Halil BERKTAY
[1 Nisan 2019] İktidar medyasının hafızası var mı bilmem; kusura bakmasınlar, benim var biraz. 16 Nisan 2017’de bir başkanlık sistemi oylaması yaşamıştık; dün de bir yerel seçim geçti üzerimizden. Arada 1 yıl 11 ay 2 hafta var, ya da iki yıldan ancak on beş gün eksik. O zaman aşağıdaki yazıyı yazmışım, hem iktidarın politikalarına, hem de o gece zafer çığlıkları atan gazeteci ve televizyoncularına dair. Efendim, fazla sert bulunmuş anlaşılan. O sırada, bu sitenin adı ve ruhuna izafeten Serbestiyet diye bir tv programı da yapıyordum, Pazar akşamları 24TV’de ve Zeynep Türkoğlu moderatörlüğünde. Ansızın kesiliverdi, doğru dürüst hiçbir açıklama olmaksızın. Dört beş hafta geçti (şimdi tam hatırlamıyorum). Güya cezalandırıldım, cezalandırıldık, bu suretle. Perde arkasında neler konuşulduysa konuşuldu; herhalde “uyarı” (?) yeterli görüldü ve tekrar devam edebilirsiniz dendi. Biz de konuların ve konuşulabilirliklerin giderek tıkanmasına karşın zar zor sürdürdük sohbeti, bir yıl daha.
Fakat şöyle bir sorun var tabii; aslında kim kimi uyarmıştı, hiç anlamadılar sanırım. Dönüp tekrar okuduğumda, yeni rejim ve siyasal sistemin “dar çizgi”de ısrar ettikçe kaçınılmazlaşan düşüşünü oldukça net görmüş ve haber vermişim sanırım. Heyhat! Bu seçim kampanyasının haksızlık ve adaletsizlikleri, o seçim kampanyasına taş çıkarttı. Dün gecenin medya faciası, o gecenin medya faciasına taş çıkarttı. Ama bu sefer, hak biraz yerini buldu sayılır. Hiç başka yerde kabahat aramasınlar. Dönüp kendilerine baksınlar, yeter. Belki şimdi anlayan olacağı ham hayaliyle değil. Sırf geçmişe bir not kabilinden, aynı yazıyı tekrar yayınlıyorum.
* * *
Buyurun size katıksız bir “Pirus zaferi”
Bu yılın başlarında, 5-6 Ocak 2017’de yazdığım bir yazı, bu köşede 7 Ocak’ta yayınlanmış: “‘Pirus zaferi’ (ve Helenistik Çağ üzerine notlar).” Siyasî uzlaşmazlık ve çatışmacılığın yol açabileceği felâketler, illâ darbe kılığına bürünmeyebilir demişim. Epir (Epiros) krallığının ve Pirus’un (Pyrrhus) serüvenini, “kifayetsiz ihtiras”lara, “kırk akıllının çıkaramadığı taşlar”a veya “astarı yüzünden pahalı” projelere örnek göstermişim. İÖ 280 Heraklea ve İÖ 279 Asculum muharebelerindeki muazzam kayıplarından sonrakendisini kutlayan birine, Kral Pirus’un “Romalılara karşı böyle bir zafer daha kazanırsak, bu bizim sonumuz olacak” diye cevap verdiğini aktarmışım.
[16-17 Nisan 2017] O gün bugündür, diye eklemişim, “Pirus zaferi” deyimi, boş ve kof bir başarıyı, ya da çok pahalıya mal olduğu için neredeyse yenilgiyle bir sayılması gereken bir galibiyeti anlatmak için kullanılıyor.
