M.Şükrü HANİOĞLU
Türkiye'de çok partili yaşama geçiş sonrasında yapılan özgür seçimlerin büyük çoğunluğunun "kalkınmacı muhafazakârlık" çizgisini sürdüren partiler tarafından kazanılması, konuya konjonktürel değil yapısal açıdan yaklaşılmasını zorunlu kılmaktadır.
Böylesi bir değerlendirme, geniş kitlelerin oy verme davranışları nedeniyle eleştirilmesi veyahut "cahil toplulukların kandırıldıkları" ya da onların "evrensel değerleri umursamadıkları"nın varsayılmasından daha anlamlı tespitlere ulaşılmasını mümkün kılacaktır.
Yapısal bir analiz, "karizma" ve "liderlik" gibi seçim neticelerini etkileyen çok sayıda faktörün ötesine geçen, belirleyicilerin ortaya çıkarılmasını da mümkün kılacaktır.
Merkezde konumlanma
"Kalkınmacı muhafazakârlık"ın çarpıcı başarısı ve "egemen parti"ye evrilme potansiyelini güçlendirmesinin önde gelen nedenlerinden birisi iki aslî eksenini oluşturan "kalkınmacılık" ile "muhafazakârlık" arasındaki dengenin değişmesine karşılık "siyasal merkez"deki konumun muhafaza edilmesidir. Demokrat Parti'den Adalet ve Kalkınma Partisi'ne uzanan yetmiş yıllık süreçte, söz konusu hareketin "muhafazakârlık" boyutu güçlenmiştir, ancak bayrağı teslim alan son parti de sınırları zorlamasına karşın siyasal merkezde konuşlanan bir "kitle partisi" olma özelliğini sürdürmüştür.
Bu hususiyet gözönüne alındığında Türkiye'de siyasal merkezin ortadan kalktığı ya da aşırı biçimde daraldığı yolundaki tespitlerin doğru olmadıkları, en azından abartılı bir yaklaşımı dile getirdiklerini belirtmek yanlış olmaz. Türkiye'de son yıllarda gerçekleşen siyasal merkezin buharlaşması değil, kimlik siyaseti grupları ittifakına dönüşen "devletçi modernleşmecilik"in bu alanı büyük çapta terki neticesinde, onun paylaşımının sona ermesidir. Merkeze tek başına yerleşen "kalkınmacı muhafazakârlık" yirmi yıl öncesi ile kıyaslandığında daha güçlü bir muhafazakârlığı yansıtmaktadır; ama bu onun "merkez"de yer alma özelliğini ortadan kaldırmamaktadır.
Kimlik siyaseti
Merkezde konuşlanan "kalkınmacı muhafazakârlık," siyasetin özgürleşen kimlikler etrafında yapılması eğiliminin güçlenmesinden de en az etkilenen yapılanma olma özelliği taşımıştır. Bunun iki temel nedeni vardır. Bunlardan birincisi "kalkınmacı muhafazakârlık"ı destekleyen, onu doğal adresi olarak gören "kimlik"in toplumda ezici bir çoğunluğa sahip olmasıdır. İkincisi ise bu siyasal hareketin, "kitle partisi" olma özelliğini koruyarak diğer kimlikler ile iletişimi sürdürebilmesidir. Farklı dinî ve mezhepsel kimliklerle olan ilişkinin, değişik "açılım" çabalarına rağmen sınırlı kalmasına karşılık, "kalkınma"nın cazibesine kapılan ve "muhafazakârlık" ortak paydasında birleşen farklı etnik kimlikler bu harekete destek vermişlerdir.
"Devletçi modernleşmecilik"in, muhafazakârlığı "Sünnî hegemonyası" ve "yaşam tarzı tehdidi" olarak gören biri mezhepsel diğeri dışlayıcı sekülarist iki kimliğin ittifakına dönüştüğü, etnik ve diğer kimlik duvarlarını "devletçilik" ve "yaşam tarzı modernliği" tezleri aracılığıyla aşamadığı bir ortamda söz konusu desteğin önemi ortadadır.
Bu destek kalkınmacı muhafazakârlığın "kitle partisi" olma özelliğini kesintisiz biçimde sürdürmesi ve ülkenin her yerinde varolmasını mümkün kılmıştır. "Devletçi modernleşmecilik"in Fırat'ın doğusuna geçemediği, bozkırda mezhepsel ve sekülarist kimlik adalarına sıkıştığı, sahillerde ise yaşam tarzı savunucularının desteği ile yetinmek zorunda kaldığı siyaset sahnesinde bu avantajın ne derece önemli olduğu âşikârdır.
