Mensur Akgün
Karadeniz hemen her zaman bir iç deniz olarak görüldü. 1484’de Kili ve Akkerman kalelerinin alınmasıyla Osmanlı İmparatorluğu burayı uzunca süre ‘haremi’ addetti, ticaret gemilerinin geçişine dahi izin vermedi. Fransa, İngiltere ve Avusturya’ya çok önceden diğer denizleri için vermiş olduğu ticaret yapma imtiyazını 1783 yılına kadar bu denizde kullandırmadı.
İlk değişim 1774’de Küçük Kaynarca Antlaşması’yla geldi. Bab-ı Ali’nin antlaşmanın 11’inci maddesiyle Rus gemilerine Boğazlarından geçiş serbestisi tanıması dengeleri bir ölçüde değiştirdi. Yine de Karadeniz 1774’den sonra da dışarıdan gelişlere, savaş gemisi geçişlerine kapalı kaldı.
1798 ve 1833’de imzalanan ittifak antlaşmaları gereği Rus savaş gemilerinin Akdeniz istikametine geçişine müsaade etti ama tersi yaşanmadı. Üstelik kapalılık prensibi 1809’da Çanakkale’de, 1829’da Edirne’de, 1841’de Londra’da, 1856’da Paris’te, 1871’de yine Londra’da, 1878’de Berlin’de imzalanan antlaşma ve sözleşmelerle teyit edildi.
Karadeniz ancak 1918’de imzalanan Mondros Ateşkesi Anlaşması ile savaş gemilerine, dolayısıyla da siyasi baskıya açıldı. 1936’da imzalanan Montrö Sözleşmesi’ne kadar da kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine, dolayısıyla da jeopolitik etkisine açık kaldı.
Montrö Sözleşmesi ile Karadeniz savaş gemilerinin geçişine ve kalışına getirilen süre, tonaj, silah sistemi ve tip sınırlamaları sayesinde hukuken olmasa da siyaseten tekrar bir iç deniz haline geldi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği Karadeniz’in bu vasfını daha da güçlendirmek, savunmasını Boğazlarda kuracağı ortak tesislerle gerçekleştirmek için teşebbüste bulundu.
Fakat Türkiye’nin ve Akdeniz’e hakim güçlerin itirazıyla karşılaşınca projesinden vazgeçti. Elindekini korumanın daha kolay ve iyi olacağını düşündü. Zaten Karadeniz’in tüm çevresini etkin kontrolü altına almış, 1955 itibarıyla da Varşova’da bir ortak savunma örgütü kurmuştu.
Soğuk Savaş sonrasında ise Karadeniz güvenliği daha çok tanker taşımacılığı anlamında sorun oldu. Rusya bir süre bölge jeopolitiğinden çok dağılmasının yarattığı sorunlarla uğraştı, iki Almanya’nın 1991’de resmen birleşmesi sırasında verilen sözlerle yetinmek zorunda kaldı. Kırım’da konuşlu donanmasının geleceği dışında Karadeniz jeopolitiğini pek fazla önemsemedi.
Ama bu arada NATO genişledi, Rusya’nın eski müttefiklerini, daha da önemlisi Sovyetler Birliği’nin bünyesindeki Baltık ülkelerini bünyesine kattı. 2008 yılında Karadeniz kıyısında, Bükreş’te düzenlediği zirvede de Ukrayna ve Gürcistan’a üyelik teklifinde bulundu.
NATO’nun bu cömert teklifi aynı yıl Gürcistan’a, AB’nin bir başka cömert teklifi de 2014’de de Ukrayna’ya müdahale getirdi. Moskova Batı’nın, bir yandan NATO, diğer yandan AB genişlemesine artık dur diyeceğini belli etti.
Eş zamanlı olarak da Karadeniz’in ne Ruslar, ne de başkaları tarafından bir iç deniz olarak görülemeyeceği ortaya çıktı. ABD ve İngiltere başta olmak üzere pek çok NATO ülkesi Karadeniz’de bayrak göstermek, Rusya’ya mesaj vermek, askeri varlığıyla bölgedeki müttefiklerine, özellikle de Ukrayna’ya siyasi destek vermek istedi.
Bu ülkelerin NATO’ya üyelik sürecini askıya aldığı halde sanki almamış gibi yapıldı, Karadeniz’e sokabilecekleri güç sınırlı olmasına rağmen sanki etki üretebilirmiş gibi davranarak güya stratejik muğlaklık yaratıldı. Oysa hiçbir şey muğlak değildi, her şey apaçık ortadaydı, stratejik muğlaklık denen şey kimsenin istemediği bir savaşın çıkmasına yol açabilirdi.
Neyse ki Rusya geçtiğimiz yılın sonlarına doğru kartlarını açık oynamaya karar verdi. Önce Ukrayna sınırına asker yığdı, 17 Aralık’ta da ortaya iki uzlaşma taslağı, daha doğrusu iki ilkeler bildirgesi koydu. NATO ve ABD ile ayrı ayrı konuşmak istediğini, NATO’nun daha fazla genişlemesine müsaade etmeyeceğini söyledi.
12 Ocak’ta NATO ile görüşmeler başlıyor. Amerika ile olan müzakereler ise başladı. Putin Biden’la son bir ay içinde iki kez görüştü. Belli ki statükoyu donduralım, tansiyonu düşürelim dedi. Şimdi bazı uzmanlar, etkili düşünce kuruluşlarında çalışanlar bu ihtimalden endişe duyuyor, stratejik muğlaklığın sürmesi gerektiğini söylüyor.
Haklı olup olmadıklarını kestirebilmek zor. Nihayetinde Ruslar da melek değil. Ancak stratejik körlükten mustarip oldukları kesin. Çünkü bir yandan Rusya’nın gücünü hafife alıyor, diğer yandan Neil Melvin’in RUSI’nin web sayfasında yer alan kısa analizinde olduğu gibi NATO üyesi Türkiye’nin Kafkaslardaki artan stratejik ağırlığından rahatsızlık duyuyorlar.
NATO’yu ve Türkiye’yi ayrı ayrı yerlere koymalarında son dönemde yaşadığımız sorunların etkisi yadsınamaz. İnsan haklarından demokrasi açığına pek çok sorunumuz karşımıza algı karmaşası olarak çıkıyor, dış politikadaki kimi zaruri, kimi keyfi dalgalanmalar da bu algıyı besleyip Türkiye’nin bölgesinde güçlenmesinden rahatsızlık duyulmasına yol açıyor.
Diğer yandan bu körlük sadece Türkiye’yi değil bölgenin güvenliğini, hatta dünya siyasetinin geleceğini de etkiliyor. Yanlış varsayımlar yanlış stratejilere, en azından strateji telkinlerine neden oluyor. Bunu değiştirmenin yolu ise öncelikle Türkiye’nin kendini değiştirmesinden, sonra da oynadığı rolü ve bulunduğu konumu, güvenliğine ilişkin beklentilerini anlatmasından, belki biraz da tarihi ve coğrafyayı hatırlatmasından geçiyor…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
11.05.2025
12.02.2025
29.01.2025
8.01.2025
25.12.2024
15.12.2024
27.11.2024
6.11.2024
20.10.2024