Münir AKTOLGA
-20.YÜZYIL’ DAN 21.YÜZYIL’A KÜRESEL PARADİGMA DEĞİŞİMİ VE “STRATEJİK ZİHNİYET”İN EVRİMİ-
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ:NEYİ TARTIŞIYORUZ, İŞİN ÖZÜ NEDİR?. 2
“STRATEJİ” NEDİR, TARİHSEL OLARAK SAHİP OLUNAN BİR “STRATEJİK ZİHNİYET”İN ANLAMI NEDİR?. 9
ALLAH OSMANLI’YA, “YÜRÜ YA KULUM” DİYORdu!.21
OSMANLI’NIN TARİHSEL DEVRİM GÜCÜ KİMLERDEN OLUŞUYORDU.. 23
İSTANBUL’UN FETHİ VE OSMANLI-BİZANS ETKİLEŞMESİ..26
BU SİSTEM NASIL BİR SİSTEMDİR, “STRATEJİK ZİHNİYETİMİZİN” EVRİMİNE DEVAM!.29
YAPI VE VAROLUŞ İNSTANZI-KİMLİK..33
“STRATEJİK ZİHNİYETİMİZİN” EVRİMİ AÇISINDAN “BATILILAŞMA” SÜRECİ!.35
“STRATEJİK ZİHNİYETİMİZİN” EVRİMİ VE CUMHURİYET..36
TEKRAR DAVUTOĞLU, KÜRESEL DİNAMİKLER VE “STRATEJİK DERİNLİĞİMİZ”!.37
DIŞ DİNAMİK-İÇ DİNAMİK MESELESİ, “STRATEJİK DERİNLİĞİMİZ”-”STRATEJİK ZİHNİYETİMİZ!..44
“STRATEJİK DERİNLİĞİMİZİN” DERİNLİĞİ!..46
PEKİ O ZAMAN NE YAPMAK LAZIM?..48
ÖNSÖZ
Bir süredir Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” adlı kitabıyla boğuşuyorum! Elimdeki okuduğum kitabı bir görseniz, neredeyse altını çizmedik, kenarına not düşmedik sayfası kalmadı!
Sonunda bu çalışma çıktı ortaya..Ama öyle görünüyor ki, sadece bir kitap eleştirisi olmadı bu, onun çok ötesine geçtiğimizi sanıyorum! Konu o kadar geniş ve kapsamlı ki, çalışma boyunca Türkiye toplumunun tarihsel gelişme süreciyle ilgili daha önce yaptığım bütün diğer çalışmaların neredeyse bir özetini yapmak zorunda kaldım!. Çünkü, “stratejik derinlik” kavramını ele alırken tarihsel olarak belirli bir coğrafyaya yayılan maddi varoluş diyalektiğimizin derinliklerine inmek, “stratejik zihniyetimizin” oluşumunu ve evrimini ele alırken de dünkü ve bugünkü maddi varoluş diyalektiğimizle dünyayı kavrayışımız arasındaki ilişkiyi-farkı ortaya koyabilmek gerekiyordu..
Bu çalışmaya ilişkin bir diğer nokta da şu: Denebilir ki, Kitap -“Stratejik Derinlik”- aşağı yukarı AK Parti iktidarıyla yaşıt; yani kitapta yer alan görüşler yeni değil. Peki neden daha önce değil de ancak şimdi eleştiri konusu yapıyorsun bunları?
Hemen şunu söyleyeyim; bu, bir gazete ya da dergi için yapılan, ısmarlama, herhangibir kitap eleştirisi çalışması değil! Ya da ne bileyim, bir akademik çalışma falan da değil!. Hani, Davutoğlu şimdi Başbakan oldu ya, bu nedenle, kitap da yeniden gündeme geldi, “ben de artık birşeyler yazayım” diyerek de oturmadım çalışmanın başına!..
Herşeyden önce, çalışma süresince Davutoğlu’ndan çok şeyler öğrendiğimi itiraf etmeliyim!..Çünkü, Davutoğlu’nun kitabı-“Stratejik Derinlik”-öyle rasgele bir kitap olmadığı gibi, Davutoğlu’nun kendisi de zaten tesadüfen Erdoğan tarafından başbakan atanan birisi değil!. Bir kere, 20.Yüzyıl’ın uluslararası ilişkiler sistemini-bu zeminde gelişen politikayı-denge politikalarını-falan çok iyi biliyor o!. Ayrıca çok iyi de bir akademisyen..
Bunun dışında şunu da söylemem gerekir ki, eğer bu kitapta yazılanlar- söylenilenler geride kalan yüzyılın gerçekleri ışığında-20.Yüzyıl paradigmasının geçerli olduğu koşullarda-söyleniyor-yazılıyor olsalardı eminim ki bunlar o zaman çok daha etkili olabilir, belki bu durumda Davutoğlu da “emperyalizme karşı milli mücadele“ anlayışı içinde el üstünde tutulan bir lider konumuna gelebilirdi!..Ne var ki, olaya bugün bulunduğumuz noktadan (21.Yüzyıl gerçekleri açısından) bakınca malesef onu ancak AK Parti’nin evrimi sürecine ilk on yılın sonundan itibaren adım adım damgasını vurmaya başlayan yarı hayalci-nostaljik, yarı ideolojik bir duruşun temsilcisi olarak görebiliyoruz!..
AK Parti ve Türkiye açısından o ilk on yıl, küreselleşme dinamiklerinin de itmesiyle tamamen doğal bir şekilde, “eskinin” içinden “yeninin” çıkmaya başladığı bir süreçti. Ben, bunun, Türkiye toplumunun tarihsel gelişim diyalektiğine uygun birşekilde “tereyağından kıl çeker gibi” sessizce gelişen bir burjuva devrimi süreci olduğunu söyleyerek, onu daha ilk günlerden itibaren destekledim.
Ancak tabi toplum sözkonusu olduğu zaman doğum olayı öyle hemen bir anda olup biten birşey olmuyor!. İnişli çıkışlı bir süreç bu. Alın bir Fransız Devrimini; Almanya’da, hatta İngiltere’de burjuva devrimlerinin gelişme sürecini, bunlara bir bakın!..Yüzyıllara yayılmış süreçler bunlar. Yani öyle iktidarın burjuvazi tarafından alınmasıyla falan bitmiyor iş!. Bazan geri dönüşler de oluyor!. “Devrim” ve “karşı devrim” süreçleri uzun yıllar içiçe bir gelişme izliyorlar. Sonucu da, herzaman (bizim “devrim” deyince bundan anladığımız şekilde!!.) “bir sınıfın diğerini yok etmesi” olayı falan belirlemiyor!!. Devrim, çoğu yerde, (burjuvazinin feodalleri-bazen satın alıp sistemin içine entegre etmesi esasına dayanan) bir tür “uzlaşmayla” neticeleniyor!..Bizde tabi, Batı’daki gibi öyle karşı tarafta duran bir feodal sınıf falan yok, onun yerini alan (şimdilerde iktidarı elinden alınmış) bir Devlet sınıfı var; bu nedenle, bakalım bizde nasıl sonuçlanacak bu süreç!!.Sayın Erdoğan’ın, “danışmanlarının” tavsiyelerine uyarak (“paralellere” karşı “ittifak” arayışı içinde) şu son zamanlarda 1938’e kadar olan sürece sahip çıkmasına falan bakarsanız, işin nereye varacağı bizde de henüz daha belli değil!.
Dünyanın her yerinde, özellikle devrimin yükselme dönemlerinde, bazan kendine-kendi nefsine karşı olan aşırı güven duygusu ideolojik sapmalara neden olabiliyor. Bu durumda amacın, önündeki üzümü yemek olduğu unutularak, “illa da illa” bağcıyı dövme duygusu öne çıkıyor!! Ya da, yaşanılan dönemin paradigmasına uygun bir şekilde ideoloji ihracı süreci gündeme gelebiliyor!..Bütün bunları Batı’daki örneklerde daha önce hep gördük!..
Şu son zamanlarda AK Parti’nin rotasında da buna benzer gel-gitlerin oluşmaya başladığını görüyoruz!. Ben bunu, daha ilk işaretleri oluşmaya başladığı andan itibaren farkederek olayın daha o zamanlar altını çizmeye çalıştım!. Bunun “ideolojik bir virüs” olduğunu söyleyerek, kendine karşı olan aşırı güven duygusunun, eğer önü alınmazsa, bilişsel kimliğin yerine göz dikebileceğini anlatmaya çalıştım hep! Ama tabi “güç” meselesi bu, öyle söylemeyle falan olmuyor! Süreç, yükselmeye başlayan bir sınıfın-Anadolu burjuvazisinin-kendi nefsiyle-egosuyla-gelişme diyalektiğine bağlı olarak ortaya çıktığı için, öyle kolay kolay bunun önüne durulamıyor (çünkü, toplumsal düzeyde bir tür ergenlik dönemi rahatsızlıkları bunlar!). Sonunda, iş bugün öyle bir noktaya geldi ki, bu süreç, “tencere yuvarlanır kapağını bulur” misali, Davutoğlu’nun akademik bir çalışma olarak ürettiği teorik çerçeveye sahip çıkarak cup diye onun içine oturmaya başladı!.
Bu değişimi en açık bir şekilde Erdoğan’ın gelişiminde görebilirsiniz. Neredeyse, adım adım başlangıçtaki Erdoğan gitti, onun yerine (bir takım kerameti kendinden menkul danışmanların ve köşe yazarlarının da yönlendirmesiyle) Davutoğlu’nun ideolojik çerçevesini çizdiği duruşu hayata geçirmeye çalışan başka bir Erdoğan geldi!..
