işte bu “istifa” tehditleri geliyor. Böylece taraftarlar her şeyi unutup “büyük başkan” etrafında kenetleniyorlar ve o da “güven”i değil, “sevgi”yi garantilemiş olarak görevine devam ediyor.
Aziz Yıldırım’ı yakından tanıyanlar onun “melek gibi” bir insan olduğunu, yardımseverliğin hayatının önemli bir parçasını teşkil ettiğini söylüyorlar. Ben inanıyorum öyle olduğuna… Fakat bütün otoriter eğilimli iyi insanlar gibi, “iyi” ilişkiler kurduğu insanlarla ilişkisinin ancak onların kendi otoritesini kayıtsız şartsız kabul ettikleri koşullarda sürebildiğine de inanıyorum. Tarihe otoriter-totaliter kişilik özellikleriyle damgalarını vurmuş ünlü kişilerin çoğunda izlenebilen çocuk ve hayvan sevgisi bu açıdan çok şey söyler.
‘İçinde insan sıcaklığı olmayan sportif saraylar’
Aziz Yıldırım’ın çocukluğu ve ailesi hakkında çok şey bilmiyoruz… Bildiklerimiz, Diyarbakır’da doğduğu, ilkokul ve ortaokulu sekiz yaşındayken ailesiyle birlikte taşındığı Düzce’de okuduğu… Ailesinin Kürt kökeni hakkında Türkçe yazılmış metinlerde herhangi bir vurguya rastlamak mümkün değil; belki çevirilerde… Mesela 2008′de Fenerbahçe’nin “Chelsea zaferi” sonrasında bir Fenerbahçe övgüsü kaleme alan Yunan gazeteci Mihal Leanis geçerken belirtmişti de, çevirilerde bu yönde bir bilgi yer almıştı.
Bu çerçevedeki maksimum bilgi, Rizgari sitesinde yer aldı. Bölgedeki soyağaçları konusunda geniş bir arşive sahip olduğu anlaşılan gazeteci Yaşar Karadoğan’a göre, Yıldırım’ın başına gelenlerin esas nedeni, onun Cumhuriyet’le savaşmış dedesiydi:
“Aziz Yıldırım’ın dedesi Şewki Beg, Şeyh Said önderliğindeki 1925 direnme harekâtı sırasında Ergani cephesi komutanıydı. Şewki Beg yakalandığında çok vahşi yöntemlerle öldürüldü. Ki (…) ‘İkitelli’ basınının kafayı Aziz Yıldırım’a takmış olmalarının en büyük nedeni budur. Geçmişinde direnişçi bir aileye mensubiyet olması nedeniyle bir Kürdün Fenerbahçe’ye başkan olması hazmedilememektedir.”
Bilgi için gazeteci Karadoğan’a teşekkürler… Fakat bence üzerine getirdiği yorum fazla abartılı… Kimsenin bilmediği bir gerçek, nasıl Aziz Yıldırım’ın aleyhine kullanılabilir ki? En iyisi bu yorumu Karadoğan’ın kuvvetle tahmin ettiğim Fenerbahçeliliğine vermek ve geçmek…
Spor yazarı Atilla Gökçe’nin şahane bir özetlemesiyle bitireceğim… Fakat ondan önce bir soru: Aziz Yıldırım neden öfkesinin tamamını bize gösteriyor da “melek” yüzünü hiç göremiyoruz?
Atilla Gökçe’nin satırları bize bunun nedenini açıklamasa da, sonuçlarını gayet güzel açıklıyor:
“Beton ve çelikten sportif saraylar inşa etti. Ama o katılığın içine insan sıcaklığını koymadı. Fenerium satışları, kombine bilet kampanyalarıyla taraftarı müşteriye dönüştürdü. Onlar sadece satış rakamlarını patlatan müşteriler değildi oysa… Ceplerindeki paralardan daha çok sevgileri ve gözyaşları vardı.. Ruhlarını, duygularını hesaba katmadı. Özeti, Fenerbahçe rakipleriyle yarışmak yerine, kendince belirlediği düşmanlarıyla savaşmak stratejisini seçti. Tümüyle yanlıştı.”
Ekim 2012 / Yeni Aktüel
http://serbestiyet.com/aziz-yildirim-ilan-edildigi-anda-biten-sezarlik/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025