Besim F. Dellaloğlu
Üniversite hocalığımın özellikle son dönemlerinde derslerimde Türkiye’nin modernleşme süreçlerini de konu ettim. Ayrıca bu konuda farklı yerlerde sayısız konferans da verdim. Bütün bu etkinliklerde öğrencilerin, katılımcıların en sık sordukları sorulardan biri modernleşmenin tam olarak ne zaman başladığıydı. Ben de genellikle bu tür soruları, toplumsal olayların başlangıçları ve bitişlerine dair çok kesin belirlemeler yapılamayacağını söyleyerek geçiştirirdim. Son dönemde, yazmakta olduğum bir kitap için yoğun bir biçimde Osmanlı-Türkiye eğitim tarihi okumaları yapıyorum. Sözünü ettiğim o sorular bugün sorulsa cevap olarak 1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümâyûn’un kuruluşunu verebilirim! O tarihten beri bir Tanzimat, bir Islahat, iki Meşrutiyet, bir Cumhuriyet, sayısız darbe ve yeni anayasa, pek çok eğitim reformu yaşadı bu toplum. Ancak maalesef eğitim meselesine bakış tarzı pek değişmedi.
Mühendishane-i Bahr-i Hümâyûn’un kuruluşunun modernleşme tarihi açısından değeri elbette semboliktir. Ancak bu kurum esas olarak Osmanlı-Türkiye tecrübesindeki ilk modern eğitim olması açısından önemlidir. Osmanlı, Avrupa’ya karşı “geri kalmışlığını” ilk önce savaş meydanlarında fark ettiği için, buna yönelik verdiği ilk tepki de öncelikle askerî olmuştur: Teknolojiyi almak ve eğitimin yapısını değiştirmek. Bu nedenle Osmanlı’da modern eğitim öncelikle askerî alanlarda başlamıştır.
Osmanlı’da modern eğitimin birbiriyle entegre iki perspektifi vardı. Birincisi eğitimi, modern zamanlarda artık eski gücünde olmayan bir imparatorluk olarak zamanın ruhuna uygun bir toplumsal denetim, yönlendirme, inşa faaliyeti olarak düşünmekti. İkincisi ise devlete modern zamanların değişen koşullarına uygun kadroları üretmekti. Birincisi oldukça “ideolojik”, ikincisi gayet “teknik” varsayılabilecek bu iki ufkun bileşkesi eğitimin öncelikle uzmanlık ve meslek eğitimi olarak planlanmasına neden oldu. Avrupa tecrübesinde en güzel ifadesini Bildung kavramında bulan ve kökleri Rönesans Hümanizmi’ne kadar giden birey, toplum ve kamu üreten eğitim yüklemesi hiçbir dönemde yeterince önemli olmadı. Bu, aynı zamanda, benim bu konuda geçen haftalarda yazdığım yazılarda “akademik” olarak nitelediğim birikimin eksikliği olarak da değerlendirilebilir.
Bildung’u da içeren bir eğitim stratejisi toplumun, bireyin, kamunun devletin onlar için öngördüğü sınırları zorlama riskini içeriyordu. Üstelik devletin acilen modernleşme projesini sevk ve idare edecek kadrolara ihtiyacı vardı. İlk bakışta birbirleriyle çelişir gibi gözüken bu iki perspektif, uzmanlık ve meslek eğitimi odaklı bir tercihle bir araya geldi ve aslında günümüze kadar da devam etti. Böylece bu eğitimden geçenler belli alanlarda uzman olarak yetişecekti ama örneğin kamusal bir zihne sahip olmayacaklardı. Bir tür “makbul vatandaş” sanayisi olarak eğitimin üretim kayışları bu şekilde kuruldu. “Falanca ya da filanca nesil yetişmek” ile kastedilen de büyük ölçüde aynıydı. İyi mühendis, hekim, öğretmen yetiştireceğiz ama onlar da kamusal özneler olmayacaklar!
