Kemal CAN
Cumhuriyet'in bazı okurları, bazı yazarları ve yöneticileri gazeteyi bir dava yayını olarak görüyor ve bir rota problemi algılıyor olabilirler. Ama Mustafa Kemal, İlhan Selçuk veya Uğur Mumcu'nun, gazetenin yönetimini almak için Cumhurbaşkanlığına müracaat ve yazarlarının yargılandığı davada tanık olmak konusunda izni tam olarak ne zaman ve nerede verdiği belirsiz.
Cumhuriyet gazetesinde olup bitenler, önüyle arkasıyla uzun bir zaman diliminin kavgalarını, çatışma hatlarını içine alan geniş bir tartışmanın parçası. Bu tartışma, ne çok yeni, ne de yakın bir zamanda tamamlanacak. Fakat, bu tartışmaların üzerine yerleştiği zemin, meselenin konuşulmasına hakim olan dil ve akıl yürütme biçimi, çok da dar olmayan bu çatışma zemininden daha da geniş bir dünyayı biçimliyor. Çok yükseklerde, çok büyük laflarla sürüyor gibi görünen tartışmalar, basit, küçük gerçekleri kapatan ve aslında pek de bir şey anlatmayan bir sığlığa sürükleniyor. Cumhuriyet gazetesi tartışmasının yürüme biçimi, başka tartışma alanlarına da uyarlanabilecek derin sıkıntıların, tamiri giderek zorlaşan dil ve mantık kaymasının açık işaretlerini taşıyor. Bu yüzden, tartışmaları derinleştirmeden, hatta bilinçli olarak basitleştirerek konuşmaya çalışmak daha iyi bir başlangıç noktası sağlayabilir. Öyle bir noktaya dönülebilirse de, tekrar konuşmak veya anlaşılır bir gerçek kurmak belki mümkün olabilir.
“Paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez”. Tamam da, takip edilmiş olmanız da hastalığınızı iyileştirmez. Dünyada güç odaklarının varlığı, bunların derin ve karmaşık bir nizamı bazı komploların yardımıyla yürüttüğü doğru. Kuşkusuz Türkiye de güç merkezlerinin çeşitli operasyonlarına ve kendi bünyesindeki iktidar dengelerine bağlı mühendislik faaliyetlerine sahne olmuş ve olmaktadır. Ama olup bitenler hakkında derin ve çoğu zaman tam olarak kavranamaz gibi tarif edilen “büyük resmi görmeden” veya kaynağı ve kanıtları keyfi biçimde belirlenen bir çözümleme zincirine, kronolojiye uymadan konuşulamaması anlaşılır değil. O arka plandaki dev güç ve komplo odaklarının, kendileri dışındaki her şeyi, herkesi iradesiz, etkisiz, hatta anlamsız hale getiren belirleyiciliğine en fazla iman edenler, o odakların en amansız muhalifi olduğu iddiasındakiler. Yaygın kullanım, olup biteni konuşmaktan, bazen de açık seçik olan pozisyonların utandırıcılığından kurtulmak için “büyük resmi” bahane olarak kullanmak. Herkesin gördüğünü önemsiz bir detay gibi sunup bilinemezliğin sağladığı boşluğa sığınmak.
Memlekette düpedüz bir yanlış, saklanma gereği duyulmayan bir baskı, tarifi zor bir tutarsızlık, daha ağır nitelemelere konu olabilecek kimsenin kolay savunamayacağı işler yapılıyor, sözler söyleniyor. Sonra birileri çıkıyor, bütün bunları “iyi olmadı”, “doğru değil”, “abartılı” gibi hafifleticiler eşliğinde veya başka birileri çıkıp sadece hakaretamiz sıfatlara gömerek, “ben size asıl meseleyi anlatayım” diyor. Bu “asıl meseleyi anlatma” enerjisi, yollarda çalışan iş makinelerini seyretme hevesi kadar yerli ve milli. Bir tarafında “Ergenekon komplosu”, diğer tarafında “küresel liberal saldırı” olması fark etmiyor; kurulmuş kuvvetli bir “oyun hikayesine” yerleşen vaka, bir anda anlamından, bağlamından kopmuş garip bir siluete dönüşüyor. Pek çok olayda ya da söylenen sözde, anlatılan “büyük hikayeye” – inandırıcı kanıtları olsun veya olmasın- bakarak, “tamam o zaman” denmesi isteniyor. Ekonomik krizin küresel saldırı, Cumartesi Annelerinin güvenlik sorunu, Cumhuriyet gazetesinin kale olup olmaması, yaşananla değil “aslında” olanlarla anlatılıyor.
