Cemil ERTEM
Bugün biraz Meksika’dan bahsedeceğiz ama öncelikle Türkiye’deki şu dolar yükselişi “sıkıntısına” değinmek istiyorum. Türkiye’de dolar yukarı çıkmaya başladığında üç kesimde panik başlar. Bürokrasi, medya ve (bu ikisinin telaşına bağlı olarak) halk…
Çünkü Türkiye’de ekonomi tümüyle dolara endeksli dizayn edilmişti. İhracat son derece sınırlıydı ve borca, ithalata dayalı bir ekonomi IMF reçeteleriyle yürümeye çalışıyordu. Kamu bankaları sürekli zarar ediyor ve banka sistemi sürekli açık pozisyonda çalışıyordu. Bunun için banka sisteminin, kamu ve özel olarak, dolar talebi ve borcu en üst düzeydeydi. Sanayi ancak kalite ve fiyat olarak iç pazara hakimdi ve bütün girdilerini dolar bazında ithalatla sağlıyordu.
Bundan dolayı Merkez Bankası’ndan başlamak üzere devletin tüm kurumları ve medya TL’sının gereksiz değerli olması için her türlü çabayı gösteriyor ve bunun algısını oluşturuyordu. Ayrıca, yüksek faiz, değerli TL’si ve bunun sonucunda finansallaşmaya, ithalata dayalı ekonomi de Türkiye’ye dayatılıyordu.
Burada “yabancılar” hem finans alanında hem de ihracatta kazanıyorlardı.
Ülke, onlar için borçlandırma ve ihracat cenneti bizim için yoksulluk cehennemi idi. Tabii bir müddet sonra lastik patlıyor ve IMF heyeti kapıya dayanıyordu. Banka sisteminin dağ gibi döviz borcunu ödemesi için işe çok yüksek oranlı devalüasyonla başlanıyordu. Ama ondan önce yabancılar ve bizdeki işbirlikçiler çoktan TL’den dolara geçmiş oluyorlardı. Bir gecede halk yoksullaşıyor, kamunun dolar borcu ikiye katlanıyor ve Türkiye, dışarısı ve onun yerli işbirlikçileri için daha fazla çalışmak zorunda kalıyordu. Bu saadet zinciri, emlak, toprak gibi rant alanlarını da dolarla fiyatlandırıyor ve bir avuç aile ve onun beslediği bürokrasi-siyaset mekanizması sürekli zenginleşirken halk sürekli fakirleşiyordu.
2008’den şimdiye…
Türkiye bu “saadet zincirini” 2008’de Erdoğan’la kırdı. Şimdilerde Volckerci bürokrasi ve geleceğini 20. yüzyıldan kalma küresel finans oligarşisine bağlamış 'iş dünyası' 2008 yılında, tıpkı şimdi olduğu gibi, IMF ile iplerin koparılmasına direnmiş ve Erdoğan’dan vazgeçme yolunu daha o zaman aramaya başlamıştı.
Türkiye, bütün bu süreçte neoliberal tuzaklardan kurtuldukça ve bu yoldan sapma gösterdikçe, yeni ihracatçı bir sanayi ve ekonomi geliştirdi. Bu ekonomi kendi orta sınıfını Anadolu’da oluşturdu ve bu ekonomik dinamizm AK Parti’yi üç dönem iktidara getirdi. Şimdi Erdoğan’ı ekonomi ile çıkışları için eleştirenler ve “gördünüz mü dolar nereye geldi” diye eski korku müziklerini çalanlar, şimdiki “durumlarının” Erdoğan’ın 2008’deki ısrarına bağlı olduğunu unutmasınlar.
İş dünyasında dolar paniği niye yok?
Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Güney Amerika gezisine, DEİK kapsamında katılan, işadamları ile konuştum; hiç kimsede dolar paniği yok, “Zaten gereksiz değerli bir TL istemiyoruz, şu an Türkiye ekonomisinin temelleri iyi, dolar borcu olarak çok açık pozisyonda değiliz, banka sistemi de değil, ihracat için bu seviye iyi” görüşü Meksika’ya giderken hakimdi. Ama birilerinin “Bak, dolar 2,5 TL oldu, batıyoruz, bu Merkez Bankası tartışması niye” cümleleri ile panik havası oluşturmasını da anlıyorum. Çünkü önlerindeki “Yağma hasanın böreği” gidiyor.
Öncelikle Merkez Bankası tartışması, Merkez Bankası tartışması değildir, Türkiye için yeni bir büyüme modeli tartışmasıdır. Bu büyüme modeline, gelişmekte olan Asya ve Latin Amerika ülkeleri de geçiyor ve geçmeyenler ise bizim gibi geçmenin yolunu arıyorlar. Güney Kore örneği ortadadır. Güney Kore’nin başarısında başkanlık sisteminin payının önemli olduğunu da belirtelim. Bütün Latin Amerika ülkeleri eski IMF reçetelerinin ve Washington Uzlaşısı'nın dışında, bu yeni yolu bulmaya çalışıyor. Küba bile, sonunda yapmak zorunda olduğu dışa açılmayı, bu yeni yola bağlı olarak yapacak. Bu yeni yol, Asya kalkınmasıdır ve Batı’nın sanayi devrimi öncesinde merkantilist yağma ile başlayan “yağmacı kalkınma” anlayışından niteliksel olarak ayrılılır.
