Alper GÖRMÜŞ
Üç milletvekilinden oluşan İmralı heyeti en son 5 Nisan 2015’te Abdullah Öcalan’la görüştü, o günden beri Öcalan’la hiçbir temasa izin verilmiyor.
Kürtler arasında Öcalan’ın sağlığına ve güvenliğine ilişkin kuşkular var, bunlar giderek daha sık ve daha ciddi bir tonda dile getiriliyor, fakat hükümet bu kuşkuları giderecek herhangi bir açıklamada bulunmuyor. En son İmralı heyeti 22 Ağustos’ta yaptığı basın toplantısında, bazı milletvekillerinin zaman zaman Öcalan’la görüştüklerine dair hükümet açıklamalarını doğrulamadılar ve 1.5 yıldır İmralı’ya hiç kimsenin gitmediğini söylediler.
Medya hiç yokmuş gibi davransa da, Öcalan’ın sağlığını ve güvenliğini merkeze alan, Avrupa’dan başlatılıp Türkiye’ye yayılan bir kampanya var. Kampanyanın giderek sertleşeceğine dair son açıklama 28 Ağustos’ta KCK’dan geldi. Kürtlerin, Öcalan’ın sağlığına ve güvenliğine ilişkin kaygılarının darbe girişiminden sonra en yüksek düzeye çıktığı belirtilen açıklamada, bu durum, Öcalan’ın Gülen Cemaati hakkında her zaman olumsuz değerlendirmeler yapmasına bağlanıyor ve şu soru soruluyor: “Yüzlerce insanı uçak, helikopter ve tanklarla katleden böyle bir ekibin, İmralı’yı hedeflemeyeceğini kim söyleyebilir?”
Süreçleri izlemeyip süreçlerin sonundaki patlama anlarını yansıtmayı seven medyamız bu gidişle -şâyet kampanya amacına ulaşırsa- habere, Güneydoğu sokaklarındaki protesto yürüyüşlerinden itibaren dahil olacak gibi görünüyor.
Kürtlerin Öcalan algısı ve hassasiyeti
Beğenin beğenmeyin, hoşlanın hoşlanmayın algı böyle: Kürtler’in Öcalan’a dair algıları ve hassasiyetleri hiçbir şeye benzemiyor. Onun sağlığına, güvenliğine, onuruna yönelik her olumsuz adımı kendi sağlıklarına, güvenliklerine, onurlarına yönelik adımlar olarak kabul ediyorlar.
İmralı’nın denetiminin hükümette olmadığı askeri vesayet yıllarında, bu hassasiyet Kürtler arasında huzursuzluğa yol açmak amacıyla bir araç olarak defalarca kullanıldı.
Bunlardan birini, 2008’in yaz aylarında başlayıp sonbaharda doruğa çıkan “Öcalan endişesi”ni hatırlayalım...
İmralı'da cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan'a şiddet uygulandığı ve saçının kazıtıldığı yönündeki iddialardan sonra başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu'nun tamamına yayılan protesto gösterileri tehlikeli bir boyuta ulaştı.
Yıldıray Oğur, o günlerde Öcalan'la Kürtler arasındaki duygusal bağı, Öcalan’ı “voodoo” bebeğine benzeterek izah eden bir yazı yazdı. Durum gerçekten de tam dediği gibiydi: Ona bir iğne batırıldığında, kilometrelerce ötede binlerce insan iğne yemiş gibi hissediyordu kendisini.
Öcalan İmralı’da kaldığı sürece onu bir voodoo bebeği gibi kullananlar hep olacaktı, o nedenle o günlerde Öcalan’ın Adalet Bakanlığı’nın kontrolündeki bir cezaevine nakli isteniyordu. Bu gerçekleşmedi, fakat bu arada Öcalan’la ilgili iddiaların söylentiden ibaret olduğu anlaşıldı ve kriz aşıldı. Bir süre sonra da İmralı Adalet Bakanlığı’nın kontrolüne geçti.
Bu tecrübeleri bile bile...
Bu tecrübeler ortadayken, Öcalan’la ilgili söylentilerin bile Kürtleri harekete geçirmeye yeteceği açıkken, hükümetin nevzuhur “Öcalan endişesi” sanki hiç yokmuş gibi davranmasını, bilmem nasıl izah edebiliriz?
Bu sakinliğin nedeni, PKK’nın müteaddid çağrılarına rağmen Kürtlerin şehir savaşlarında PKK’yı desteklememesinden kaynaklanan özgüven olabilir mi?