Bunu, gene her zaman kullandığımız o doğum metaforuyla şöyle açıklamaya çalışalım: Tam o kabuklar kırılıpta civcivin doğumu gerçekleşirken (devrimci dalganın gücü ideolojik takıntılar nedeniyle eşiği aşmaya yetmediği için, ve de tabi, süreç bilinçdışı bir şekilde geliştiği için) olay birden yörüngesinden sapmaya, eskinin içinde kalarak onu “restore etmeye” yöneldi!. Daha önce, “yeni” ile “eski” arasına niteliksel bir çizgi çekilmeye çalışılırken, bir de baktık olay, “nasıl olsa artık bizim elimizde” denilerek, varolan eski yapıya- Devlete- sahip çıkmaya, “stratejik derinliğimizle” allayıp pullayarak, “stratejik bir zihniyetle” onu “restore” etmeye- çağa uygun hale getirmeye yöneldi!. Son iki yüz yılda yaşanılan süreç eleştirilirken, bunun topyekün bir yok sayma anlamına gelemeyeceği, buradaki “inkarın” diyalektik anlamda bir inkar olması gerektiği anlaşılamadı..”Yeni Türkiye’nin”, ancak, eskiden beri varolan sistemin içindeki birbiriyle çelişkili iki kültürel yapının çatışması sonucunda ortaya çıkabilecek bir sentez olacağı gerçeği yeterince anlaşılamadı. Farklılıkların bir zenginlik olduğu, Türkiye toplumunun Doğu-Batı etkileşmesinin bir sentezi olarak kendini yeniden üretmekte olduğu gerçeği, bir anda, “eskiyi restore etmeye”, böylece yüz yıl önce bırakılan yerden sil baştan yeniden başlamaya dönüştü!.
Evet, devrim bir yol ayırımına geliyordu. Bir yanda, içinde bulunulan küresel dünyanın yeni paradigması, buna uygun bir gelişme diyalektiği, diğer yanda ise, 20.yüzyılın “yükselen” bir kapitalist ülkesinin önüne çıkan yol-ve fırsatlar anlayışı!.. Sistemin bütün yapısal sorunlarını, “cari açık” sorununu, “enerji sorununu” falan da birlikte düşünürseniz, Davutoğlu’nun kitabında sunduğu çerçeve-“atalarımızdan bize miras kalan” “stratejik derinliğimiz” anlayışı- Anadolu burjuvalarına çok çekici geliyordu! Öyle ya, bir yanda, bilgi üretimine dayanan, ama doğru dürüst bir eğitim sistemimiz olmadığı için daha nasıl olacağı bile pek bilinmeyen bir süreç vardı, öte yanda ise, Davutoğlu’nun deyimiyle “jeopolitik”-“jeokültürel”-“jeoekonomik” olanaklar falan derken burnumuzun dibindeki Ortadoğu hazineleri!..E, “buralar zaten bize ait değil miydi zamanında”!?..”Osmanlıyı bölerek bizim elimizden zorla alınmamışmıydı buralar”!?..”Madem ki şimdi şartlar değişmeye başlamıştı, o zaman niye tekrar bu mirasa-buralardaki doğal kaynaklara falan da- sahip çıkmayacaktık ki”!!.İşte yavaş yavaş bu mantık öne çıkmaya başladı! Ne diyelim, haydi hayırlısı!..
Çok ilginç bir durum! Aslında, AK Parti’nin o ilk on yılında katedilen mesafeyle Türkiye gerçekten de Davutoğlu’nun bahsettiği “stratejik derinliğimizi” 21.Yüzyıl yöntemleriyle yeniden keşfetme-ve de fethetme- yönünde çok önemli mesafeler katederek ilerliyordu!. Yeni tipten bir “stratejik zihniyetle” -21.Yüzyıl paradigmasına uygun bir vizyonla-etrafına adeta ışık saçan bir Türkiye çıkmıştı ortaya!. Türkiye, Ortadoğu’dan Kafkaslara, ve daha ötelere kadar gelişmekte olan bütün ülkelere bir “model ülke” olarak gösterilmeye başlanıyordu. Bunun da ötesinde, sıradan insanlar olaya bu gözle bakmaya başlamışlardı. Yani, hayatın gerçekleri ve 21.Yüzyıl’ın dinamikleri zaten Türkiye’yi alıp bir yere koyma yönünde gelişiyordu.
