Alper GÖRMÜŞ
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Türkiye’de basın özgürlüğü ve gazetecilik mesleğinin zorlukları üzerine Türkiye’deki gazeteciler tarafından kaleme alınan özel bir makale serisi başlattı.
Gazeteci Tuğba Tekerek’in, bu serinin bir parçasını oluşturan makalesi (4 Haziran 2018) “İktidar medyasında gazeteci olmak”a dairdi ve başlığı da şöyleydi: “Her şey bittiğinde hüngür hüngür ağlayacağım.”
https://freeturkeyjournalists.ipi.media/iktidar-medyasinda-gazeteci-olmak/
Gazetecilik mesleğinin en büyük zilleti olan gönüllü dezenformasyona hevesle kaydolmuş bu gazete ve televizyonlarda çalışan meslektaşlarımızın içinde bulunduğu ruh halini, bilmem bu başlıktan daha iyi ne anlatabilir...
(Aşağıda ayrıntılandıracağım ama daha fazla ilerlemeden, ‘dezenformasyonu biliyoruz da gönüllüsü ne’ diye sorabilecek okurlar için kısaca belirteyim: Burada ‘gönüllü dezenformasyon’u, gazetecinin, bir haberi yalan olduğunu bile bile sanki gerçekmiş gibi yayımlaması anlamında kullanıyorum.)
Tabii Tuğba Tekerek’in konuştukları, geçim kaygısıyla ‘mecburen’ iktidar medyasında çalıştıklarını, başka bir imkân olsa ‘boğulacak gibi’ hissettikleri mevcut işyerlerinde bir dakika bile durmayacaklarını söyleyen gazeteciler... Yani henüz iktidarın organik uzantısı haline gelmemiş, iktidarın istediğini yapan fakat bunu istemeyerek yapan gazeteciler... Zikrettiğim makalede görüşlerine baş vurulan gazeteciler için o nedenle “gazetecilik mesleğinin en büyük zilleti olan gönüllü dezenformasyona gönülsüz olarak uymak zorunda kalan meslektaşlarımız” dedim.
İktidar medyasında çalışan gazetecilerin bir de dezenformasyona ‘gönüllü’ yazılan kesimi var ki, onlar, düpedüz yalanı gerçekmiş gibi haberleştirdiklerinde hiçbir rahatsızlık duymadan ertesi güne uyanabiliyorlar... Bu türden gazetecilerin öbürlerinden farkı, iktidara ideolojik olarak (da) bitişmiş olmaları ve dolayısıyla iktidar kaybettiğinde kendilerinin de kaybedeceğini bilmeleri...
Suruç (2018) ve Akkise (2001)
İktidar medyasının Suruç’ta geçtiğimiz hafta yaşanan olayları haberleştirme biçimi, herhalde “her şey olup bittiğinde hüngür hüngür ağlama” mesaisini tetikleyecek haberlerin başında geliyor. Ben, son zamanlarda bu kadar göz önünde yaşandığı halde bu kadar çarpıtılmış başka bir haber hatırlamıyorum. Dolayısıyla, çalıştıkları gazete ve televizyonların, kendilerini bu haberi iktidar kaynaklarının çarpıttığı haliyle okurlara, izleyicilere aktarmaya zorlamaları karşısında ona uymaktan başka bir çare göremeyen gazetecilerin durumu gerçekten de çok dramatik.
İktidara ideolojik olarak (da) bitişmenin bir sonucu olan gönüllü dezenformasyon şüphesiz ki sadece bu dönemin bir uygulaması değil. Türkiye’nin vesayet yıllarında, iktidarda olan vesayetçi güçlerin dezenformasyonlarını gerçekmiş gibi haberleştiren ve bunu da gönüllü olarak yapan bir medya kesimi yine vardı. İşin tuhafına bakın ki, o zamanlar öyle gazetecileri eleştirenler, şimdi mevcut iktidarın dezenformasyonlarına gönüllü yazılıyorlar.
Farkında olanlarınız vardır, ben ara ara iki dönemin iktidar gazeteciliğini biribirine benzeyen örneklerle karşılaştırıyorum ve her defasında ‘maç’ bu dönemin iktidar gazeteciliğinin vesayet döneminin iktidar gazeteciliğine ‘galibiyetiyle’ sonuçlanıyor. (Bu fasıldan yazılarımın bir örneği için, iki dönemin de alâmet-i fârikalarından olan ‘kaybedilen insanlar’la ilgili medya performanslarını karşılaştırdığım “Medya, ‘kaybedilen insanlar’da haber değeri bulamıyor!” başlıklı yazıya bakılabilir: http://www.serbestiyet.com/yazarlar/alper-gormus/medya-kaybedilen-insanlarda-haber-degeri-bulamiyor-806236
Biraz sonra, aralarında 17 yıl olmasına rağmen biribirine çok benzeyen ve yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım medya zilletinin (gönüllü dezenformasyonun) hiç değişmeden varlığını koruduğunu gösteren iki olayı, Suruç (2018) ve Akkise’yi (2001) karşılaştıracağım.