Yani şöyle: Hükümet, “Kürtler artık PKK’nın hiçbir direniş çağrısına icabet etmez” diye düşünmektedir ve PKK’nın kitlesinden koptuğuna inanmaktadır. Fakat aynı şeyin Öcalan ve Kürtler arasındaki ilişki için de geçerli olup olmadığına emin değildir. İşte “Öcalan endişesi”ni de bunu test etmek için kullanmak istemektedir. Şayet Kürtler, PKK’nın çağrılarına uymayıp Öcalan konusunda beklenen hassasiyeti göstermezlerse, o zaman hükümet, “Bakın” diyecektir, “Kürtler yalnız PKK’dan değil, Öcalan’dan da kopmuşlardır.”
Şayet hesap buysa, hükümet onca tecrübeden hiçbir ders çıkarmamış, Öcalan’a dair hassasiyetin hiçbir şeye benzemediğini; ortaya atılacak birkaç söylentinin Güneydoğu’yu yay gibi gerecek bir kıvılcım işlevi göreceğini anlamamış demektir.
Hükümetin sessizliği başka yorumlara da kapı aralayabilir... Mesela -ben katılmasam da- hükümetin, bu işin eninde sonunda Güneydoğu sokaklarını hareketlendireceğini bildiği halde, ortaya çıkacak gerilimden faydalanmak üzere “Öcalan endişesi”ni yatıştırmadığı öne sürülebilir.
Ortalık gerilirken, hükümetin gerilimi tamamen giderecek o küçük adımlardan birini bile atmamasına makul bir açıklama getiremeyince, insanın aklına işte böyle uçuk şeyler geliyor ister istemez.
... Ve meselenin gazetecilik boyutu
İdeolojileri ya da iktidar karşısındaki pozisyonları ne olursa olsun, Türkiye'deki 'reel' gazeteciliklerin hiçbirinin dışında kalamadığı bir sorun var: Bu ülkede medya, süreçleri ancak nihai noktalarına yaklaşırken, hatta çoğu kez 'patlama' ânından itibaren izlemeye başlıyor. Sonuç: Bazı çok önemli gelişmeleri ıskalamak ve süreç işbâ noktasına ulaşıp da patladığında afallamak!
Sorun doğal olarak en çok, medyanın olanı biteni izlemekte en iştahsız olduğu alanlarda ortaya çıkıyor ve elbette bu alanların başında da Kürt Sorunu geliyor.
“Patlama ânı gazeteciliği”, eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın cenaze törenine Kürtlerin kitlesel kalabalıklarla katılmasını anlamlandırmaya çalışırken bulduğum bir kavramdı. Kanaatimce çok kullanışlı bir kavram olan “patlama ânı gazeteciliği”ne o tarihten bu yana defalarca müracaat ettim. Şimdi, medyanın nevzuhur “Öcalan endişesi”ne dair gelişmeleri nasıl izleyeceğini yine en iyi bu kavramla açıklayabileceğimi düşünüyorum.
Gaffar Okkan’ın cenazesinde neden çok şaşırmıştık?
Fakat ondan önce Gaffar Okkan örneğini kısaca hatırlayarak “patlama ânı gazeteciliği”yle neyi kast ettiğimi izah etmeye çalışayım.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001'de uğradığı suikast sonrası hayatını kaybetmişti. Okkan'ın cenaze törenine Diyarbakırlıların gösterdiği olağanüstü ilgi bütün medyayı şaşkına çevirmişti. Gazeteler ve köşe yazarları, ertesi günden itibaren bu “olağanüstü durumun” nedenlerini araştırmaya koyuldular.
Oysa “patlama ânının” öncesini, yani süreci izleyen bir gazetecilik için ortada şaşıracak hiçbir şey yoktu. Gaffar Okkan, Kürtlerin kendilerini eşit yurttaş hissetmeleri için samimiyetle gayret gösteren “aykırı” bir emniyet müdürüydü. Okkan, yaşamı gibi ölümüyle de “birleştirici” bir rol oynamış, döneminde Diyarbakır'da oluşan barış ve sükûnet ortamı cenazesinde de sürmüştü. Medya, “ora”yla ancak hayatını kaybeden askerler ve PKK'lılar bağlamında ilgilendiği için bu “havayı” ancak Okkan'ın cenazesinde algılayabilmişti.
Yeni şaşkınlık vesilesi
Bu günlerde, süreçleri izlemeyip, süreç işbâ noktasına varıp da patladığında şaşkınlıklar içinde kalan “patlama ânı gazeteciliği”nin kendisini hazırlaması gereken yeni bir durumla karşı karşıyayız... Medyanın, şu anda olan bitenden haberi yok, meraksız ve izlemiyor... Yarın Güneydoğu’da sokaklar Öcalan’dan ısrarla haber almak isteyen Kürtlerce doldurulduğunda “Ha” diyecek, “demek böyle bir mesele varmış!”
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025