Cengiz AKTAR
Bu defa sade Erdoğan medyası değil dış basın da Erdoğan’ın Almanya (ve Hollanda) ile açtığı beyaz sayfalardan dem vuruyor. İç basın mâlum ama dış basının da övgüler düzmesi yeni ve önemli.
Önemli derken Türkiye’de yaşanan kâbustan etkilenenler açısından elbet, yoksa ne orada ne burada kalabalıkların pek umuru olmadığı açık.
Erdoğan’ın 24 Haziran sonrasında Mayıs’ta Başkan olarak gerçekleştirdiği İngiltere ziyareti münasebetiyle şunu yazmışım: “Britanya 15 Temmuz 2016’daki darbeden bu yana rejimin icraatı konusunda en ‘anlayışlı’ yabancı ülke oldu.
Majestelerinin hükümeti, Foreign Office ve Britanyalı diplomatlar Ankara’ya yönelik olarak oldukça uyumlu bir duruş sergiledi”.
İngiliz hükümetleri sinik ve pragmatiktir. Çıkarlar söz konusu olunca dünyanın en beter yöneticileriyle iş tutmaktan hiç çekinmezler. Bu konuda dünyaya ders verirler. Kıta Avrupası’na siyasî ilkesizlik konusunda fark atarlar.
İngiliz hükümetlerinden bir nebze daha ilkeli davranmaya çalışıyormuş gibi yapan diğer Avrupalı hükümetler parsayı İngilizlere kaptırmamak için olsa gerek son ahlâk kırıntılarını da tüketmek üzere düğmeye basmışlar sanki.
Aslında “demokrasi, hak, hukuk” konuşan istisnasız tüm Avrupalı hükümetler iş projeye, akçalı işlere, tatlı kârlara gelince bırakın ne insan hakkı görür ne doğa hakkı.
İş bitirici İngiltere’nin peşindeki kıta Avrupası hükümetlerinin, 24 Haziran sonrasında Başkan Erdoğan’la, tıpkı İngiltere gibi sorgusuz sualsiz ve kendi değerlerini hiçe sayarak yaşamaları gerektiğine topyekûn kanaat getirdikleri anlaşılıyor. Erdoğan’ın da zaten onlardan akıl almak gibi bir derdi yok; para pul dışında değerler taban tabana zıt.
Tekrarda fayda var, Avrupalılar Ankara rejiminin riyasetinde toplu cenaze namazı kılınmış olan AB üyeliği ve bilumum bağlayıcı anlaşmaların (Gümrük Birliği tâdilatı, vize muafiyeti) ebediyen öbür dünyaya yollandığına kanaat getirince rejim konusunda daha rahat hareket eder oldular.
Epeydir dile getirdiğim “Türkiye AB için artık herhangi bir üçüncü ülkedir” gözlemi AB-Türkiye ilişkisinin yeni normali oldu. Diğer üçüncü ülkelerden yegâne farkı kıtanın burnunun dibinde olması.
Üyelik konusunda rahatlamış AB için geriye coğrafya temelli iki başağrısı kaldı. Ankara’nın Rusya ile daha fazla iş tutarak kıtanın güvenlik dengelerini bozabileceği, diğeri de Suriyeli ve Türkiyelilerin Avrupa’ya potansiyel göç ve ilticası.
Bir üçüncü mesele de, Türkiye’ye ağırlıklı olarak 2004 sonrasında yani AB üyeliği perspektifi açıldığında ciddî yatırım yapan AB sermayesinin âkıbeti.
Şimdilerde konuşulan Türkiye’yi kurtarma lakırdılarının ardında göç-iltica ve Türkiye’nin batmasından zarar görecek AB’li sınaî, ticarî ve malî sermaye var. Ne var ki taşıma suyla değirmen dönmeyecek.
AB’nin Türkiye boyutlarında bir ülkeyi battığı yerden çıkartacak ne niyeti ne de imkânı var. Ne yapıp edip imkânı yaratsa, esas olarak rejim marifetiyle oluşmuş krizin sonuçlarına derman olmayı kamuoylarına anlatması imkânsız.
Bir iki Avrupa bankasının alacaklarının vadesini uzatırlar o kadar, o da AB şemsiyesi altında olmaz. Yatırımlarının üstüne ise soğuk sular içerler.
Hatırlatalım, Basel’deki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) ezici çoğunluğu Avrupa bankaları olmak üzere yabancı bankaların Türkiye’de kamu ve özel sektörden 223 milyar dolar alacaklı olduğunu bildiriyor.
Göç ve ilticayı engellemek ve Ankara’ya zaptiyelik yaptırmaya devam etmek ise tarafların elinde olan bir şey değil. Suriyeli ve Türkiyeli göçmen ve mülteciler eğer kendilerini ve ailelerini güvende hissetmezlerse bir yolunu bulup illâki gelirler Avrupa’ya.
Geriye kalıyor sırıtan Münih ruhu!
“Münih 1938” Avrupa ve dünya tarihine politik, askerî ve diplomatik bir fiyasko olarak geçti. Uluslararası ilişkiler kuramı sıcak çatışmayı sözüm ona engellemek üzere diktatoryal güçlere taviz vermek anlamına gelen bu yatıştırma politikasının (appeasement policy) nafile olduğu kadar tehlikeli olduğunu öğretir.
Zira demokrasilerle odiktatörlükler asla aynı dili konuşmaz. Yatıştırma ve diktatörlere taviz verme politikaları işe yaramadıkları kadar ölümcüldürler de: Soykırımlar ve muazzam yıkımlarda payları vardır.
Bütün olumsuz geçmişine rağmen yatıştırma politikası bugün Avrupa’nın iki büyük komşusu, Putin Rusyası ve Erdoğan Türkiyesi ile olan ilişkilerini belirliyor. Avrupa alttan aldıkça ve alışverişe öncelik verdikçe iki totaliter rejim daima daha fazlasını istiyor. Yaşayarak görüyoruz.
Fosil yakıt kaynakları ve stratejik askerî güce sahip Rusya dahî Batı ile zıtlaşmayı uzun vadede kaldıramayacak durumdayken Türkiye ne kadar zaman yatıştırılabilir?
Ekonominin yapısal zaafları ve Suriye politikasının sürdürülemezliği içerdeki görece çatışmasızlığı dahî tetikleyecek boyutlarda.
Rejim yıllarca ekonomik yanlışları biriktirdi, derinlemesine reformlardan kaçındı ve sonuçta ekonomiyi ayakta tutmak ve açıkları kapatmak için sıcak parayı cezbedecek yüksek faiz oranlarına bağımlı hale geldi.
Halk desteği oldukça değişmeyecek olan hukuk dışılık ve keyfîlik, yatırım ve mal güvenliği eksikliği, yüksek işsizlik, sadece altyapı-enerji-iç tüketim harcamalarına dayalı sınırlı büyüme, zayıf ARGE, beş para etmez eğitim sistemi, doğal kaynak yokluğu, çok düşük tasarruf oranı, modası geçmiş bir vergi sistemi, suyu çekilmiş yabancı sermaye ve ciddî beyin göçü Türkiye ekonomisinin kat’iyen sürdürülemez olduğunu söyler.
Suriye politikası ve savuşturulduğunu sandıkları İdlib bombası Türkiye’nin kolay kolay huzura eremeyeceğinin öncü işaretleri. Ülke içinde cirit atan kelle alıcılar, İdlib’den er veya geç bunlara eklenecek olan onbinlercesi, TSK işgâlindeki kuzey Suriye’de müstakbel fiyasko, ekonomik kriz ile birlikte içerde yıllardır kaynayan hukukdışılık ve adaletsizlik kazanına dâhil olduğunda ortaya ciddî bir iç çatışma olasılığı çıkıyor.
İşte Avrupalı bezirgânların beyaz sayfalar açma hesabıyla görmek istemediği kara sayfalar…
Hayırlı işler meine Herren!
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020