Fakat ondan önce dezenformasyonla ‘gönüllü dezenformasyon’ arasındaki farkı ve neden birincinin bir ‘zillet’, ikincinin ise ‘gazetecilik hatası’ olduğunu kısaca anlatmak istiyorum.
Dezenformasyon ve gönüllü dezenformasyon
Dezenformasyon: Haber doğru değildir, fakat gazeteci, haber kaynağının kendisine ilettiği haberin doğruluğuna inanmaktadır... Haber kaynağı gazeteciyi kullanarak (ve aldatarak) o haberi gündeme sokmak ve bundan siyasi, iktisadi vb. yarar sağlamak istemektedir. İşte bu bir dezeenformasyondur.
Gönüllü dezenformasyon: Gazeteci, kendisine ulaştırılan haber, bilgi, fotoğraf, vs’den kuşkulanmaktadır, hatta bazı durumlarda kendisine ulaştırılan enformasyonun düpedüz yalan olduğunu bilmektedir. Fakat bir yandan da onun ‘düşman’a, ‘karşı taraf’a zarar verme potansiyelinin çok yüksek olduğunun farkındadır. Sonunda, tarafı olduğu mücadelenin talepleri hakikat arayışına galebe çalar ve ‘koyver gitsin’ der, haberin yalan olduğunu bile bile onu yayımlar.
Kolayca fark edilebileceği gibi, bu, kaynağının kendisine ilettiği haberin doğruluğuna inanan, dolayısıyla aldatıldığının farkında olmayan (yani dezenformasyona maruz kalmış) bir gazetecinin pozisyonundan farklı bir pozisyondur. Burada ‘gönüllü’ bir dezenformasyon söz konusudur. Türkiye ne yazık ki, ‘dava’sını sık sık gazeteciliğinin önüne geçiren ve dolayısıyla dezenformasyona ‘gönüllü’ gazetecilerle dolu bir ülke...
Feryatlar öyle, haberler böyle (Suruç)
Suruç (2018): Sahiplerinin Halkların Demokrasi Partisi’ne (HDP) oy verdiklerinin bilindiği bir dükkâna seçim propagandası için giden Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) mensupları ile dükkân sahipleri arasında çıkan kavgada ve devamında yaralıların kaldırıldığı hastanede çıkan olaylarda dört kişi ölmüştü ve ayrıca yaralılar vardı. Ölenlerden üçü HDP’li, biri AK Partili idi.
İlk televizyon haberleri adeta “ben dezenformasyonum, bana inanmayın” diye bağırıyordu. Haberlere göre, PKK’lılar seçim propagandası yapan AK Partililere saldırmışlar, bir AK Parti milletvekilinin ağabeyinin de aralarında olduğu üç kişi ölmüştü. Haberler bu haliyle -bu bir ‘saldırı’ olduğuna göre- biri milletvekilinin ağabeyi olmak üzere üç AK Partilinin öldüğünü bildirmiş oluyordu, ki zaten öyle anlaşıldı.
Gerçek ise ölenlerden ikisinin dükkân sahipleri olduğuydu. HDP’li İki kardeşin ölümü sonraki saatlerde özellikle belirtilmeyerek ilk algının yerleşmesine gayret edildi.
Fakat medya asıl rolünü dükkândaki çatışmadan sonra hastanede meydana gelen olayları görmeyerek oynadı. Oysa orada olan biteni en iyi bilebilecek konumda olan Türk Tabipler Birliği’nin açıklamasına göre kardeşlerden biri yaralı olarak kaldırıldığı hastanede vurularak öldürülmüştü. Hayatını kaybeden üçüncü kişi ise kardeşlerin babası Esvet Şenyaşar’dı ve o da hastanede öldürülmüştü. Ne var ki bu açıklama, ‘iddia’ olarak dahi yer alamamıştı iktidar medyasına yakın gazete ve televizyonlarda.
Tabii, Esvet Şenyaşar’ın eşi Emine Şenyaşar’ın, eşinin hastanede gözlerinin önünde linç edilerek öldürüldüğünü anlatması da haber değildi:
“Hastanenin içine girer girmez 20 erkek etrafını sardı. Serum şişesinin asıldığı demirlerle kafasına vurdular. Vuruyorlardı. Kanlar içinde kaldı. Ellerinden almaya çalıştım sağa gittim, sola gittim boş. Hiçbir şey yapamadım, alamadım. Polis oradan uzaklaştı. Hastanenin dışına gitti. Sadece bir polis orada bekliyordu. Ben gittim o polisin yakasına yapıştım ona ‘Siz nasıl bir hükümetsiniz öldürdüler. Adamı öldürdüler gel kurtar’ dedim yerinden kıpırdamadı. Yerinden sarstım ‘Nasıl bir devletsiniz öldürdüler’ dedim. Polis ne yerinden kıpırdadı ne de konuştu. Linç ettiler sonra da kafasına kurşun sıktılar.”
