Halil BERKTAY
Tony Judt yaşarken on özgün kitap yazdı. İki tanesini daha hastalığında, gece ezberleyip gündüz dikte etme yöntemiyle bitirdi; biri çıktı, Timothy Snyder’la hazırladıkları Thinking the Twentieth Century(Yirminci Yüzyılı Düşünmek) ise ha çıktı, ha çıkacak.
Postwar (2005) bunlardan en ünlüsüydü ama sadece biriydi. Gökten zembille inmedi. Öncesinde uzun bir birikim ve hazırlık vardı. Şu üç cildin, örneğin, sadece başlıkları dahi, Judt’ın nelerle uğraştığı; faraza Simone de Beauvoir’in Mandarinler’inde (1954) idealize ettiği Fransız intelligentsia’sının iç dünyasını nasıl sorguladığı hakkında bir fikir vermekte :
* Marxism and the French Left (1986 : Marksizm ve Fransız Solu).
* Past Imperfect : French Intellectuals, 1944-1956 (1992 : Mışlı Geçmiş : 1944-56 Arasında Fransız Aydınları). Burada çok hoş bir kelime oyunu var aslında. İngilizcede past imperfect bir fiil kipini ifade ettiği gibi, imperfect past tamlamasının devrik hali gibi okunursa, “Kusurlu Geçmiş”; daha doğrusu “Kusursuz Olmayan Bir Geçmiş” anlamına da gelir. Böylece Judt hem o sol intelligentsia’nın o kadar yüce olmadığını, hem çağının geçtiğini vurguluyor. Herhalde bu tartışmaya en uygun düşen Türkçe çevirisi “Geçmişe Mazi Derler” veya “Bir Varmış Bir Yokmuş” olurdu.
* The Burden of Responsibility : Blum, Camus, Aron, and the French Twentieth Century (1998 : Sorumluluğun Yükü. [Leon] Blum, [Albert] Camus, [Raymond] Aron ve Fransa’nın Yirminci Yüzyılı). Sol aydınlar politik, kamusal tavır ve duruşlarının olanca sorumluluğunu taşıyorlar mı gerçekten ? Kime ve neye karşı sorumlular ? Aydın olmak sadece veya öncelikle “düzene” (kapitalizme, devlete) karşı olmayı mı gerektirir ? Biraz tersten söylersek, aydın, “düzene” karşı olan (olduğunu söyleyen) herkesi ve her şeyi desteklemek zorunda mıdır ? Bu gibi sorulara da cevap aradığı, Chicago Üniversitesi Bradley Konferansları’nın girişinde Judt, Camus’den şöyle söz ediyordu (kendi çevirim) :
“Arkadaşları ve meslekdaşlarının ‘anti-anti-komünizmi’ni Albert Camus’nün tatsız, giderek tahammül edilmez bulmasının nedeni, bu tavrın ahlâkî bulanıklığıydı. Camus’ye göre, kişi kamusal bir varoluş iddiasındaysa ve tarih konusunda –ne kadar “zorunluluk”tan veya koşullardan dem vurmakla kamufle edilmek istenirse istensin– ister istemez ahlâkî olan bir tavır almışsa, artık bakışını ve yargısını insanlığın sadece yarısıyla sınırlaması olanaksızdı. Ayırımcılık ve zulüm yanlışsa, Mississippi’de olduğu kadar Moskova’da da yanlıştı. Eğer temerküz kampları, bir terör rejimi ve özgür halkları yoketmeye yönelik saldırgan bir siyaset Faşizmin suçları arasında sayılıyorduysa, bunlar ‘ilerici’ yoldaşlarımız tarafından gerçekleştirildiğinde daha mazur görülebilir olmuyordu. Camus böyle bir çifte standartlılığın nasıl gerekçelendirilebileceğini çok iyi biliyordu aslında –çünkü kendisi de önceki yıllarda aynı gerekçelere başvurmuştu. Ne ki, bu tavrı sürdürmek için gerekli dil, fikir ve ahlâk cambazlıklarını –suskunlukları ve yarım-doğruları– bir noktadan sonra artık kaldıramamaktaydı. (...) Yaşamının bir ve yazdıklarının büyük bölümünü ortak düşmanlarının zıt ve eşit ikiyüzlülüğünü teşhir etmeye hasrettikten sonra, kendi tarafının ikiyüzlülüğüne tahammül edemez olmuştu. İllâ bir tarafı tutmayı ve sezgilerini akıl yürüterek bastırmayı bu reddediştir ki, Camus’yü o kadar gururlu ve inatçı, politik bakımdan da o kadar naif kıldı... Siyasî angajman ile ahlâkî tutarlılık arasında bir tercih yapmak zorunda olduğunu algıladığında, ikincisini seçti ve bu, ona zarar verdi, toplumsal bakımdan aleyhine oldu.”
Bu kararın haklılığını ve bedelini bugün ben de etimde, kemiğimde hissediyorum –“ezilenin haklı şiddeti” saplantısıyla PKK’ya olduğu gibi bakamayıp “ne olursa olsun” yanında yer almak için binbir dereden su getiren, ya da insanlığın geleceğini hâlâ sosyalizm ve komünizmde gördüğünü ilân eden, benden tabii daha “solcu” çevrem, mahallem, cemaatim karşısında. Ailemden iki kişi KCK tutuklamalarından hapiste ve ben Öcalan’ı, KCK’yı, Führerprinzip’i eleştiriyorum. Çoğu eski arkadaşım sosyalist ve ben neden artık sosyalist olunamayacağını anlatıyorum. Dokunulmaz kişilikler var(mış) ve ben bazı alt network’ların farkına varmaksızın dokunuyor, saçmaladıkları yerde saçmaladıklarını söyleyip kötü kişi oluyorum. François Villon’un çifte kavrulmuşuna döndüm : En mon pays je suis en terre lointaine (Bir yabancı gibiyim kendi ülkemde).
Aynı şeyi Judt en çok Yahudiliğiyle yaşadı. Ekim 2003’te New York Review of Books’ta, İsrail’in “mütecaviz derecede tahammülsüz, imanın yön verdiği bir etno-devlet” olduğunu yazdı; 2004 ve 2006’da da hep tekrarladı. Kıyamet koptu. İsrail lobisi harekete geçti; NYRB’ye mektup yağdı; JudtNew Republic’in yazı kurulundan atıldı; (Ermeni soykırımını reddetmesiyle kendini Türk milliyetçiliğine de sevdiren) Abraham Foxman ve benzerlerinin baskılarıyla, konuşma dâvetleri iptal edildi. Orhan Pamuk’a ve diğer aykırı Türk aydınlarına yapılmak istenen her şeye uğradı. Bir, Hrant gibi katledilmediği kaldı. Ama sol demokrat çizgisini tâvizsiz sürdürdü. Ölmeden birkaç hafta önce kendini “her şeyden önce bir tarih öğretmeni; sonra bir Avrupa tarihi yazarı; sonra bir Avrupa siyaseti yorumcusu; sonra Amerikan Solu içinde bir kamusal aydın sesi; ve ancak bütün bunlardan sonradır ki, Yahudi sorununa ilişkin acılı, ağrılı tartışmalara arada sırada katılan biri” diye anlattı.
Öldüğünde Jonathan Freedman, Judt’ın her zaman vicdanının sesini arkadaşlığın önünde tuttuğunu ve başkalarından da aynı cesareti beklediğini yazdı. Timothy Garton Ash ise Judt’ın “angaje izleyici...bağımsız ve eleştirel aydın” geleneğine aidiyetini vurguladı.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024