İşte, ideolojik virüs tam bu noktada girmeye başladı devreye!.Öyle ki, o andan itibaren artık olanları-yapılanları hep kendi nefsine maletmeye, “vay anasına ben ne imişim” demeye başlıyorsun; ve de buna bağlı olarak hapı yutuyorsun tabi!..Bizim başımıza gelenler de buna benziyor galiba!..Ama, karamsar olmaya gerek yok..hele şu yazıyı sonuna kadar bir okuyun bakalım, siz de aynı kanıda olacak mısınız!..
GİRİŞ:NEYİ TARTIŞIYORUZ, İŞİN ÖZÜ NEDİR?
Bu konuda daha önce yazdığım bir makaleye[1] şöyle başlamışız:
".. 2014 yılı, birinci dünya savaşının yüzüncü yıldönümü. Bugün Ortadoğu'da yaşamakta olduğumuz bütün sorunlar bu savaşın neticeleri. Bu savaşın sonucunda hepsi de Osmanlı toprağı olan ve belli bir uyum içinde bir arada bulunan kavimlerden birer ulus devlet yaratılarak bölge paramparça edildi. Her bir parça bir Avrupalı büyük devletin nüfuz alanı olarak paylaşıldı..”[2]
Gene aynı makalede Davutoğlu’ndan yaptığımız alıntı ise şöyle devam ediyordu: ''Bundan bir kaç sene önceydi, Yüce Meclisimize bizim politikalarımız dolayısıyla bir gensoru verilmişti ya da bir bütçe görüşmesiydi. Anamuhalefet partisi milletvekillerinden, ismini zikretmeyeyim, birisi kalktı ve benim Kudüs'le ilgili bir ifadem üzerine 'Niçin Kudüs'le bu kadar ilgileniyoruz, neden Araplarla, İsraillerin arasına giriyoruz, neden Kudüs'ü bu kadar öne çıkarıyorsunuz, risk alıyorsunuz?' dedi. Hala hatırımdadır. Şimdi ona verdiğim cevabı bir kez daha burada zikrediyorum. Kudüs'ün son özgürlük dönemi bizim dönemimizdir. Kudüs bize Hazreti Ömer'in emanetidir. Kudüs bize Yavuz Sultan Selim'in, Kanuni Sultan Süleyman'ın emanetidir. Kudüs bize son Osmanlı askerinin emanetidir. Herkes unutsa Kudüs bizim davamızdır, bizim davamız olmaya ebediyen devam edecektir. Kimse bir Türk'e dönüp de 'Kudüs senin davan değildir' diyemez..''
Davutoğlu kitabında, Kudüs’ün yanına Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya ve Kafkaslar’a kadar olan Osmanlı’nın hinterlandı-arka bahçesi- diğer bölgeleri de katarak Kudüs için söylediklerini bütün bu alanlar için de tekrarlıyor. Yani, demek istiyor ki, bu bölgeler, bu bölgelerde yaşayan halklar hep bize ata yadigarıdır. Buralar için biz bir dış faktör-dış dinamik unsuru değiliz (bu nokta çok önemli, bu konuya daha sonra tekrar döneceğiz). Bütün bu coğrafyada belirli bir tarihi hep birlikte yaşadık. Varoluşumuzun “stratejik derinliğini” birlikte oluşturduk. Bizi birarada tutan “stratejik zihniyetimiz” de bu zemin üzerinde ortaya çıktı..
Sonra, Birinci Dünya Savaşıyla birlikte bu “birliğimiz” dış güçler-batılı emperyalist ülkeler-tarafından parçalandı. Arkadan gelen İkinci Dünya Savaşı ve onu takip eden Soğuk Savaş dönemi boyunca da belirli bir statüko içinde kalarak bize biçilen yerde yaşamı devam ettirme mücadelesi vermek zorunda kaldık. Ama şimdi durum değişmiştir. Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasının yerini alan çok kutuplu yeni bir dünya bize tekrar eski “stratejik derinliğimizi” hatırlatıyor. Ruhumuzun derinliklerinde hiç kaybolmadan yaşayan “stratejik zihniyetimiz”, etrafındaki kabukları parçalayarak bize yeni ufuklar açmaya başlıyor!..
Olay bu! Davutoğlu’nun kitabında işlediği dünya görüşü bu!.. Aslında herşey çok açık sanıyorum!.Aynı bakış açısını sayın Erdoğan da dile getiriyor her fırsatta..
Peki sonuç ne?Tamam, Birinci Dünya Savaşı Osmanlı gerçeğini ortadan kaldırdı. Onun yerine bizde batılı normlara uygun bir Osmanlı Cumhuriyeti kurulurken, öteki parçalarda da tarih sahnesine gene buna benzer oluşumlar ortaya çıktı-çıkarıldı. Bütün bunlar açık, hepsi objektif, yaşanılmış birer vakıa bunların!.Bu durumda, aradan yüz yıl geçtikten sonra neyi tartışıyoruz biz şimdi? “Strateji”, belirli bir hedefe ulaşmak için gerekli olan yol ve yöntemlere işaret ediyorsa eğer (ki öyledir), ulaşmak istediğimiz o hedef nedir bizim şimdi?
Yüz yıldan fazla bir süre dünyadan kopuk bir şekilde yaşamak zorunda kalmışsın sen, kendi kabuklarının içinde yaşanılan zorunlu bir kış uykusu süreci bu. Bu arada köprülerin altından çok sular akmış tabi, dünya çok değişmiş. 20.yüzyılın “uluslararası sistemi”nin yanı sıra “küreselleşme” adı altında ulusal sınırların ötesine taşan başka bir dünya daha doğmaya başlamış. Ama sen, uykudan uyanır uyanmaz, daha uyku sersemliğini bile üzerinden atmadan hemen gene o eski kadim kimliğine-bununla birlikte oluşan ve ruhunun derinliklerinde yatan “stratejik zihniyetine”- sarılarak 20.yüzyıl kalıntısı bir ulus devlet anlayışıyla kaldığın yerden itibaren tekrar eski yola devam etmeye çalışıyorsun!. Bu arada, mal bulmuş Mağribi gibi sarıldığın o antika kimlik anlayışlarının artık o eski dünyanın içinde kaldığının farkında bile değilsin! Yeni bir dünyada ilerleyebilmek için 21.yüzyıl paradigmasına uygun yeni stratejik derinliklere-stratejik zihniyetlere ihtiyaç olduğunu anlayamıyorsun henüz. Seni 20.yüzyıl statükosunun içine hapseden parçalamaya çalıştığın o kabukların gözle görülemeyen yanlarının kendi bilincine kadar uzandığını göremiyorsun!. Bu yüzden de birisi çıkıpta sana “stratejik derinliğimizin derinliğinden” bahsedince, 21.yüzyılın bu yeni yollarında yürüyebilmek için yeni bir stratejik zihniyete ihtiyaç olduğunu söyleyince, 20.yüzyıla özgü “güç formüllerinin” artık yetersiz olduğunu ortaya koyunca bunlar sana pek fazla birşey ifade etmiyor!.. Neden mi?
Evet, bugün biz öyle hemen bir kalemde, “bütün bunlar objektif gerçeklikler, olmuş bitmiş şeyler” deyip çıkıyoruz işin içinden, ama, çoğumuz için durum bu kadar basit ve açık değil!. Yani, son yüz yılda yaşanılanlar henüz daha çoğumuzun kafasında muhasebesi yapılarak bir yana konulmuş tarihsel gerçekler durumunda değil!. İşlenmemiş, hatta hiç dokunulmamış, hesabı görülmemiş travmatik olaylar bunlar!.
Bütün o “batılılaşma” süreci boyunca yaşanılanları bir düşünün!. O ittihatçıları, daha sonra da Kemalist cumhuriyet dönemini.. Bütün bu süreç boyunca bastırılan o duyguları, yok sayılan o kültürel kimlikleri düşünün!. Kafalarının bir tarafında halâ, savaşı kaybederek parçalanmış bir imparatorluğun mirasçıları oldukları “gerçeğini” muhafaza eden insanları getirin gözünüzün önüne..Bunlara bir de, bütün bu ruhsal durumların bugün yükselen bir sınıf olan Anadolu burjuvalarının ruh haline uygun geldikleri için güncellendiğini, aktüel hale getirildiğini ilave edin!..O zaman bir Davutoğlu’nun neyi temsil ettiğini, “restorasyon” derken ne demek istediğini, bir Abdülhamid’den , ya da Necip Fazıl’dan bahsederken ses tonunun neden değiştiğini, ruhunun derinliklerinden gelen bu duygusal tepkinin nedenlerini daha iyi anlayacaksınız. Bir yanıyla aslında toplumsal bir travma bu. Ama diğer yanıyla da, bu halkın çoğunluğunun tarihin derinliklerinde kaybolan kimliğini yeniden keşfe yönelik (reaksiyonla birlikte ortaya çıkan) bir tür kendi kendine toplumsal psikoterapi olayı!.Unutmayın, şimdiye kadar ikinci sınıf insan muamelesi görmüş bu insanlar şimdi daha yeni soruyorlar-sorabiliyorlar- kendilerine, “ne oldu, nasıl oldu da başımıza bunlar geldi bizim” diye! Tarihle-yaşanılanlarla, bunların sonuçlarıyla daha yeni yeni hesaplaşmaya, silkinip toparlanmaya, kendine gelmeye çalışıyor bu insanlar!
