Gürbüz ÖZALTINLI

Gürbüz ÖZALTINLI
Gürbüz ÖZALTINLI
Serbestiyet Tüm Yazıları
Kırık
2.06.2012
3164

 Nisan ayının başlarıydı. Her zaman bahçe kapımın önünde tüneyen tekirlere mama vermek için çıktığımda, ikisi de ortalarda yoktu. Oysa hiçbir yere gitmezler. Kedi nasıl çağrılırsa öyle çağırdım onları. Bahçenin uzak köşesinden fırtına gibi bir golden koptu geldi. Üstümü başımı batırması on saniye sürmedi. Köpek güler mi demeyin, bu golden açık seçik gülüyordu. Zıplaya hoplaya eve girdi. Koltuğa kurulup gözlerini bana dikti. İşte her şey böyle başladı.

Biraz sonra kapıcı Selahattin geldi. Şahane kapı komşumdur Selo. Sabah saat on birde, bir golden’a sahip çıkacak kadar cesaretlendirecek şarabı çoktan gövdeye indirmişti. “Bakarız değil mi abi” dedi.“Yazık, sahibi taşınırken bırakıp gitti bunu.” İçine bir melek kaçtığından şüphelendiğim bu tatlı alkoliği her hafta merdivenlerden toplayan ben olmasam ortaklık teklifini ciddiye alabilirdim.

Kedilere de köpeklere de bayılırım. Onlar hakkında, mukayeseli üstünlük konuşmalarını reddederim. İlke meselesi.

Kedilerle dostluk kurmak için tembel bir erkek olmak yeter. Fakat, köpeklerle arkadaşlık, “anne”likle tanıştırır insanı. Benim gibi bir gezginin canına okur bu sorumluluk.

Bütün bunları bilmek bir işe yaramadı. Artık “Kırık” benimle yaşıyor. Onun kırık kalbi, benim yanımda, gittiğim her yere gidiyor.

İlk sahibi, belli ki onu bir oyuncak gibi görmüş. Kırık, yemek vermeden önce çağırıp “otur” komutunu verdiğinizde derhal oturuyor ve gözü mama tutan elinizde hemen bir elini kaldırıyor. Önce, bu maskaralığı bitirmem gerekir diye düşündüm. Çağırınca gelsin; ama oturup bir elini kaldırması niye? Fakat insan kendi gölgeli yerleriyle işte böyle tanışıyor. Muhtemelen çevre ilgisi için tasarlanmış bu gösteriyi bir yandan küçümserken, diğer yandan benim de içimi okşadığını fark ettim. Baktım ben de“Kırık”a elimi uzatıyorum. Sanırım Kırık’tan önce kendimi eğitmeliyim.

Kırık veterinere göre bir yaşını biraz aşmış. Eski ismi “Lady”ymiş. Lady, yeni eve taşınması uygun görülmeyen bir eşya gibi Selo’ya bırakılmış. Eski eşyalarımızı kapıcılara, temizlikçilere vermez miyiz? Ne var bunda? Ben ona isim verme yetkisini eski sahibinin hiç hak etmediğini düşündüm. Hem, “Lady”nedir yani. Tam da, şımartılmış çocuklarının her hevesinde bir boncuk bulan orta sınıf ailelerin“yaratıcılığı” değilse. Gerçi benim “Kırık” ismini de uygun bulana pek rastlamadım bugüne kadar.

Kırık, tanıdığım birçok golden’ın tersine başını okşatmaktan pek haz etmiyor. Evde kapalı kalmak ya da yanınızda bağlı oturmak hiç ona göre değil. Başına buyruk bir hayvan o. Sıkıldığı zaman yaptığı konuşmaları duymanızı çok isterdim.

Başka köpeklerle nefesi kesilene kadar oynamaya bayılıyor. Kendi türünü gördüğü zaman zaptetmek imkânsız gibi. Fakat, eğer diğer köpek oyun oynamak yerine hırçınlık yapıyor havlıyorsa, onu yok sayıyor. Korkmuyor, gerçekten görmezden geliyor.

Köpek sorumluluğu “annelik”tir demem boşuna değil. Kırık, geldiğini izleyen haftada olağanüstü tüy dökmeye başladı. Önce aldırış etmedim. Sabah akşam elektrik süpürgesi sesiyle apartmanı inletmeye başladım. Derken yağmurlar başladı. Bahçeye çıkmasına izin vermemeyi denedim. Olmadı. Günde beş altı defa bahçe kapısından kucaklayıp küvete taşıdım, yıkadım kuruladım. Haftada bir de kokmasın diye şampuanlı, saç kurutma makineli yıkanma- kurulanma seanslarımız var. Tam bir saat sürüyor.

Tekneye alıp yola çıkınca tüyleriyle baş edemeyeceğim anlaşıldı. Kuşadası’nda tanımadığım bir veterinere tıraş ettirdim. Anestezi yapmak zorunda kaldılar. Kırık derhal ishal oldu. Pythagorio’da herkesin yayıla yayıla oturduğu tavernaların önünde kendi çevresinde dönerek fıskiye gibi kaka püskürtmeye başlayınca ne yapacağımı şaşırdım. Parklarda dolaşırken naylon torbayla arkasından topladığım “normal kakasını” özlediğimi söylersem şaşırmayın. Derhal ilaç tedavisine başladık. Bu sefer de ilaç alerjisi oldu. Her tarafı kızardı. İnsan kendini nasıl suçlu hissediyor anlatamam. Bütün annelerin neden “suçlu” olduğunu iyi anlıyorsunuz.

İki ay oldu; ama hâlâ bir yere giderken su kabını unutuyorum, ya da kaka torbasını almıyorum.

Onu bırakın; söylemeye utanıyorum ama neredeyse bir iskeleden onu almayı unutup ayrılacaktım.

Bu yolculukta bize, çok sevdiğim ama İstanbul’a taşınıp iki de çocuk sahibi olmalarından sonra sık görüşemediğim bir çift de eşlik etti bir süre. Özlem iyi bir bankacı ve müthiş bir anne. 14 aylık Ayda’sından ilk kez ayrılıyor. Uğraşa didine 15 günlük izin aldı işyerinden. Yelkenli yolculuğunu ikisinin de aylardır heyecanla beklediklerini kocası Gökhan’dan biliyorum. Fakat onu, bu yolculukta bir haftadan bir saat fazla tutabilmek mümkün olamadı. Annesine emanet ettiği iki çocuğunu her gün telefonla arayıp, giderek azalan sayılarda “yatacaksınız kalkacaksınız, yatacaksınız kalkacaksınız, sonra biz geleceğiz” konuşmaları yaparken gözleri doluyordu. Kırık hastalandığında, hayatında ilk kez bir köpeğe dokunduğunu öğrendim. Ona gösterdiği şefkat karşısında Kırık’ın “sahibi” olarak ezilmemek mümkün değildi.

Bir erkekten tam bir anne çıkmaz. Hep eksik kalır.

Bir anneden, elini süremediği bir köpeğe adanmış bir sahip çıkabilir.

Bu bize, tabiatın mı yoksa ayrımcılığın dik âlâsını yaratmış insanlık tarihinin mi bir oyunu, bunu bilmiyorum.

Ülkemin bütün kadınlarına sabır ve metanet diliyorum.

Onların hayatlarının üzerindeki otorite heveslilerine de karşı kıyıdan sesleniyorum:

Kadınların hayatlarına el atmadan önce, kendi çocuklarınıza ömrünüzde ne kadar zaman ayırdığınızı dürüstçe düşünün.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar