Cafer Solgun
İntihar vakaları tabii ki psikologların da uzmanlık alanlarına giriyor ve görüşleri sorulan uzmanlar, “depresyon” diyorlar, “yalnızlık” diyorlar, “umutsuzluk” ve “çaresizlik duygusu” diyorlar... İlginç olan bu yorumlardan, ciddi ciddi “Bakın işte, depresyona girmişler o yüzden, işsizlikle, yoksullukla ne alakası var?” şeklinde sonuçlar çıkaranlar oluyor. İnsan neden depresyona girer, neden yalnızlık, umutsuzluk, çaresizlik girdabına kapılır gibi soruları atlayarak...
Bir insanın depresyona girmesinin kuşkusuz birçok nedeni olabilir. Ama söz konusu kişi işsiz ise, yoksul ise, ailesine bakamaz duruma düşmüş ise, borç batağında ise, İstanbul Bakırköy'deki son intihar vakasında olduğu gibi işadamı olup da batmış ise, bu veriler “neden?” sorusunun herhalde ilk elde akla gelen cevapları olarak anlam kazanıyor. Giden geri gelmeyecek ama gerçeği karartmanın da kimseye faydası yok...
Memlekette ilk defa ekonomik kriz olmuyor elbette. İlk defa insanlar işsiz kalmıyor. İlk defa yoksulluk yaşanmıyor. İlk defa olmuyor bütün bunların hiçbiri. Belki ilk defa denemez ama çaresizlik, umutsuzluk, belirsizlik ilk defa bu denli ağır ve yoğun bir biçimde çöktü toplumun üzerine. Asıl düşündürücü olan da bu...
Toplum olarak “depresyondayız” desek belki biraz mübalağa etmiş oluruz ama epeydir “mutsuz” olduğumuz kesin. Bu, neden ve sonuçlarıyla birlikte irdelenmesi gereken bir durum.
Meseleyi sadece işsizlik, yoksulluk, enflasyon, çarşı-pazar sorunları ve genel olarak ekonomik göstergeler üzerinden yorumlamak, gerçeğin bir yönüne işaret etmek olur; oysa tabloyu olduğu gibi görmek gereği var. Eğer meselemiz bu durumu doğru anlamak ve anlatmak ise…
Örneğin, bu “mutsuz, umutsuz” halet-i ruhiyenin oluşmasında egemen siyasi atmosferin ve sahnedeki siyasi aktörlerin politik çıkarlar uğruna körükleyip durdukları gerginlik ve kutuplaşmanın payı görmezden gelinecek gibi değil.
“Liderimiz, önderimiz, reisimiz” türü kavramlar eşliğinde taraftarı olduğu siyasi parti veya lidere bağnazca bağlanmış marjinal kesimler bir yana, insanların azımsanamayacak bir kesiminin siyaset kurumuna güveni yok. Anketlerdeki kararsız oranının her geçen gün daha da artmasının başka bir tercümesi var mıdır? Oy verdiği, seçimlerde desteklediği parti veya lidere destek verenler içinde önemli bir kesim de "namus belasına" duygusuyla hareket ediyor, yani inanarak, güvenerek, gönül rahatlığıyla değil.
Bu güven erozyonunun temelinde, siyaset kurumundan umduğunu bulamamak var. Umduğunuz, beklediğiniz, özlediğiniz, demokrasi olabilir mesela, barış ve adalet olabilir, ekonomik sorunlara çare bulunması olabilir, daha iyi, güvenli, müreffeh bir yaşam olabilir... Oysa bütün bu beklentilerinizle ilgili çözüm üretmesi gereken siyaset kurumunun aktörleri, bir dediği diğerini tutmayan, ilkeli, tutarlı olma gereği duymayan, gündelik siyasi çıkarların gerektirdiği tarzda, rüzgâr nereden eserse yelkenleri oraya doğru açan, siyasi rakiplerini "düşmanlaştırarak" günü kurtarma uğraşında olan bir kayıtsızlıkla sahnedeler. Yukarıda örnek kabilinden sıraladığım beklentileriyle kala kalmak insanı “mutlu” etmiyor olsa gerek.
Güç ve iktidar sahibi olmak, beraberinde neredeyse “kaçınılmaz” bir şekillenmeye yol açıyor; buna “güç zehirlenmesi” diyen de var, “iktidar hastalığı” diyen de. Bu hastalığa tutulmuş olanlar genellikle insanların sorunlarına, beklentilerine çözüm üretemedikleri noktada bir kenara çekilmeyi akıllarına bile getirmiyor, bunun yerine, sürpriz yok, hemen milliyetçiliği tırmandırıyorlar.
Bunu durduk yere yapamazsınız elbette; topluma lanse edeceğiniz gerekçeleriniz olmalı. "Düşman" ya da "düşmanlar" olmalıdır, her an tetikte olmamız gereken "tehlikeler" olmalıdır, "beka" meselesi olmalıdır... Milliyetçilikten medet uman bütün çapsız yönetim ve yöneticiler bu tür gerekçelere sığınır, yoksa da “icat” ederler.
Bunlar bizim için hayli tanıdık söylemler. Zira bu ülkede "normal" bir zamanımız neredeyse hiç olmadı, hep her an "tetikte" olmamız gereken bir ülkede yaşamaya alıştırıldık. Dolayısıyla bu söylemlerle harekete geçirebileceğiniz bir potansiyel her zaman mevcut. Tabii bu milliyetçilik rüzgârını dini hassasiyetlerle birlikte körüklerseniz, daha etkili olur. “Etkili” olmak ise, iktidarını sürdürmek demek oluyor...
Milliyetçilik ve dini, etnik, siyasi temelde yürüttüğünüz kutuplaşma siyaseti, kendi tarafınız “çok” olduğu müddetçe mesele seçim ise size seçim kazandırır, mesele koltuk ise koltuğu korursunuz, ama bunun bedeli yönettiğiniz toplumu paramparça etmek, çürütmek olur. Ve bu bedeli çok ağır siyasetin “ilelebet” başarılı olma imkân ve ihtimali de yoktur. Öğrenmesini bilene tarih ibret verici derslerle dolu...
Bu gerçeklerin farkında olup da yüksek sesle söyleyememek, düşündüğü gibi yazıp çizememek, itiraz edememek, asla şiddet yoluna sapmadan protesto edememek, sosyal medyada dahi kendini ifade ederken kırk kez düşünmek zorunda kalmak, savaşa “savaş”, çürümeye “çürüme”, yozlaşmaya “yozlaşma” demek için “hain”, “terörist” suçlamalarıyla kendini hapishanede bulmayı göze almak; ülkenin üzerine çöreklenmiş, haydi “sosyal depresyon” demeyeyim, mutsuzluk halinin “olağan” gerçekleri...
İster sosyal bilimcilere ister psikologlara sorun: Bir toplum, yoksullaştığı için, geçim zorlukları yaşadığı için değil ama gelecek tasavvurunu yitirdiği zaman umudu, güveni, “yarın” duygusu yıkıma uğrar.
Ve milliyetçilik bir “gelecek tasavvuru” değil, aksine o geleceği karartan bir zehirdir.
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
14.09.2025
5.09.2025
29.08.2025
22.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025