Davutoğlu’nun çözüm önerisi ortada: Tek çözüm yolunun “restorasyon” olduğunu söylüyor o. Bundan böyle bütün politikaların hedefinin kaybolan o şanlı geçmişimizi bir şekilde bize iade edecek bir "Restorasyona” yönelik olması gerektiğini söylüyor. Hiç kaybolmayan o “stratejik zihniyetimizin” bize gösterdiği yolda ilerleyerek “stratejik derinliğimize” uygun ata yadigarı bir zemini yeniden ihya edebileceğimizi-etmemiz gerektiğini- o kadim ruhu bugünün gerçekliğinde bir “Yeni Türkiye” anlayışıyla birleştirerek maddi bir zemine kavuşturmamız gerektiğini söylüyor![3].
İşte tam bu noktada ben de diyorum ki, tamam, bugünkü durumun nedeni gerçekten de o “paylaşım savaşı” ve daha sonra da onu takip eden dönemin yarattığı statükodur!.. Evet doğru, tarihsel evrim süreci saptırılmış bir toplumuz biz..yani, bir toplum mühendisliği anlayışıyla akan suyun yatağı değiştirilmiş bu topraklarda, burası açık!.Bu nedenle, suyun akışının tekrar kendi-eski yatağına döndürülmesi anlamında toplumsal bir restorasyon sürecine ihtiyacımız var, bu noktada Davutoğlu'yla aynı görüşteyiz; ama o kadar!..Bu noktadan sonra yollarımız ayrılıyor! Çünkü, bana göre yeniden doğuş eskinin restore edilmiş şekli değildir!! Evet, yeni, eskiye sahip çıkarak onu “inkar” ederken onun içinden çıkar gelir; bu anlamda da onun kendi kendini üretmesinin sonucu olur, bu doğru. Ama, bu haliyle o, hiçbir şekilde, eskinin restore edilerek “modernleştirilmiş” şekli olmaz; onun diyalektik anlamda inkârı-devamı olur. Bunu, toprağa düşen bir tohumun hikâyesiyle kıyaslarsak eğer; “eski”, toprağa düşen o tohumsa, “yeni” de o tohumun diyalektik anlamda inkârı-devamı olan bitkinin, gene diyalektik anlamda inkârı-devamı olan meyvadır-ya da yeni tohumdur[4]..Yoksa, bir zamanlar toplum mühendisi İttihatçıların yaptıkları gibi, eski “devleti kurtarmak için” onu allayıp pullayıp “restore ederek” “Yeni Türkiye” falan yaratılamaz!!
Irmağın akışını tekrar eski yatağına kavuşturduğunuz andan itibaren daha ileriye doğru gelişme, ilerleme paradigması eğer içinde yaşanılan yüzyılın- 21.yüzyılın- dinamikleriyle yoğrularak yaratılamazsa o zaman bu yol bizi kaçınılmaz olarak tekrar 20.yüzyıl'ın “uluslararası sisteminin” içine hapseder! Çünkü, bir ülkenin aktüel “stratejik zihniyetini” belirleyen sadece onun geçmişte yer aldığı kadim ilişkiler, ya da “uluslararası sistem “ içinde oluşan “zaman ve mekan derinliği” anlayışı olamaz. İçinde yaşanılan maddi koşulların değişimiyle birlikte ortaya çıkan yeni paradigmalar yeni “stratejik derinliklerin”- “stratejik zihniyetlerin” oluşumuna da neden olurlar. Bu açıdan, bugün halâ geçmişe ilişkin o hayali-sanal zeminde durarak, olayları ve süreçleri geriye doğru hareket ettirerek çözemezsiniz artık problemi!. 20.yüzyıl'ın güçler dengesiyle oluşan statükoyu (bugün artık "yükselen bir güç" olsanız da) gene bir 20. yüzyıl gücü olarak eski durumu ihya edecek şekilde-geriye yönelik bir şekilde- çözemezsiniz!.
Çünkü artık başka bir dünya var ortada!..