2014’ten bu yana, siyasette “dar” ve “geniş çizgi” kavramları hakkında yazdığım pek çok yazıdan biriymiş. AK Parti liderliğinin, daha spesifik olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gitgide darlaşan bir çizgi izlemesinden, dolayısıyla daha sınırlı ittifaklara kapanmasından giderek endişelenmeye başlamışım. Bu yönelimin, kendilerini “reisçi” olarak tanıtan bir çevrenin her türlü farklılığa tahammülsüz saldırılarıyla elele gittiğinin ve sonuçta pek çok insanın AKP’nin entellektüel çevresinden tek tek kovalandığının, bunun da hükümet medyasını habire sığlaştırdığı ve çoraklaştırdığının altını çizmişim. Marksizmin geçmiş dogmatizmi, mutlakçılığı ve dolayısıyla fraksiyonlaşmasından dersler çıkarmaya çalışmışım, bu açıdan. Stalin’in apparatchik’lerinin, ya da Çin Kültür Devrimi’nin Dörtlü Çete’sinin herkese ve her yöne kılıç sallayan “sol sektarizm”inin AK Parti hareketindeki karşılığının Pelikancılar veya “en öz hakikî reisçiler” olmasını, tarihin garip bir tecellisi olarak kaydetmişim.
İçimden hep, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendisini giderek daha aşırı noktalara çeken bu çıkar çevresine yaslanmaktan kurtulmasını; daha geniş düşünmesini ve gerek AKP’nin kendi içinde, gerekse diğer parti ve akımlarla ilişkiler çerçevesinde tekrar birleştirici söylem ve politikalara yönelmesini dilemişim. 15 Temmuz darbe girişiminin yenilgiye uğramasının ardından, böyle bir “Yenikapı Ruhu” fırsatının belirdiğini düşünmüşüm, Erdoğan’ın ve AKP’nin önünde. Oysa Erdoğan ansızın Devlet Bahçeli vasıtasıyla (her nasılsa tam zamanında?!) sunulan başka bir fırsata yönelmiş: Sadece başkanlık sisteminden ibaret, üstelik de normal bir başkanlık sisteminin denge ve denetleme mekanizmalarını içermeyen, yürütmeyi makul ölçülerin ötesinde güçlü ve aşırı güçlü kılan bir anayasa değişikliği! Tartışmaları okuyup izledikçe, benim de eleştirilerim giderek çoğalmış. Belki teklifin içeriğinden de çok, kampanyayı çevreleyen ve eksenlendiren “Erdoğan kültü” irkiltici boyutlara ulaşmış. Siyaset daha ne kadar zorlanabilir? Bu tür kaygılarla kaleme almışım, 7 Ocak’taki o ilk “Pirus zaferi” makalesini.
Ne kadar iyi etmişim. Pratikte tamamen boşa gitmiş, hiçbir işe yaramamış gibi gözükse de.
* * *
Şu 16 Nisan 2017 Pazar gecesi, kendilerini AKP ve hükümet yanlısı gösteren bazı yorumcuları dinliyorum radyo ve televizyondan. Zafer şarkıları söylüyor; muhalefeti kastederek (mealen) “yenilmeyi de öğrenecekler, büyük başarımızı kabul etmeyi de öğrenecekler” diye konuşuyorlar.
Karanlıkta ıslık çalmayı çağrıştırıyor bana. Yukarıda sözünü ettiğim, Asculum’dan sonra pür telâş Pirus’un zaferini kutlayarak gözüne girmeye çalışan “dost”larını hatırlatıyorlar.
Hangi zafer? Hangi başarı?
Haftalardır, maddî olanaklar ve yoğunluk bakımından son derece eşitsiz bir kampanyaya tanık olduk. En basiti, medyada eşitlik veya orantılılık diye bir kural kalmadı. Bir OHAL KHK’sıyla, özel televizyon kanalları iktidara ve muhalefete eşit zaman ayırma yükümlülüğünden azad edildi. Devlet-özel demeden bütün kanal ve mecralarda sadece Evet’in sesi duyulur oldu. AKP, taraftarlarını oradan oraya taşıyarak İstanbul ve İzmir’de muazzam mitingler düzenledi. Kamusal alanları ezici çoğunlukla Evet afişleri, bayrakları, pankartları kapladı.
Peki sonuç?
