Murat Sevinç
Bıkıp usanmadan sormakta yarar var: Biz ne üzerine konuşuyoruz? Ne talep ediyoruz? Derdimiz nedir? Kimiz, ‘biz’ derken kimleri kastediyoruz? Yüz yıldır neden sürekli anayasa tartışıyoruz? Neden hiçbir anayasayı beğenmedik? Neden ‘yeni’ anayasalar sorunlarımızı çözemedi? Sorunumuz var mı, varsa ne? Çözümsüzlüklerimizin kaynağında anayasalar mı var? Anayasa metinleri günahkar olabilir mi? Olursa nasıl, olmazsa günahkar olan kim? Şu anda anayasanın askıya alınmış olmasının sorumlusu anayasa mı? Yeni bir anayasa yapılırsa derdimiz bitecek mi? Dert ne? Kim çare olacak, aniden canlanıp yürümeye ve konuşmaya başlayan anayasa metni mi?
Anayasal düzenler, anayasa metinlerindeki sözcülerden değil, o sözcükleri yazdıran, uygulayan, yorumlayan koşulların tümünden oluşur. Metinler, anayasal düzenin (siyasal düzen) yalnızca bir unsuru. Dolayısıyla ‘anayasal’ sözcüğünü başa koyarak adlandırılan sorunların çoğu, anayasa dışındaki etmenlerden kaynaklanır.
Bu kabul edilmediği sürece yapılan her anayasa tartışması büyük ölçüde anlamsızlaşır. Türkiye, 2017’ye dek ‘parlamenter sistemi’ çilekli ya da kaymaklı olmadığı için değil, o sistemin adamakıllı uygulanabilmesi için gerekli olan demokrasiye geçilemediği, ‘parlamenter demokrasi’ olamadığı için ‘sistem sorunları’ yaşadı. 2017’den önceki hükümet sistemi, yönetenlere o şekilde davranma yetkisi vermiyordu; yönetenler anayasa uymamanın kendileri bakımından herhangi bir soruna yol açmadığını fark ettikleri için öyle davrandılar. Çünkü hiç kimse anayasasına sahip çıkmadı, bu kadar basit.
Bakın, değerli anayasa hukukçusu Kemal Gözler, 1876 Anayasası’nın 144’üncü yıldönümü nedeniyle kaleme aldığı “Mithat Paşa’nın Ahı-Yazık, Konstitüsyon Bitti, Bu Millet Terakki Edemiyecek!” başlıklı yazıda şunları söylemiş:
“Bir ülkede anayasa, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini mükemmel bir şekilde birbirinden ayırmış ve bu yetkileri, birbirini dengeler bir şekilde farklı ellere vermiş olabilir. Bu yetkilerin verildiği makamlardaki kişiler, bu yetkilerine sahip çıkma cesareti gösteremiyorlarsa, bu ülkede herhangi bir anayasal sistemin işlemesi mümkün olmaz. Örnek mi istiyorsunuz? Örnek vermeye gerek var mı? Her gün pek çok örneği görüp şaşırmıyor muyuz? Yetkilerini kullanma cesaretini gösteremeyen yetki sahiplerini hayretle izlemiyor muyuz? Birinci Meşrutiyet döneminde Berlin sefiri Edhem Paşa, Hariciye Nazırı Saffet Paşa’ya yazdığı bir mektupta ‘Bize konstitüsyon değil, enstitüsyon lazımdır’ demiştir. Yani Edhem Paşa, “Anayasadan önce, kurumlara ihtiyacımız var” demek istemiştir. Haklıdır. Belki daha da ileri gidip şunu söylemek gerekir: Bizim kurumlardan önce de kişilik sahibi insanlara ihtiyacımız var.”
Türkiye’de ‘pozitivist anayasacılık’ denildiğinde akla gelen ilk isim olan Kemal Gözler dahi, sonunda anayasaların varlığından söz edebilmek için önce ‘kişilik sahibi’ insanlara ihtiyacımız var, cümlesini yazma gereği duydu. Çok da haklı Kemal hoca.
Buna mukabil, dileğine bazı eklemelerin yapılmasının zorunlu olduğu kanısındayım. ‘Kişilikli insan’ ağaçta yetişmediğine göre, öncelikle o insanların var olabileceği koşulların yaratılması ve bunun için siyasal-toplumsal sorunlarımızın açıklıkla konuşulup dürüst çıkarımlar yapılması gerekiyor.
Türkiye’de çoğu kurum ve kitapta siyasetle hiç ilgisi yokmuş, nasıl olacaksa ideolojilerden tümüyle masunmuş gibi anlatılan hukuk-anayasaların, son derece siyasal konular olduğunun ve meselenin o siyasetin niteliğiyle ilgilisinin kabullenilmesi şart. Yoksa yeni HSK ya da AYM yapıları kurarak hâkim ve savcıların ‘düzgün’ kararlar vereceği, parlamenter sistemi süsleyip püsleyince hükümetin iyi işleyeceği yanılgısıyla onlarca yıl daha yaşamak mümkün.