Eskiden, sadece ulus devletler gerçeğinin-bunların arasındaki ilişki ve çelişkilerin-belirlediği bir dünya vardı ortada. Kapitalizmin Gelişmesinin Eşit Oranda Olmaması Kanununa uygun olarak güçlenen ulus devletlerin dünya pazarlarında daha çok pay kapmak için varolan statükoyu temsil edenlerle savaştıkları bir dünya vardı; ama şimdi artık işler değişti, yok artık şimdi böyle bir dünya!. Eskiden paylaşım savaşları sermaye+ulus devlet gücüyle yürütülüyordu. Şimdi ise bu itttifak yok artık ortada!.Sermaye, ulus devlet kabuğunu kırarak, tıpkı kendi ördüğü kozasından çıkıp giden o kelebek gibi dünyanın dört bir yanına uçup gitmeye başladı!.Ulus devletler arasındaki çatışmalar sizi aldatmasın sakın!. Bunlar, eski dünyanın güçleri olarak, kendi varoluş koşullarını kurtarmak- iyileştirmek için didişip duruyorlar o kadar; ama artık treni kaçırdı hepsi de!..Bugünün paylaşım mücadelesi-buna artık dünya pazarlarında daha fazla yer kapma mücadelesi diyelim- ulus devlet gücünü arkana alarak girişilecek savaşlarla yapılmıyor! Daha iyi kalitede malı daha ucuza üreterek-rekabetle yapılıyor!. Bunun için de arkanda güçlü bir devlet aygıtına, onun topuna tüfeğine ihtiyaç yok!. Bilgi üretmeye, ürettiğin bu bilgileri üretim faaliyetinde kullanabilmeye ihtiyaç var!..Bu nedenle, gücünüzü eski dünya zemininde verilecek "anti emperyalizmle" karışık bir hegemonya-nüfuz mücadelesine harcamayın!!. Tamam, “emperyalistlerin yarattığı sonuçlara karşı” duyulan tepki haklı bir tepkidir, bunu dile getirmek de bizim görevimiz olmalıdır, bu doğru, ama o kadar..Ancak, bugün sadece bu türden tepki ve reaksiyonlarla problemi çözebileceğimizi, kaybolan o “şanlı geçmişi” sadece bu türden 20.yüzyıl rüyaları görerek geri getirebileceğimizi düşünürsek yanılırız!.
Şimdi artık “stratejik zihniyetimizi” 21.yüzyıl paradigmasına göre yeniden üretebilmemiz, bütün gücümüzü üretici güçleri geliştirmeye vermemiz gerekiyor; “stratejik derinliğimize” dayalı ilişkilerimizi bu türden bir zeminde başka bir düzeyde geliştirmeye çalışmamız gerekiyor!.İşte size “stratejik derinliğimizin derinliği”! Hele bu yola bir yoğunlaşın, bakın o zaman göreceksiniz, eski dünyayı ayakta tutan o statüko kabukları nasıl parçalanıyorlar, toplarla tüfeklerle parçalamaya gücünüzün yetmeyeceği o kabuklar nasıl parçalanıyorlar!.
Soruyorum ben şimdi, var mı bu alanda önünüzde bir engel bugün, hadi cevap verin; siz daha iyi kalitede malları daha ucuza üretiyorsunuz da buna rağmen pazar payınızı geliştirmenize engel mi oluyorlar!! İşte mesele burada!..Hangi emperyalizm engelliyor sizi bugün üretici güçlerinizi geliştirme konusunda?. Yok böyle birşey değil mi! O halde nedir derdiniz!! “Tarihsel ve coğrafi derinliğimiz”, “stratejik zihniyetimiz” falan diyerek atalarımızın fetihçi geleneğine özenip öyle fazla bir toprağa-ya da nüfuz alanına- sahip olmak birşey ifade etmiyor ki bugün artık! Hani o, “bir çakıl taşı için bile kanımız canımız feda olsun” dönemi vardı ya, o dönem çoktan sona erdi!!.Bilgiye sahipsen, onu üretim faaliyetinde kullanabiliyorsan bütün dünya senindir bu yeni süreçte. 21.Yüzyıl’ın paradigması budur artık!. Alın işte size “hedef”se hedef, ve bu hedefe ulaşmak için gerekli olan “stratejik zihniyet”!
O ulus devlet sınırlarının önemi, bu sınırları genişletmeye yönelik o eski “stratejik zihniyet” anlayışları falan hep egemenlik sorununun ekonomik temelini oluşturan “ulusal pazar” soruyla ilişkiliydi..bitti artık bu dönem!..”Ulusal pazar” falan diye birşey kalmadı ortada!! Bakın Ülker’e, İngiliz devini nasıl satın aldı (!) Bakın Koç’a, dünyanın dört bir yanında-en son olarak da Tayland’da-fabrika kuruyor! Birkaç gün önce de “Borusan’ın” Amerika’da yapacağı yeni yatırıma ilişkin haber yer alıyordu gazetelerde! Bunlar sadece küçük örnekler! Artık sermayenin millisi-yabancısı diye birşey kalmadı! 21.Yüzyıl’da “stratejik zihniyet” böyle bir zemin üzerinde oluşuyor artık, “fetih savaşları” da böyle yapılıyor!! Hangi top ve tüfekle, hangi orduyla fethedebilirdiniz bir Ülker’in, bir Koç’un, Borusan’ın elde ettiği o mevzileri- o mülkleri!?..