Kalkınmanın somutluğu
Kalkınmacı muhafazakârlığın başarısının bir diğer temel nedeni ise iki aslî bileşeninden birisinin "somut" niteliğidir. Devletçi modernleşmeciliğin fazlasıyla soyut ve "Cumhuriyet," "Aydınlanma" benzeri "değerler" üzerinden vaat ettiği "çağdaşlaşma" ile "terakki" kalkınmacı muhafazakârlık tarafından barajlar, köprüler, yollar, hava alanları, tüp geçitler ve gelişmiş teknoloji kullanımı aracılığıyla inşa edilmektedir.
"Kalkınma"nın somutluğu, ona, tekil ve yaşam tarzı temelli modernlik vurgusu güçlü siyaset yaklaşımı karşısında ciddî bir öncelik kazandırmaktadır. Devletçi modernliğin, süreç içinde, böylesi projelere, Boğaziçi Köprüsü örneğinde görüldüğü gibi, karşı çıkması ve "kalkınma karşıtı" bir çizgiye savrulması bu alanda sağlanan avantajı daha da pekiştirmiştir. Devletçi modernlik, kendisini yeniden üreterek "otarşi savunusu"na evrilen bu anlamsız çizgiden geri dönmeye çalışmış, ama gösterdiği tüm çabaya karşılık üzerine yapışan "kalkınma karşıtlığı" yaftasından kurtulamamıştır.
Muhafazakâr modernlik
Kalkınmacı muhafazakârlığın siyaset üzerinde tesis ettiği egemenliğin bir diğer belirleyicisi de bu yaklaşımın modernleşme ile anlamlı bir bağdaştırma yaratabilmesidir. Kalkınmacı muhafazakârlık resmî ideolojinin "tekil" modernlik yorumuna sadece güçlü bir teknolojik gelişme yaklaşımı ile cevap vermemiş, bunun yanı sıra "modernlikler"in varlığını savunarak hem daha çoğulcu bir çizgiyi sahiplenmiş hem de toplumsal değerlerle modernliği bağdaştırmıştır.
Eisenstadt ve Jager benzeri modernlik kuramcılarının da vurguladıkları gibi "Aydınlanmanın tekil, karmaşıklık ile yansıtıcılığın basitlik ve geleneğin yerine geçtiği modernliğinin" çoğul ya da "alternatif" modernliklere dönüşmesinin üzerinden uzunca bir süre geçmiştir.
Dolayısıyla, kalkınmacı muhafazakârlık, bir asır öncesinin tekil modernlik tasavvurunu kutsayarak, bunu yaşam tarzı üzerinden üretmekte ısrarcı olan devletçi modernleşmecilik ile kıyaslandığında çok daha "modern" bir yaklaşımı benimsemiştir. Toplumun değerleriyle barışık, çoğulcu bir modernliği savunmanın, siyasal alanda, onlarla kavga eden, "dindarlık" ile "modernliğin" asla bağdaştırılamayacağını iddia eden yaklaşıma nasıl bir üstünlük sağlayacağı ortadadır. Türkiye örneği bu alanda verilebilecek en çarpıcı örneklerden birisidir.
Bu açılardan değerlendirildiğinde kalkınmacı muhafazakârlığın siyasete egemen olması, "bir seçim daha kazanması"nın yapısal nedenlere dayandığını ifade edebilmek mümkündür. Bu şüphesiz "karizma," "liderlik," "parti örgütlenmesi" benzeri etmenlerin bu alanda rol oynamadığı anlamına gelmez. Ancak süreç içinde egemen partiye dönüşme eğilimi kazanan kalkınmacı muhafazakârlık siyasetinin başarısının yayıldığı zaman diliminin genişliği yapısal nedenlerin daha etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Siyasetimiz tahlil edilirken bu yapısal belirleyicilerin gözönüne alınmasının, "cahil kitlelerin bilinçsizliği," "aydınlanma karşıtlığı" benzeri usandırıcı klişelerin tekrarından daha açıklayıcı olacağı ortadadır. Bunun yanı sıra "kalkınmacı muhafazakârlık"ın başarısında ona karşıt yaklaşımların ve bilhassa karşı kutup olan "devletçi modernlik"in yaşadığı tıkanma da önemli rol oynamaktadır. Bu yaklaşımın süregelen başarısızlığı da benzer şekilde yapısal nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu ise şüphesiz ayrı bir yazı konusudur.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018