Akşam 17:30 sularında başladım açıklanan verileri izlemeye. O sırada Evet yüzde 65, Hayır yüzde 35 dolaylarındaydı. Alt yazılar 63 ilde Evet, 18 ilde Hayır önde diyordu.
Doğudan batıya sandıklar açıldıkça, her beş on dakikada bir değişti durum. Evet illeri 62, 61, 60, 59 diye gerilemeye başladı. Galiba sonunda 48-33’e geldi. Oranlar da aynı şekilde çentik çentik oynadı; Evet’ler yüzde 60’ın, derken 58’in, derken 55’in, nihayet 52’nin altına indi. Anketlerin büyük çoğunluğu haftalardır farkı çok az, sonucu ise bıçak sırtında gösteriyordu. İbre 51.4 - 48.6’da karar kıldığında bunların hepsi doğru çıktı. Bir tek Adil Gür’ün son günlerdeki yüzde 60-61 Evet tahmini, objektif profesyonelliğin uzağında kalmanın aşırı bir örneği olarak zihinlere kazındı.
1 Kasım 2015 seçimlerinde, AKP + MHP oyları yüzde 62’yi bulmuştu. Aynı iki partinin ittifakı 5 milyon oy kaybetti, 16 Nisan 2017’de. Evet-Hayır farkı saatler boyu eridi ve (toplam 49-50 milyon oy üzerinden) sadece 1,330,000’de kaldı. Dahası, hemen bütün büyük şehirler Hayır cephesine gitti: İstanbul, Ankara, İzmir, Adana... İstanbul’un ilçelerine yakından baktığımızda, geçmiş bütün seçimlerde AKP’nin kalesi gibi gözüken Fatih ve Üsküdar’da dahi çoğunluk Hayır’ın oldu. Türkiye’nin sosyo-ekonomik bakımdan en gelişmiş, en sanayileşmiş bütün bölgeleri -- İstanbul dahil kuzey ve batı Marmara’nın tamamı; Ege, İç Ege ve bütün Akdeniz kıyı şeridi -- geçmişte CHP’nin kazandığı illerden çok daha fazlasını kapsayan bir bütün halinde, ekranlarda Hayır’ın “mavi”sine boyandı.
Aşikâr ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 2002’den bu yana geçen 15 yılın bütün başarılarını, olanca kimlik ve aidiyet birikimini, âdetâ siyasî sermayesinin tamamını bu anayasa değişikliği ve aşırı güçlendirilmiş başkanlık sistemi uğruna ortaya sürmesi, bizzat kendi partisini çok zorladı ve çatırdattı. Şimdi bunun da faturasını Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç gibi “olağan şüpheli”lere çıkarmak tabii çok kolay -- ama bir o kadar da yanlış olur kuşkusuz. Sormak gerekmez mi: acaba bu küsmelerde, kırgınlıklarda, tasfiyelerde, kenara itilmelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en azından cevaz verdiği tutum ve politikaların hiç mi payı yok? Bu da bir “dar çizgi” tezahürü ve sonucu değil mi? Pelikancılar AKP’nin bu gibi kıdemli kadrolarına olanca hoyratlıkları, kadir kıymet bilmezlikleri içinde saldırdıkça (saldırtıldıkça), küskünlüklerin ve fay hatlarının belirginleşmesi “kendi kendini doğrulayan bir kehanet” (self-fulfilling prophecy) halini almadı mı?
