Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Kutuplaşma ve zavallılık
29.09.2013
2922

 Ana meselemiz, kendisini daha kaliteli, bilgili ve değerli gören laik/modern merkezin demokratlaşmaya hazır olup olmadığıdır. İslami kesim yönetimde olduğuna göre asıl onların demokrat olup olmamasını kritik görenler olabilir. Ama dünyanın her yerinde demokrasi yönündeki her atılım, muhalefetin iktidardan daha demokrat olmasıyla mümkün olmuştur.

Türkiye’nin en temel sorunu, henüz toplum olunmadan millet olmaya çalışılması ve hayaldeki milletin referans alınarak toplumun kurgulanacağının sanılmasıdır. Ama ne toplum olunabildi ne de tek millet. AKP’nin iktidar dönemi bu trendin bitme ihtimalini ortaya çıkardı. Laik/dindar, Türk/Kürt, Sünni/Alevi ayrışmalarını aşan bir çoğulcu bütünlük hayali belki de ilk kez gerçekçi görülmeye ve istenmeye başlandı. Ancak böyle bir toplumsallaşma siyasetin de yeniden yapılanmasını ve demokratikleşmesini ifade ediyordu. Yani vesayetçi mantığın, hiyerarşik devlet/toplum ilişkisinin de değişmesi gerekmekteydi. Nitekim sosyal alandaki çoğulculuğun hem siyaset yelpazesini genişleterek ‘merkezi’ esneten, hem de melezleşme üreterek demokratik sahiplenmeyi artıran özellikleri var... Bunun anlamı, ‘toplum’ olunduğu takdirde bir daha eski siyaset yapısına dönmenizin pratik olarak imkânsızlaşmasıdır.

Dolayısıyla eğer eski yapıyı sürdürmek gibi bir kaygınız varsa, tabii ki toplum olmayı engellemeniz gerekir. Yani laik/dindar, Türk/Kürt, Sünni/Alevi ayrışmalarını canlı tutmak, tahrik etmek, olası yakınlaşmaları engellemek, kısacası sosyal alanı kutuplaştırmak peşinde olursunuz. Bu durum hükümeti de bir yol ayrımına getirecektir: Sosyal açıdan baktığında, hükümet toplum olmanın, kırılmaları aşmanın orta vadede kendi lehine olacağını bilir. Çünkü bunu becerebilen bir parti, giderek genişleyecek olan melezleşmeyi de temsil edecek ve çoğunluğu elde tutma imkânını artıracaktır. Ne var ki önümüzde kısa dönemde de seçimler var... Kutuplaşma belki iktidar partisinin oyunu artırmaz, ama kesinlikle tabanı tahkim eder ve kırılmalara bağlı olarak kendi cenahında ideolojik bir toparlanma yaratır. Örneğin Gezi olaylarının yarattığı kutuplaşmanın, AKP’li olmayan ama Gezi’nin siyasi anlamına tepki duyan birçok kişiyi ve belki de sağ tabanın önemli kısmını hükümete yaklaştırması şaşırtıcı olmaz. Bu epeyce çekici bir alternatif ve nitekim hükümet de tavrını buna göre belirlemiş gözüküyor.

Sonuç kutuplaşmanın daha da artması ve kaygı verecek şekilde sosyal dokuyu tahrip etmesidir. Yeşermekte olan her türlü ilişkisellik, dinleme ve anlama halleri giderek anlamını yitiriyor, herkesi kendi cemaatinin içine hapsediyor. Sosyal alanda melezleşmenin durması yanında, birbirine ve olaylara bakışta nesnellik azalıyor, mahalle baskısı artıyor ve genel anlamda bir entelektüel kayıp yaşanıyor. Hükümet çevresinin savunma ihtiyacı her şeyin önüne geçerken, hükümet karşıtlığı da bir koalisyon cephesi oluşturmakta. Ne var ki cepheleşmenin iktidara yararı muhtemelen söz konusu koalisyona olan yararından fazla. Bu durumda AKP dışında duran ve esas olarak ‘laik’ sıfatıyla toparlayabileceğimiz cephenin farklı bir siyaset geliştirmesi gerekiyor. AKP’nin cepheleşme gücünü kıran, kutuplaşmayı anlamsızlaştıran bir siyaset... Ama yine aynı noktaya dönüyoruz: Böyle bir siyaset demokratikleşmeyi ifade eder. Sadece hükümetin değil, bizzat devletin ve laik kesimi de içeren ‘merkezin’ demokratikleşmesini... Kısacası siyasi iktidarın demokratlaşmasını isteyip kendi kesiminizin aynı kalmasını hayal ettiğinizde, AKP’nin alternatifi olarak ancak bir tür ‘Ergenekon’ dünyası ürettiğinizde hiçbir şey beceremiyorsunuz.

Dolayısıyla ana meselemiz, kendisini daha kaliteli, bilgili ve değerli gören, esas niteliği itibarıyla laik/modern merkezin demokratlaşmaya hazır olup olmadığıdır. İslami kesimin demokratlığı ikincildir... Onlar yönetimde olduğuna göre asıl onların demokrat olup olmamasını kritik görenler olabilir. Ama dünyanın her yerinde demokrasi yönündeki her atılım, muhalefetin iktidardan daha demokrat olmasıyla mümkün olmuştur. Bu açıdan bakıldığında İslami kesimin demokratlıktan uzak olması, diğerlerinin işini kolaylaştıran bir avantaj olarak da görülmeli. Yapılması gereken, iktidarın kendi tabanı üzerinden etkilenmesine çalışılması, yani demokratik taleplerde bizzat AKP tabanını da yanına çekerek alternatif siyaset oluşturulması. Yapılmakta olan ise bunun tam tersi... Son olaylar laik/modern merkezin İslami kitleyi bir bütün olarak kaybetmesine, hasımlaştırmasına yol açtı. Gezi sonrasında laik/modern kesimin daha da yalnızlaştığını ve yurtdışından medet aramak zorunda kaldığını görmekte yarar var. Bu ise onları demokrasi talebini klişeleştiren ‘darbeciler’ konumuna soktu. Yaklaşan seçimler ve Mısır’da yaşananlar veri alındığında bu durumun değişme şansı pek yok. Muhalefetin tek makro siyaseti Türkiye’yi Mısır yapmaktan ibaret. Bu ise, eğer samimi olacaksak, bir tür zavallılıktan başka bir şey değil...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar