Cemil ERTEM
Bu Ramazan ayı boyunca iftar davetlerinin iki temel alanda bize önemli bir tartışma alanı açtığını düşüyorum. Birincisi, iftar geleneğinin, genel olarak İslam’ın özel olarak da Ramazan ayının doğasına uygun olması gerektiği; yani eşitsizliğe değil, eşitliğe, paylaşmaya vurgu yapan bir ritüel olması... İkincisi iftar geleneğinin, toplumsal düzlemde, bir araya gelmenin bir vesilesi olması... Tabii bu tartışma alanlarının oluşmasında bize konjonktür de yardım etti.
Küresel ekonomik kriz dünyada artık kapitalizmi ve onun şu anki işleyişini sorgular hale getirdi. Şu an içinde bulunduğumuz sistemin, en kararlı ve bağnaz savunucuları bile bu ‘işlerin’ böyle gitmeyeceğini, çok ciddi bir ‘sistemik’ kriz içinde olduğumuzu kabul etmiş durumdalar. Artık sistemin yalnızca devrevi finansal-ekonomik kriz oluşturan dinamikleri sorgulanmıyor, örneğin sistem, bugün Afrika’da oluşturduğu gıda krizini pekâlâ yarın bütün küre için geçerli hale getirebilir. Yani kapitalizmin, Afrika’yı yarından başlamak üzere Avrupa’ya çevirip kurtarma potansiyeli yok ama Avrupa’yı Afrika’ya dönüştürme potansiyeli var. Dolayısıyla kapitalizmin geçici bir sistem olduğu, onun tepesindekiler tarafından bile, hem akademik hem de siyasi düzlemde neredeyse kabul edilmek üzere. Fukuyama’nın ‘tarihin sonu’ dediği yere geldik ama bunu ‘kapitalizmin tarihinin sonu’ diye düzeltmek şartıyla.
Peki, bundan sonrası için bir şey söyleyebiliyor muyuz? Ben artık söylemeye başladığımızı ama bunu sistematik bir düzeyde ifade edemediğimizi düşüyorum. Kapitalizm sonrası insanlık nasıl bir ekonomik düzen oluşturacak sorusunun cevabının ipuçları, çeşitli vesilelerle, gerek siyasi, gerekse dini yaşamın içinde, bize kendini gösteriyor.
İşte tam burada bu Ramazan ayındaki iftar ritüeline yeniden gelmek istiyorum. Birileri, iftarın eşitsizliğin değil, tam aksine eşitliğin bir ifadesi olduğunu hepimize hatırlatıp, lüks otel davetlerini, övünülecek bir şey değil utanılacak bir ‘faaliyet’ olarak ilan etti. Çünkü din tabii özellikle İslam, artık ‘gidici’ olduğu ortaya çıkmaya başlayan kapitalizmin sonuçlarından ayrı olmalı, ayrılmalıydı. Ayrılmalıydı ayrılmasına ama hangi temel özelliği ile ayrılmalıydı ki ‘sonrasının’ temel dayanaklarını da vaz etsin, karşımıza çıkarsın. Şu an yaşanılan küresel kriz, Afrika’daki açlık, artan işsizlik vb bize daha fazla eşitsizlik ve yoksulluk olarak dönüyor bu açık ... O halde, paylaşmayı ve bunun sonucunda oluşmaya başlayacak eşitliği, adaleti, zaten İslam’ın özünde olduğu üzere, şimdi daha çok ortaya çıkaralım ki böylece krizi ortaya çıkaran sistemden temel bir kopuş noktası sağlayalım... Bu, iftarı eşitlenmenin ritüeli olarak öne çıkartanlar için önemli bir çıkış noktasıydı.
Peki, bunun mekanizmalarını ‘ümmeti’ hedefleyen İslam zamanında oluşturmuş mu; bu soruya hem evet hem de hayır diyebiliriz. İslam’ın eşitliği vaz eden bir din olarak doğduğu koşullarla, şimdinin toplumsal, ekonomik koşullarının farklılığı bize bugün yalnızca temel kavramlar ve bunlara bağlı çıkış noktalarını veriyor. Faizin yasaklanması, zekât gibi geliri yeniden dağıtan mekanizmalarla gelir dağılımının tehlikeli ve düzeltilemeyecek kadar bozulmasının önlenmesi ve temel insani alanlarda-eğitim, sağlık, barınma, beslenme- asgari bir düzeyin yakalanmasını sağlayan, vakıflar gibi, kurumsal yapılar... Mesela bu çıkış noktaları bize bugün sivil-kamusal bir ekonomi alternatifini anlatıyor.
‘Osmanlı’dan gelen bir ışık’
Yine tam burada bu Ramazan ayında iftar davetlerinde ortaya çıkan ikinci önemli noktaya gelmek istiyorum. Özellikle İstanbul’daki ‘önemli’ davetlere Türkiye’de İslam dışındaki dinlerin temsilcileri katıldılar. İstanbul bu haliyle, Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ tezini yerle bir eden bir görüntüye imza atmaya devam ediyor. Ama bu durumu sanıyorum pazar günü Rum, Ermeni, Musevi, Süryani, Keldani, Ortodoks Bulgar, Ortodoks Gürcü ve Latin Katolik cemaat vakıflarından oluşan 162 vakfın ev sahipliğinde İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesinde verilen iftar taçlandırmış oldu. Tabii bu iftarın en önemli özelliği de Başbakan’ın azınlık vakıflarına ait olan gayrimenkullerin iadesini açıklamasıydı. Türkiye Musevileri Hahambaşı İsak Haleva karar için ‘Fevkalade, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma bir ışığın devamı’ derken çok ama çok önemli tarihi bir söz söylediğini bilmiyorum biliyor muydu? Bu söz, bize hem Osmanlı’dan beri gelen vakıf anlayışının ve ona dayanan ekonominin bir çıkış olabileceğini anlatıyor hem de medeniyetlerin farklılıklarını koruyarak, birliğinin nasıl gerçekleşeceğini söylüyor. Bir sonraki yazıda Osmanlı’dan gelen vakıf geleneğinin ve ekonomisinin önümüze nasıl bir seçenek sunduğunu anlatacağım.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... (2)
25.10.2018 - Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... Paylaş Twitle
24.10.2018 - SORUNLAR, TESPİTLER VE ÇÖZÜMLER...
18.10.2018 - Ekonomi politikasında ‘popülizm’ nedir, ne değildir?
17.10.2018 - Enflasyonla mücadele: Dün ve bugün...
- Dışarısı ve içerisi: Rakamlar-çözümler...
- BM Genel Kurulu: ABD, Türkiye ve diğerleri...
25.09.2018 - Yeni Ekonomi Programı üzerine
21.09.2018 - Cinayeti çözmek: Bakış açınızı değiştirin!
18.09.2018 - Büyüme ve dönüşüm meselesi üzerine...
11.09.2018
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Ad Soyad Giriniz...
bacım bu münafıka cavap verdiğinız icin size teşekür ederım