Bir de miras meselesi var. İsimlerden, davalardan, atalardan kalmış tereke, herhangi bir mahkemenin çözemeyeceği karışık miras iddialarına konu oluyor. Bazı insanların ilk göbek biyolojik akrabalarını bile mirasından mahrum bırakma “yetkisi” olduğunu iddia edenler çıktığı gibi, politik pozisyonların haklılığını kan bağı ile açıklama gayretleri de görülüyor. Aslında basbayağı delilik alameti sayılabilecek bu yaklaşımlar en hafifinden yakışıksız, ayıp. Politik olarak kendinizi bir ismin sizce temsil ettiğine inandığınız çizgisine yakın buluyor olabilirsiniz ama ne bu dünyadaki, ne öbür dünyadaki hiçbir mahkemede, çocuklarına hakaret ve “layık evlat olup olmadığını belirleme” yetkisi de içeren bir vasiyetle size mirasını devrettiğini kanıtlayamazsınız. Bu konudaki iddialar ayıplanacak bir kusurdur belki ama ısrar, eğer tedavi gerektiren bir meczupluk ürünü değilse doğrudan dolandırıcılık girişimi sayılabilir. Amaca giden yollarla ilgili mezhebiniz geniş olabilir ama niye sorumluluğu kendiniz almayıp cevap hakkı olmayanların hiçbir noterde kaydı bulunmayan “vasiyetine” sığınıyorsunuz?
Bütün tartışmalarda ölüsüyle, dirisiyle şahıslar çok önemli. Ve artık kimse önüne yerleştirilmiş sıfatlardan bağımsız bir anlam ve önem taşımıyor. Ayrıca hemen herkes “ötekiler” için dikkatli bir sicil memuruna dönüşmüş ama çoğunluk fişlemeyi kendisi yapmayıp hazır paketler kullanıyor. Bir laf edilecekse önce suçlayacağı kişi için uygun ve istenen tribünden destek garantisi olan bir sıfat, sonra kendisi için uygun ve iddialı bir sıfat daha bulunuyor. Sonra ne olduğunun, ne söylendiğinin pek bir önemi yok. Genellikle gerekmiyor ama bu sıfat seçimlerini biraz daha güçlendirmek ihtiyacı duyulursa, ölü veya diri birileri şahit gösteriliyor: “Bilmem kim varsa öyledir, o yoksa böyledir” gibi. Bu hal, birkaç dilden alıntılar yapan için de, toplam yüz kelime ile konuşanlar için de farklı değil. İnsanlar ve durumlar için kullanılan sıfat sayısı iki elin parmaklarını geçmediği, en popülerleri de bir iki tane olduğu için herkesin anlaştığı bir dil kurulabiliyor: “Devlet aklı”, “YAE”, “Ergenekon”, “liboş”… Koca koca insanlar “aynen” ve “yani” diyerek saatlerce konuşabilen ergenler gibi tartışıyor.
Biraz önce yüklü bir ihaleyi bağlamış, yaptığı işle oran kabul etmez maaş veya ödemeyi cebine indirmiş biri, işinden olmuş, yeni bir işe girmesi yasaklanmış, anketörlük veya düzeltmenlik yaparak evinin kirasını ödemeye çalışan bir akademisyene “satılmış” diyor. Tam olarak ne satmış olduğunu ve karşılığında ne almış olabileceğini, kendisinin bunu söylemek karşılığında istihdam edildiğinin tartışılmaz bir hakikat olduğunu düşünmüyor bile. Birileri birilerini iktidarın yolunu açmakla suçlarken, iktidarın yolunda devam etmesinin parçası olmanın günahıyla, “zaten hep böyleydi” diyenler bir zamanlar başkaymış gibi yapmış olmanın ezikliğiyle yüzleşmek istemiyor. “Hainlik”, “ahmaklık” kavramları sanki aşıyla önlenebilir bir hastalık veya özel bir bağımlılıkmış gibi muamele görüyor. Bir zamanlar iktidara yakın olmanın kanıtı olarak Cemaatle ilişki kurmaktan bahsedilirken, şimdi iktidara karşı olmak Cemaatle ilişkinin kanıtı sayılıyor. Dolaylı destek, açık destekten daha affedilmez oluyor.
Son yılların hakim tartışma dili ve akıl yürütme biçimi konusundaki acayiplikler listesi daha da uzar ama sadece bunlardan temizlenmiş bir Cumhuriyet gazetesi tartışması bile daha anlaşılır hale geliyor. Cumhuriyet’in bazı okurları, bazı yazarları ve yöneticileri gazeteyi bir dava yayını olarak görüyor ve bir rota problemi algılıyor olabilirler. Ama Mustafa Kemal, İlhan Selçuk veya Uğur Mumcu’nun, gazetenin yönetimini almak için Cumhurbaşkanlığına müracaat ve yazarlarının yargılandığı davada tanık olmak konusunda izni tam olarak ne zaman ve nerede verdiği belirsiz. Bu meselelerin iki ayrı konu olduğu iddiası ise, Cumhuriyet gazetesi davası iddianamesinde yalanlanıyor ve misyon ahlaki zaafı örtmeye yetmiyor. Tamamen yayın çizgisi değişikliği üzerine bina edilen davayı savunmayıp “iddia doğru dava yanlış” demek yaşanan pratikle, kısa hikaye de anlatılan büyük resimle uyuşmuyor. İsimler ve siciller üzerinden olanı anlamaya çalışmak ise durumu anlamaya değil, pozisyona gerekçe bulmaya yarar.
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024