Ferhat KENTEL
Aradan epey zaman geçmiş; yazmaya yazmaya insanın içinde dünya kadar şey birikiyor.
Çok şey var yazılacak… Mesela Eleşkirt haber gazetesinde yazdığım ve bir parça giriş mahiyetinde olan yazı dışında Gezi’ye dair yazmak kısmet olmadı. Halbuki uzun uzun yazmak istiyorum bu konuda.
Kalkınmacılık deliliği, beton hastalığı, “yol için cami de yıkarım” diyen bir anlayışın gayri muhafazakarlığı… Toplumu test eden “kızlı-erkekli” muhabbeti ve hayata geçen bu muhabbet… Bu sadece lafta kalmadı; iki bekar kadının evi basbayağı basıldı… 30 küsur kişilik güvenlik adamı İstanbul’da Tophane’de birlikte ahlaki vaziyet aldılar… Bir zamanlar Nur ayini yapıldığı için basılan evleri hatırlayalım. Mesela “çağdaş” gazetelerin manşeti: “Hu ayini yapan şeriatçılar basıldı!”
Çok şey var yazılacak… Bunlara kısmet olursa geleceğim…
Ama önce kendi içimde bir iç hesaplaşmayı halletmem gerekiyor… Etraftaki ucuz kutupçuluk oyunlarından gelip biriken ve sonunda ciddi bir öfke birikimine neden olanları dökmem lazım, daha sonra daha normal yazılara geçebilmem için…
Şimdiye kadar kutuplara karşı “başka bir dil” dedikten sonra “öfkeyi yazmak” biliyorum pek akıllıca değil. Ama galiba bu memleketin tepesine ya da bir basamak aşağısına oturanların oynamış oldukları kutuplaşma oyunları artık pek sükûnet kaldırmıyor. Ciddi ciddi “kızlı-erkekli” muhabbeti yapan bir Başbakan ve ona aklı sıra “dikizci Başbakan” eleştirisi yapan bir sözde muhalefet lideri ve onların bu pozisyonlarına hizalananların inşa ettiği bir siyasal kültürde “soğukkanlı olalım, anlamaya çalışalım” dili insanın kendisine haksızlık oluyor.
Mesele sırf bu zevat olsaydı, ya da bu sefil siyasal kültüre direnen insanlar çok olsaydı belki gene çok sorun olmazdı. Ancak bu tepedeki zevatın etrafında yere bağdaş kurup, ağızlarının içine bakanların, her vesileyle o tepedekilerin neden “hep haklı olduklarını” ya da “vardır bir bildikleri” ya da “onları da anlamak gerekir” diyen; ya da hatalı olduklarını kabul ettikleri zaman bile “evet, doğru bu konuda zaaf gösterdiler” deyip, ama dedikten hemen sonra ıslık çalarak başka taraflara bakmaya çalışan ve “ama Amerikalılar da yerlileri öldürdü” diyenlerin sayısı –ne yazık ki- çok kabarık…
Yani -kusura bakmayın ama- bir süreliğine kendime haksızlık yapamayacağım….
Ve ufak ufak derdimi anlatmaya başlayayım… Bakalım ne kadar sürecek?
Ortalık kutuplaşmadan yıkılıyor ama sayın başbakanımız “memlekette kutuplaşma yok” demiş. Herhalde başka toplumlardan bahsediyoruz ya da bu “tespit”ten bile aslında kutuplaşma çıkarabiliriz aslında! Benim gördüğüme göre ise öyle bir kutuplaşma var ki! İnsanlar selamı sabahı kesiyor; en ufak bir fikir ayrılığında düşmanlaşıyor.
En azından Gezi’den beri…
Ama mesele Gezi’den çok önceye gidiyor. Milat’tan Önce’ye, İttihat Terakki’ye falan gitmeye gerek yok belki ama bu memleketin damarlarına 1915’lerden itibaren, İstiklal Mahkemeleriyle, Harf İnkılaplarıyla, çılgın bir laikçilikle, 6-7 Eylül’lerle, 27 Mayıs’larla, 12 Eylül’lerle, 28 Şubat’larla, Ergenekoncularla vs. bol miktarda “ötekilikten nefret zehri” zerk edildi.
Böyle bir tarihin içine oturan bir toplumun sağlıklı olması çok kolay değil. Ancak buna rağmen, bu toplumun aktörleri, işçi sınıfı, kadınları, Müslümanları, Kürtleri çok ama çok bedel ödeyerek dertlerini anlatmaya, üzerlerine yıkılan korkunç yükü atmaya çalıştılar ve onların her birinin mücadelesi bu toplumu biraz daha yaşanılabilir kıldı. Onlar sayesinde biraz daha ortada toplum gibi bir yapı varlığını sürdürdü.
AKP dönemi bu toplum olmanın somutlanmış hallerinden biriydi. Evet, AKP’den nefret eden birileri vardı ve bu nefret örneğin 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuna geldiğimiz zaman kendisini en net bir şekilde gösterdi. İnsanlar eski kutuplarından yeni kutuplar çıkardılar. Radikal insanlar sadece “evet” ve “hayır” dedikleri için kutuplaşmadılar; “yetmez ama evet” diyenler bile en hasından düşman ilan edildiler bir takım “has solcular” tarafından… Bunlar bugün hâlâ “yetmez ama evetçiler”e küfür etmeyi bir marifet sanıyorlar…
Bugün ise Gezi depremi hâlâ devam ediyor, artçı sarsıntıları ile birlikte… İnsanlar “Gezici” ve “Gezi düşmanı” diye çatır çatır ortadan ikiye bölündüler. Anayasa referandumu sırasında ya da “darbelere karşı 70 milyon adım” gibi ortak ruh hallerinde ve eylemlerinde bir aradalığı tecrübe edenler darmadağın oldular. O günlerde aynı “taraf”ta yer alanlar, bugün başbakanımızın ve etrafındaki “içişleri” politikası inşa edicileri tarafından özenle kotarılmış olan Gezi ve Kazlıçeşme gibi sembolik kutuplara uçuştular.
Bir takım köşe yazarları Gezi lafını duydukları zaman, hop oturup hop kalkıyorlar. Kimisi “Gezi ruhu” ile aklı sıra mizah yapmaya çalışıyor.
Yetmez ama evetçilere küfreden solculara bugün yenileri –sağcılar- eklendi. İktidar olan ve “devrimini” unutan, “devlet olan devrimciler”e eklemlenen; devletleşenlerin kibriyle şişinen, yeni kibirli sağcı aparaçikler eklendi…
Solcusuyla, sağcısıyla, eski ve yeni rejimin aparaçikleri kendi kutuplarından çok hoşnutlar. Bana onların kutuplarından illâllah geldi;ben kendi kutbumu inşa ediyorum… En azından şimdilik…
Neyse… Yeniden merhaba!
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020