Önce askerî olarak başlayan modern eğitim zamanla her alana sirayet etti. Harbiye, Tıbbiye, Mühendishane, Mülkiye, Sanâyi-i Nefîse, Galatasaray gibi kurumlar işte bu perspektif içinde üretildiler. Ülkelerin, toplumların tarihleri aynı zamanda ürettikleri kurumların tarihleri olarak da okunabilir. Hatta okunmalıdır da. Osmanlı-Türkiye tecrübesinde eğitim kurumlarının birey, toplum, kamu üretme kapasiteleri her zaman düşük oldu çünkü asıl hedef bu değildi. Bu tecrübe geçmişten çok iyi bildiği bir uygulamayı modern zamanlara uygun olarak yeniden üretmişti çünkü. Sözünü ettiği “devşirme” sistemidir. Yukarıda adlarını andığım eğitim kurumlarının hepsi aslında birer “modern devşirme” mektebiydi. Devleti taşıdılar ama toplumu ve kamuyu yeterince üretemediler. Çünkü genetik kodları buna müsait değildi.
Gazete Duvar’da özellikle son iki haftada ele almaya çalıştığım üniversite/akademi tartışmasıyla bu yazıda şu ana kadar ortaya koymaya çalıştığım verileri artık birleştirebilirim. Osmanlı-Türkiye tecrübesi bu ikisi arasında çok net bir tercih yaptı. Akademinin olası getirisi daha derin ve kapsamlı olabilirdi ama uzun vadeli bir yatırımdı. Üniversite ise daha hem daha önce belirttiğim perspektiflerle uyumluydu ve daha kısa vadeli geri dönüş verebiliyordu. İşte tam da bu nedenle Osmanlı-Türkiye geleneği akademiye pek yüz vermedi ve üniversiteyi tercih etti. Üstelik onun da Fransa’da Grandes Ecoles, yani Büyük Mektep diye bilinen varyantını, yani özellikle meslek eğitimi vurgulu olanını seçti. Mühendishane, Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye üniversiteden çok Grandes Ecoles'dür.
Daha sonra Darülfünun (1900) gibi bir üniversite girişimi elbette oldu. Bu kurum 1933 Reformu'yla İstanbul Üniversitesi haline geldi. Ve ardından Türkiye’deki mevcut üniversite stoku İstanbul Üniversitesi’nin klonları olarak genişledi. Ancak tarihsel süreç içinde ve kurumlara yüklenen işlevsellikler açısından bakıldığında bu, genetik bazı istisnalar dışında pek değişmedi. Türkiye’nin mevcut üniversiteleri büyük ölçüde birer uzmanlık ve meslek okuludur. YÖK de bu meslek okulu stokunun genel müdürlüğüdür.
Türkiye’nin yükseköğretimi hâlâ ve hep kaliteli yurttaş hamuruna yani akademik yöne değil, üniversiter yöne, üstelik onun da uzmanlık ve meslek edinimine vurgu yapan bir sistemdir. Yani öncelikle ethos'unda sorun vardır. Cari üniversiter sistemin vardığı nokta artık diplomalı işsiz üretmek haline gelmiştir. Kısacası bu ülkenin 1773’den beri cari olan yükseköğretim zihniyeti ciddi sorunlar içermektedir. Daha da önemlisi bu sistem artık genetik ethos’unu bile gerçekleştirebilmekten acizdir.
Ben uzun zamandır Türkiye’nin temel sorunlarının “sayısal” değil, “sözel” olduğunu iddia ediyorum. “Sözel” sorunlarını çözmeyi beceremeyen, bu alanda ciddi bir nitelik, kalite üretemeyen toplumlar “sayısal” alanlarda da yeterince başarılı olamazlar. Örneğin kişi başına düşen GSMH sayısal bir veridir ama aslında “sözel”, yani eğitimsel, kültürel, zihniyetsel çapın ya da çapsızlığın doğrudan bir yansımasıdır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2022
17.11.2022
7.11.2022
19.09.2022
26.08.2022
29.07.2022
12.06.2022
12.06.2022
6.05.2022
25.04.2022