Gelelim “stratejik derinliğimize”..Birinci Dünya Savaşı öncesi Orta Doğu’nun - ya da Balkanlar’ın - Osmanlı mülkü olmasını 21.yüzyıl kafasıyla bugün artık nasıl yorumlayacağımıza? Buraları, elimizden zorla alınmış (tekrar geri alınması gereken) VATAN TOPRAĞI olarak mı göreceğiz halâ? Davutoğlu’nun yeniden diriltmek istediği o eski “stratejik zihniyet” anlayışımızla "buralara Yavuz Sultan Selim Han’ın, Kanuni Sultan Süleyman’ın bize bıraktıkları miras" gözüyle mi bakacağız! Bu mudur, bu mu olmalıdır şimdi bizim yeni Türkiye anlayışımız?
Osmanlı buraları fetih yoluyla ele geçirmişti..O zamanların “fetih” anlayışıyla somutlaşan “stratejik zihniyetinin” altında antika tarihin akışını düzenleyen tarihsel devrim diyalektiği yatıyordu. İlkel komünal toplum içgüdüsüyle hareket eden atalarımızın sınıflı toplum gerçeğini temsil eden medeniyetlere karşı düzenledikleri fetih savaşlarının altında tarihsel devrim diyalektiği yatıyordu. Ama artık bu dönem çoktan sona erdi!! Şimdi, 21.yüzyıl’ın göbeğinde, bambaşka bir paradigma içinde yaşarken hala fetih yoluyla ele geçirilmiş olan o eski topraklar üzerinde “miras hakkı” iddia etmek ne anlama gelmektedir?
Bakın, siz istediğiniz kadar aksini iddia edin, istediğiniz kadar “stratejik zihniyetimize” uygun bir "anti emperyalist mücadele" anlayışı ortaya koymaya çalışın, "Osmanlı mirasına" sahip çıkmaktan bahsedin, bütün bunların tek bir anlamı vardır bugün! Evirsekte çevirsekte, sonunda bu işin ucu "yükselen" yeni bir ulus devlet gücü olarak (“jeokültürel” zemini falan bahane edip) Osmanlı’nın hinterlandı bu “jeopolitik”- “jeoekonomik” alanlara yeniden hakim olmaya, “ata mirası” falan diyerekten buralardaki doğal zenginliklere, petrole-doğal gaza sahip çıkma çabasına varır!..Yani, azıcık biti kanlanan bir ülkenin Kapitalizmin Gelişmesinin Eşit Oranda Olmaması Kanununa göre, eski hesapları karıştırarak durduğu zemini genişletme-ya da eskiden sahip olduğu alanlara yeniden sahip çıkma- çabasına varır!..İşte tam bu noktada ben diyorum ki, bu duruş doğru değildir, buradan bir yere varamazsınız!. Bu duruş sizi "Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmaya " götürür!.
Nitekim de öyle oluyor! 21.Yüzyıl’ın ortasında, “stratejik derinliğimiz” falan diyerek antika bir “stratejik zihniyet” anlayışıyla yola çıkıp kendini halâ eski Osmanlı mülkünün mirascısı olarak görmeye çalıştığın sürece-yani, bu ülkelerde kendini bir dış dinamik unsuru olarak değilde onların iç dinamiğine dahil bir unsur olarak görmeye çalıştığın sürece- buralarda gelişen burjuva demokratik devrim mücadelelerine de zarar vermiş olursun. Bu nokta çok önemli!..Mısır’da ve Suriye’de özünde doğru yerde durmamıza rağmen yapılan hataların nedeni budur..”Tarihten gelen gücümüz, stratejik zihniyetimiz” bize yeter diyerek yola çıktığımız an iş bitiyor zaten, kaybetmeye mahkum ediyoruz kendimizi!. Çünkü, “stratejik derinlik” de “stratejik zihniyet” de her dönemde o dönemin koşullarına göre yeniden üretilmek zorundadır. Sen tutupta antika bir kimlikle-hatta 20.yüzyıla özgü bir kimlikle- 21.yüzyıl hedeflerine ulaşmaya çalışırsan sadece kendi kendini aldatmış olursun!. Eğer ulaşmak istediğin hedefe giden yollar değişmişse, sen istediğin kadar sübjektif iradi çabalarla kendine strateji izafe et, ne fayda!..
Devami: http://www.aktolga.de/z2.pdf
[1] http://www.aktolga.de/a57.pdf
[2] http://www.yenisafak.com/yazarlar/YasinAktay/nerde-islam-dunyasi-nerde-siyonizme-karsi-direnis-hatti/56843
[3] http://www.aktolga.de/a57.pdf
[4] Eski “solcu” kafayla-diyalektik anlayışıyla-bu örneği bir yere koymanız mümkün değildir! “Yeni tohumla eski tohum arasında ne fark var ki, bunların ikisi de aynı DNA yapısına sahiptirler, bu yüzden de bu bir nitelik değişimi olayı değildir” der çıkarsınız işin içinden!!..Halbuki evrim süreci ve olayı hiçte bu kadar basit değildir!.Bu konuda daha geniş açıklamalar için: http://www.aktolga.de
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023