Alper GÖRMÜŞ
Bu, 9 Ekim tarihli “Türkiye’nin nomenklaturası nasıl rıza yaratıyor?” başlıklı yazımın devamı… Araya erteleyemeyeceğim bir yazı girdiği için iki yazı peşpeşe gelemedi, o nedenle genişçe bir özetle o ilk yazıyı hatırlatarak başlayacağım.
Sovyetler Birliği’nde iktidarın etrafında toplaşmış sınırlı ayrıcalıklılar sınıfına ‘nomenklatura’ deniyordu. Bürokrasi, ordu, medya, iş ve sanat dünyasından ayrıcalıklıların toplandığı bu kitle kabaca nüfusun yüzde 1,5’una tekabül ediyordu.
Yıldıray Oğur, Türkiye’nin nomenklaturasını anlattığı yazısında (“Nomenklatura’nın çıkarları,” 3 Ekim 2020), bu sınıfın temel karakteristiğini şöyle anlatmıştı: “Talimatla, emirle değil, ayrıcalıklı pozisyonunu korumak için uğraşan bir sınıfın bir mensubu olma bilinciyle hareket ediyorlar. Bu kapalı devre grubun kendi içinde bir ahlak oluşuyor, böylece ayıplanma hissi ortadan kalkıyor, lidere sadakat halka, hakikate, ülkeye, değerlere sadakatin önüne geçiyor, hatta onların yerini alıyor. Kendini böyle ikna ediyorsun.”
Hatırlayacaksınız, ben de Oğur’un yazısından yola çıkarak, tablo bu kadar açıkken bu yeni sınıfın geniş halk kitlelerinde nasıl olup da rıza yaratmaya devam edebildiğini sormuştum. Öyle ya; kendisine vaat edilen refahın yerinde yeller eserken, ayrıcalıklı bir grubun kendisinden koparak yepyeni bir dünya kurmasına ciddi bir itirazının olmaması; hatta sanki ‘yeni sınıf’la aralarına kalın bir perde gerilmemiş gibi, sanki hâlâ aynı ortak çıkar ve tahayyüle sahiplermiş gibi davranmaya devam etmesi rasyonel ölçülerle bakıldığında pek mantıklı görünmüyor.
8 Ekim tarihli yazımda bu sorunun cevabını ararken -elbette muhalefetin yetersizliği vb. siyasi etmenleri ihmal etmeden- bakmamız gereken başlıklardan birinin de “kitleler ve hisler” olması gerektiğini söylemiştim:
“İnsanların tercihte bulunurken esasen somut-maddi çıkar ve beklentileriyle hareket ettikleri değerlendirmesinin eski hegemonik pozisyonunun yerinde artık yeller esiyor. Birçok araştırma, insanların bilinçdışı tarafından yönetilen hislerinin bilinçli rasyonel davranışlarından daha belirleyici olabileceğini ortaya koyuyor. Bu anlamda siyaset de bir yönüyle hislerin yönetilmesi ve yönlendirilmesi mesaisi olarak tanımlanıyor.
“Hisler, bireylerden kitlelere geçildiğinde çok daha etkili bir âmil olarak ortaya çıkıyor. Büyük hedefler, büyük idealler, büyük haklılık duyguları bireylerin ve kitlelerin somut maddi-güncel ihtiyaçlarının ve beklentilerinin önüne geçebiliyor. Bireyler ve kitleler, bu tutumlarını yıllar, bazen on yıllar boyunca sürdürebiliyorlar.”
Sovyetler Birliği örneği
Nomenklaturalar esasen işte yarattıkları bu büyük idealler ve beklentiler üzerinden meşruiyet ve rıza yaratıyorlar.
O yazının sonunda, hislerin, büyük ideallerin, büyük beklentilerin bireyler, özellikle de kitleler üzerinde nasıl bir rol oynadığını bilen Sovyetler Birliği nomenklaturasının halkın bu özelliğini nasıl kendi iktidarları için maddi bir güce dönüştürdüğünü anlatan bir kitaptan söz etmiştim.
Sovyetler Birliği’nin ve Belarus’un önde gelen gazetecilerinden Svetlana Aleksiyeviç’e 2015 Nobel Edebiyat Ödülü’ni kazandıran “İkinci El Zaman: Kızıl İnsanın Sonu” kitabı, Aleksiyeviç’in, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin başladığı 1980’lerin sonundan 2012’ye kadar geçen dönemde, olan bitene fiilen tanıklık etmiş sıradan ‘Sovyet insanları’yla gerçekleştirdiği söyleşilere dayanıyordu.
Kitapta anlatılan bütün gerçek hayat hikâyeleri, sıradan insanların büyük bir ideale bağlanma, inandıkları bir otoritenin vaat ettiği yüksek hedeflere ulaşma ihtiyaçlarının, ‘işini bilen’ bir yönetici sınıf tarafından nasıl yıllar, on yıllar boyunca manipüle edilebildiğini gösteriyordu.
O yazıyı bu yazıya bağlayan son paragraf da şöyleydi:
“Sonraki yazıda önce bu örnekleri anlatacak, ardından da Türkiye’nin yeni yönetici sınıfının bu ideal ve maneviyat manipülasyonu alanındaki şapka çıkartılacak başarısını ele alacağım.”