Feryatlar öyle, haberler böyle (Akkise)
10 Ağustos 2001 Cuma gecesi Konya'nın Ahırlı ilçesinin Akkise beldesindeki askere uğurlama töreninde halkla jandarma arasında olaylar çıktı, bir kişi öldü. Olaylar gece geç saatlerde meydana geldiği için ertesi günkü (11 Ağustos) gazetelerde yer almadı, haber 12 Ağustos’a kaldı. Yani gazetelerin yerel ve ulusal muhabirleri olay üzerinde bir tam gün çalıştılar ve haberlerini öyle yazdılar. Türkiye’nin üç büyük gazetesinin haberleri de benzerdi: Jandarma eğlenceye müdahale ederek gereksiz yere ortalığı germiş, köylüler uğurlama törenine devam etmek isteyince de üzerlerine ateş açılmıştı.
Bir gün sonra, 13 Ağustos’ta ise gazeteler haberlerini baştan aşağı değiştirdiler. Bu defa kaynak ‘askeri yetkililer’di. Hayır, jandarma köylülere ateş açmamıştı, tam tersine köylüler jandarmaya saldırmışlar ve ikisi ağır yirmiden fazla jandarma eri yaralanmıştı.
14 Ağustos'ta konuya ilişkin yeni bir gelişme oldu, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporu açıklandı… Tıpkı ‘askeri yetkililer’in açıklamaları gibi, bu da adı konulmamış bir tekzipti gazeteler için ama, tıpkı ilk açıklamada olduğu gibi büyük basın bu açıklamayı da hiç sorgulamaksızın, olduğu gibi duyurdu okurlarına...
‘Askeri yetkililer’in açıklamalarını ve İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporunu ilk günkü haberlerinin arkasında durmayarak, apaçık soruları sormayarak yayımlayan gazeteler ve televizyonlar, o gecenin nasıl yaşandığını bilen köylülerin canını yakmıştı. Akkise ve komşu köylerden dört muhtarın gazetecilerin sormadığı soruları da içeren feryatları bu hissi çok iyi yansıtıyordu:
"Şimdi soralım, 10 Ağustos Cuma akşamı ve 11 Ağustos Cumartesi günü bütün hastane kayıtlarına bakalım. Bir er, erbaş veya astsubay yaralı olarak veya bir çizik için hastaneye gelmişler midir? Raporda askeri araçların tahrip edildiği, camlarının kırıldığı iddia edilmektedir. Olaydan bir saat sonra basın oradaydı. Olay sabahı savcılık incelemesinde olay mahallinde askeri araçlara ait ne bir cam kırığı, ne de tahrip edilmiş bir parça bulunmamıştır. İki gün sonra yaralılardan söz ediliyor. Bunlar tamamen gerçek dışıdır."
(Olaylar sırasında askeri birliğe komuta eden astsubay, 2006’da kasten adam öldürmekten 14 yıl hapis cezasına çarptırıldı.)
Gördüğünüz gibi, biribirine gerçekten de çok benzeyen iki olayla karşı karşıyayız. Peki, medya açısından hangisi daha büyük bir zilleti ifade ediyor? Bence Suruç’taki medyanın hali çok daha feci. Neden, derseniz: Akkise’de devlet medyayla henüz ‘sıcak temas’ sağlamadan önce yayımlanan haberler, gerçeğe sadık kalan haberlerdi. Doğru, sonradan parmak sallanınca onlar da ‘emredersiniz’ demişler ama, Suruç’taki medyada bunu dahi göremiyoruz. Suruç’ta medya, iktidarın kendisiyle ‘sıcak temas’ına gerek kalmaksızın, daha ilk anda hakikati gizlemeye ve çarpıtmaya aday olmuş görünüyor.
Bu yazıda sadece iki örnek olay üzerinden bir karşılaştırma yaptım. Fakat yirmi yıldır gazete haberlerini eleştirel bir gözle takip eden bir gazeteci olarak genel bir kanaate de sahibim, o da şöyle: Son dört-beş yılın iktidar medyası, 1990’ların o korkunç vesayet medyasına rahmet okutacak kadar berbat ve bu yolda her gün kendisini aşabilmek gibi bir yeteneğe sahip.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025