Yeni kalkınma anlayışı
Bu anlayış, birlikte ortaklaşarak ürettiğini paylaşmaya dayanır. Zaten tam da buraya gidiyoruz. Bir önceki yüzyılın ekonomisinde paylaşılmayan, kıt olan değerliydi ve zenginleşme kıt olanı ele geçirme, denetleme üzerinden oluyordu. Batı, önce kıt olan güneyin madenlerini ele geçirdi, sonra bu birikimle sanayi devrimini yaptı ve teknoloji rantını oluşturdu. Düne kadar dünya ekonomisi bunun üzerine şekillendi. Milletlerin hiyerarşisi buna göre oluştu. Ama yeni yüzyılla birlikte, Doğu hem kendi yeraltı kaynaklarını kullanmaya hem de teknolojiyi oluşturmaya başladı ve Batı’nın elinden teknoloji rantını çekip aldı. İşte artık şimdi kıt olan değil, en çok paylaşılan değerli, bir “şeyi” ne kadar çok yayarsanız, küresel hale getirseniz ve paylaşırsanız kazanıyorsunuz. Bu, dünün yoksul ülkelerinde yeni bir orta sınıf, yeni bir sermaye gücü ve bilgi birikimi oluşturuyor. Dünün kanla yukarı çıkan sermayesi artık eskisi gibi güçlü değil.
İstikrar, IMF patronun yanındaki koltukta değil
Bunun için Türkiye Afrika’dan Latin Amarika’ya kadar insani yardımda ve yeni iş ilişkilerinin geliştirilmesinde öncü olmaya çalışıyor.
Bakın şu ikisi birbinine bağlıdır; Erdoğan’ın faize ve ranta dayalı bir ekonomiye itiraz etmesi ile yanına Türkiye’nin ihracatçı KOBİ’leri alıp, Küba gibi kapalı ekonomilere kadar gitmesi ve dışa açık, rekabetçi adil bir ekonomi istemesi…
Şu çürümüş teze inanmayın; “Küresel sermaye çok güçlü, Batı hâlâ çok güçlü biz fazla ileri gitmeyelim, istikrar IMF patronunun yanındaki koltuktur.” Hayır artık istikrar, Meksika’da da Türkiye’ye de yeni dünya düzenini inşa etmeye başlayan ve Doğu’nun, Güney’in yeni çıkışını inşa etmeye başlayan ve gücünü halktan alan siyasi liderlerin iktidarından geçiyor. Ve küresel finans kapitalin şimdiye kadar bize ve tüm yoksul ülkelere dayattığı yol, bizim için artık çıkmaz sokak ve maceradır. Bu korku dolu maceraya girmeyeceğiz, istikrarı ve kendi oluşturduğumuz güveni seçeceğiz.
Meksika ve Volcker
Geçen yazımızda Meksika, Türkiye gibi ülkelerin üzerine bir kabus gibi çöken eski ABD Merkez Bankası Başkanı Paul Volcker’den bahsetmiştik. Bakın burada Meksika’da bu Volcker bizdeki gibi iyi anılmıyor. Meksikalılar kendilerini krize sürekleyen Volckerci politilardan Volcker Şoku diye bahsediyorlar. Seksenli yıllardan başlayan ve doksanlara kadar süren süreçte, Volcker’in “enflasyonla mücadele edeceğiz” diye uyguladığı politikalar ABD’den başlayarak küresel faiz oranlarını yukarı çekmiş ve doksanlardaki borç krizlerini tetiklemiştir. Meksika gibi çevre ülkelerin borçları hem yükselen dolar hem de faizler yüzünden ikiye-üçe katlandı ve Meksika dalgası diye anılan, Meksika’dan başlayan, Türkiye’ye de uğrayan meşhur “borç krizleri” başladı. Sonra tabii IMF Meksika’dan başlayarak, G.Kore, Türkiye’ye kadar her yere uğradı ve doksanlı yılların kabusunu oluşturdu.
Buradan bir tek G.Kore, başkanlık sistemi ve güçlü siyasi irade sayesinde, bugün tam anlamıyla çıkabilmiştir. Latin Amerika’da ve Asya’da-Türkiye’de dahil- hâlâ buradan çıkmanın yollarını arıyor. Ama Volcker şoku, iktisatçı James Cypher’in de belirttiği gibi, gelişmekte olan ülkeler için bir fırsat da olmuştur. Özellikle Meksika, Türkiye gibi kalkınmayı devletleşirmeye indirgeyen ve seçkinci bir bürokrasi üzerinden sermaye oluşturmaya çalışan ülkelerin, artık çok geride kalan bu yoldan neoliberal yağmanın kucağına atlayarak çıkmayacağını bu ülkelerin yeni siyasi liderleri görüyor. Ve hep birlikte yeni, özgün bir kalkınma anlayışını küresel düzlemde inşa etmeye çalışıyorlar. Serbest ticaret anlaşmaları, teknoji ve eğitim, beşeri sermaye işbirlikleri hızla inşa ediliyor. Çok yakında Doğu ve Güney, tıpkı IMF, Dünya Bankası gibi, kendi küresel ekonomik kurumlarını kuracaklar.
Bu arada şu haberi de atlamayalım: Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları altın taleplerini artırıyor. Dünya Altın Konseyi verileri, rezervlerin, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, 50 yılın en büyük ikinci yükselişinin gerçekleştiğini söylüyor. Bu bize iki önemli olguyu anlatır; birincisi Batı’nın krizi derin, merkez bankaları hem parayı yeni alanlara yönlendiremiyor hem de kendi rezerv paralarına bile güvenmiyorlar, ikincisi, gelişmekte olan merkez bankaları da Batı’nın rezerv paralarını yavaş yavaş boşaltıp altına yöneliyor… Sonuçta yeni bir dünya düzeni geliyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018