“Yüce olan neyiniz var sizin? Hiç. Bir tek konfor. Her şey mide için”
Hikâyesini Svetlana Aleksiyeviç’e anlatanlardan biri de 87 yaşındaki parti üyesi Vasili Petroviç’ti. Bütün varlığıyla partiye bağlı kaldığı halde başına gelmedik kalmamıştı Petroviç’in. Aklına gelen yegâne ‘suç’ ihtimalini şöyle anlatmıştı gazeteci Aleksiyeviç’e:
“Şehirdeki son parti konferansını hatırlıyordum… Yoldaş Stalin’in selamını okumuştuk ve bütün salon ayağa kalkmıştı. Bağırmıştı hatip: ‘Yaşasın yoldaş Stalin, zaferimizin organizatörü ve esin kaynağı!’ ‘Yaşasın Stalin!’ ‘Yaşasın lider!’ On beş dakika… Yarım saat… Herkes birbirine bakıyor ama kimse ilk oturan olmuyor. Herkes duruyor ayakta. Ben nedense oturdum. Mekanik bir biçimde. Sivil giyimli iki kişi yanıma geldi: ‘Yoldaş, neden oturuyorsunuz?’ Fırladım ayağa! Kurulmuş gibi sıçradım. Ara olunca sürekli etrafıma bakındım. Biri gelip tutuklayacak diye bekledim.”
O gün tutuklanmadı ama bir süre sonra tutuklandı. Karısı ondan üç gün önce alınmış ve bir daha da dönmemişti zaten. Onun neden götürüldüğüne dair de bir fikri yoktu:
“Tiyatroya gitti ve eve dönmedi. Ayakkabı fabrikasında çalışıyordu. Kızıl mühendisti. ‘Anlaşılmaz bir şeyler oluyor’ demişti, ‘Bütün arkadaşlarımızı götürdüler, bir değişiklik var…’”
Kendi tutukluluğu: “Sabaha doğru arama sona erdi. Emir verildi: ‘Toplanın!’ Dadı oğlumu uyandırdı… Gitmeden önce onun kulağına fısıldamayı başardım: ‘Kimseye annen, baban hakkında bir şey söyleme.’ Böyle hayatta kaldı işte.”
Vasili Petroviç’in hikâyesi başına gelen bütün bu felaketlere rağmen ‘mutlu son’la bitecekti. Evet, hapiste korkunç şeyler yaşamıştı ama sonunda davasını yeniden gözden geçirmeye karar veren parti onun ‘suçsuzluğunu’ kabul ettiği gibi orduya girip savaşa gitmesini de sağlamıştı:
“Kırk bir yılı. Herkes ağlıyordu… Ben ise mutluluktan şakıyordum; savaş! Savaşa gidiyorum! Bana bunun için izin veriyorlar. Gönderiyorlar. (…) Eve iki yarayla döndüm. Üç madalya ve nişanla. Parti bölge komitesinden çağırdılar: ‘Ne yazık ki karınızı size geri getiremeyeceğiz. Karınız öldü. Ama onurunuzu geri verebiliriz…’ Parti kimliğimi verdiler bana. Ve mutlu oldum! Mutlu oldum…”
Gazeteci Aleksiyeviç artık bu noktada dayanamaz, görüştüğü kişileri yargılamama tutumunu sürdüremez. Petroviç’in sözünü keser ve “bunu anlayamadığını, hiç anlayamayacağını” söyler. İşte o zaman 87’lik parti üyesinin öfkesi yüzünde patlar:
“Mantık kurallarıyla yargılayamazsınız bizi. Muhasebeciler sizi! Anlasanıza! Bizi ancak dini kurallara göre yargılayabilirsiniz! İnanç kurallarına göre! İnancımız sizi kıskandırır bile! Yüce olan neyiniz var sizin? Hiç. Bir tek konfor. Her şey mide için… On iki parmak bağırsağı için… Göbeğini şişirirsin ve keyiflerle çevrelenirsin…”
Aleksiyeviç’in kitabında, bağlandığı manevi hedefi ve onu taşıdığını düşündüğü otoriteyi başka her şeyin üzerinde tutan böyle yüzlerce tanıklık var. Kitap, bireylerin ve toplumun, manevi bir hedef ve onu taşıyan otorite uğruna kendilerini nasıl önemsizleştirebildiğinin, kendi ihtiyaçlarını nasıl geri plana atabildiğinin çok çarpıcı bir örneğini ortaya koyuyor.
‘Millilik’ hamaseti o kadar etkili olamaz ama…
Sovyetler Birliği nomenklaturasının 70 yıl boyunca ‘sınıfsız toplum’ ideali üzerinden sürdürdüğü hamasetin farklı nitelikte bir benzerini ‘millilik’ üzerinden Türkiye’nin nomenklaturası yürütüyor.
Tabii komünizmin harekete geçirebildiği -gerçekçi olmadığı sonradan ortaya çıkan- maneviyatın (hamasetin) derinliğiyle bugün Türkiye’yi yönetenlerin ‘millilik’ üzerinden harekete geçirebildiği maneviyatın (hamasetin) derinliği arasında dağlar kadar fark var. O maneviyat, kitleleri 70 yıl boyunca etkisi altında tutabildi, Türkiye’nin nomenklaturasının öyle bir şansı yok.
Yine de 70 yıl değil ama 5 yılı 10 yılı götürebilecek bir hamaset imkânından söz edebiliriz ki bu da az şey değil. Şu andan itibaren 5 yıl 10 yıl değil ama; iktidar yıllardır bu hamaseti meşruiyet kaynağı olarak kullanıyor, daha ne kadar kullanabilir, onu bilemiyoruz.
Fakat şu da var: Muhalefet, iktidarın yarattığı “millilik kıskacı”nı kırmanın bir yolunu bulamazsa, iktidarın bu meşruiyet kaynağından daha uzun yıllar faydalanabileceğini düşünebiliriz.
İktidarın ‘millilik’ hamaseti karşısında muhalefetin nasıl paralize olduğunu anlamak için okuma parçası (Etyen Mahçupyan, “Muhalefetin önündeki bahis”):
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları



















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025