* * *
Açık söylemek gerekirse, AK Parti’nin bir tek kısmî başarısı var bu referrandum oylamasında -- ki o da Güneydoğu ve Kürt oylarıyla ilgili olup, AKP’nin kendisinden çok PKK-HDP’den kaynaklanıyor. Kandil’in 2015 ortasında ilân ettiği “yeni devrimci halk savaşı” çerçevesinde yürürlüğe koyduğu hendek-barikat taktiklerinin, HDP’nin de kendini bu yıkım ve ölüm çizgisinden ayıramamasının neye mal olduğu, 16 Nisan oylamasında ortaya çıktı. Gerçi Kürtler toptan HDP’den AKP’ye kaymadı. Ama bir kısmı kaydı ve bu da sonuç üzerinde çok etkili oldu. Bir yönüyle, Kürt illeri toptan Hayır verdi ve bu, hemen bütün liderliği içeride olan HDP’nin her şeye rağmen gücünü önemli ölçüde koruduğunu gösterdi. Diğer yandan, Hayır oyları tahminlerin altında kaldı; tersten söyleyecek olursak, AK Parti’nin oyu 7 Haziran ve hattâ 1 Kasım 2015 seçimlerinin hayli üstüne çıktı. Diyarbakır’ın üç ilçesinde çoğunlukla Evet çıkması, değişimin belki en çarpıcı göstergesiydi.
Şu 16 Nisan gecesi NTV’de dinlediğim İsmet Berkan, ince saptamalarla daha da sivriltti bu argümanı. Evet oylarının, 1 Kasım 2015 seçimlerindeki AKP + MHP oyları yüzdesini sadece 14 yerde aştığını, bunların da hepsinin (başta Hakkâri) Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt illeri olduğunu rakamlarla gösterdi. Berkan’a göre, bu 14 yerde HDP’den AKP’ye geçen Kürt oylarının toplamı 400,000 kadardı ve ülke genelinde Evet’in kazanmasına tâyin edici bir katkıda bulunmuştu. Bu 400,000’i Evet’lerden çıkarmakla yetinirseniz aradaki 1,330,000 fark kabaca 900,000’e; bir de Hayır tarafına eklerseniz 500,000’e düşüyordu. Bana göre bu, kısa vâdede Erdoğan’ın Kürtlere çok şey borçlu olması; orta-uzun vâdede ise (Berkan’ın dediği gibi) Kürtlerin bundan böyle Türkiye siyasetinde ve meselâ 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirleyici bir rol oynamaya aday gözükmesi demekti.
* * *
Öyle veya böyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan hayli hırpalanmış çıktı 16 Nisan referandumundan. Bakmayın, bu akşamın “zafer” konuşmalarına. Evet, aritmetik olarak kazandı, 48.6’ya karşı 51.4’le. Ama umduğu bu değildi. Sonucun hukukî meşruiyeti su götürmez. Siyasî realite ise başka bir mesele. Referandum, Erdoğan’a aradığı momentumu, insiyatif gücünü, etik ağırlığı bahşetmedi. Tersine, karizmayı ciddî surette çizdirdi. Bu anayasa değişikliği macerasına hiç girmeseydi içinde bulunacağı duruma kıyasla çok daha zayıf ve kırılgan bir konuma girdi.
Özetle, şimdi daha kolay değil çok daha zor bir dönem başlıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan için. Bir, kendi eliyle soğuttuğu ve önemsizleştirdiği partisiyle barışabilecek, AKP’ye şahsiyetini tekrar kazandırabilecek mi? İki, AKP dışındaki o yüzde 48 küsurluk Türkiye ile barışabilecek, yaraları sarabilecek mi? Üç, referandum kampanyası sırasında milliyetçi söylemi ve tavıralışı güçlendirmek adına çok fazla kavga ettiği, aşırı ağır şeyler söylediği Batı ve AB ile biraz olsun barışabilecek mi? Bunların hepsi ciddî bir esneklik, kapsamlı bir muhasebe ve yeni bir “geniş çizgi” vizyonu gerektirmekte.
Temelde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’da var bu suples ve pragmatizm. Ne ki, geçmişteki seçim zaferlerini izleyen “balkon konuşmaları”nın birleştiriciliğinden uzaktı 16 Nisan akşamındaki tavrı. Özellikle milliyetçi zemini sağlam tutmak adına Batıyı hedef göstermeyi sürdürmesi, üzerine bir de “ilk işimiz idam” demesiyle, doğrusu pek umut vermedi.
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024