AİHM Büyük Daire bir karar verdi. Selahattin Demirtaş hakkında, ancak benzer konumda olan diğer tutukluları da etkiliyor. Büyük Daire, olabilecek en ağır kararı aldı. Sonunda, ‘Demirtaş’ın gecikmeksizin tahliye edilmesi’ gerektiğine hükmetti. Konunun ‘gerçek’ uzmanları gerekenleri söylediği için uzatmama gerek yok. Buraya meslektaşlarım (ve başvurucu avukatlardan) Başak Çalı ile Kerem Altıparmak’ın, kararı ayrıntılarıyla, herkesin ama herkesin (!) anlayabileceği açıklıkta anlattığı İHO (İnsan Hakları Okulu) kaydını bırakıyorum.
Peki şimdi ne olacak? İşte bu soru bize özgü!
Medeni, hukuk devletinin asgari koşullarının kabullenildiği bir ülkede böyle soru sorulmaz, soran yadırganır ve ciddiye alınmaz. Oysa Türkiye’de her kararın ardından, ‘acaba uyulacak mı?’ endişesi gündeme geliyor ki, durumun bilinen hukuk ve anayasa kurallarıyla bir ilgisi yok. Neyle ilgisi olduğunu Ali Duran Topuz “Demirtaş sadece Demirtaş mıdır?” (20.12.2020) başlıkı yazısında gayet güzel anlatıyor. Yalnızca bir cümle: “Demirtaş adı etrafında berraklaşan ve AİHM’nin de son kararla tescil ettiği hukuksuzluk mengenesi, Türkiye’deki Kürtlerin hak ve özgürlük talep ve mücadelesine karşı geliştirilmiş devlet stratejilerinin bir toplamından ibaret.”
Bir mahkeme kararı, AİHM de vermiş olsa kuşkusuz eleştirilebilir, hiç kimse beğenmek zorunda değil. Üstelik AİHM uzun süredir çok vahim kararlar da veriyor. Bu her mahkeme için geçerli. Ancak AİHM Büyük Dairesi böyle bir karar verdiğinde, karara uyulur, çünkü ‘anayasamıza’ göre (md.90/5) bağlayıcıdır. Çok basit. Avrupa Konseyi, zamanında Türkiye’nin başına silah dayayıp bir hukuk sistemine dahil etmedi. Türkiye Cumhuriyeti söz konusu yargı ağına dahil oldu ve gereğini yapmak zorunda. Yapmayacaksa o hukuk sisteminden çıkar, olur biter.
Türkiye’de karar sonrası iktidarın tepkileri ise AİHM kararını satır satır doğrular nitelikte. Ayrıca mahkeme, zaten herkesin bildiği, ancak burası Türkiye olduğundan o herkesin yalnızca pek azının dile getirdiği ‘gerçeği’ ilan etmek dışında bir şey yapmadı.
Uzman hukukçular, karara uyulmamasının bu kez çok daha ağır sonuçları olacağını belirtiyorlar ve kâğıt üzerinde haklılar tabii. Ancak ben yine, Türkiye koşullarında bu ve diğer kararların ‘bağlayıcılığının’ muhalefetin ve yurttaşın sahip çıkmasıyla mümkün olabileceği kanısındayım. Avrupa kurumları uzun süredir ‘endişeleniyor’ malumunuz. Bazen ‘çok endişeleniyor’, arada bir ‘büyük endişeyle’ izliyorlar. Bu kez ne kadar farklı olur, endişenin düzeyi iktidarın başını ağrıtır mı, şimdiden bilemeyiz.
İktidar tepkisine ve kullanılan sözcüklere değinmeyeceğim. Yeni bir şey değil, bildikleri ve ihtiyaç duydukları dil ve yol bu. Söz konusu dilin ve uygulamaların süreceği, 2021’in bu yılı mumla aratacağı kanısındayım. Hal böyleyken tercih ettikleri sözcükleri hukuksal-anayasal çerçevede ele almak mümkün görünmüyor bana.
Daha çok ilgilendiğim ve “Biz neden sürekli anayasa konuşup hiçbir sorunumuzu çözemiyoruz?” sorusuna yanıt niteliğinde olan durum, Türkiye’deki baroların yalnızca 22’sinin ‘karara uyma’ çağrısı yapmış olması. 22 baroya göre, “Hukuk devleti olmanın gereği olarak AİHM kararı derhal yerine getirilerek Selahattin Demirtaş tahliye edilmelidir.”
Yani 22 baro, iki ile ikiyi toplarsanız dört eder, demiş.
Peki kalan 59 baro, iki ile ikiyi toplayıp kaç çıkarıyor? O 59 baronun her bir üyesi hukuk fakültesi mezunu değil mi? AİHM adlı organı duymamışlar mıdır? Peki bir anayasamız olduğundan habersiz olabilirler mi? Anayasa’nın temel ilkelerini ve konuya ilişkin 90’ıncı maddesini bilmiyorlar mı? Kararların ‘bağlayıcılığı’ kavramını işitmişler midir? Henüz yargılanmakta olan insanların yıllarca tutuklu kalışları ya da ortada bir hüküm dahi yokken terörist ilan edilişlerindeki fecaati fark etmiyorlar mı?
Elbette o baro yönetimleri, neyin ne olduğunu biliyor. Ancak söz konusu olan bir Kürt ve HDP’li. Selahattin Demirtaş. Ve “Seni başkan yaptırmayacağız,” dedi. Mesele bu. En açık gerçekleri, en somut anayasa ve yasa hükümlerini, bildikleri her şeyi unutuveriyorlar bir anda. Sorun, ‘norm’ değil, norm dışındaki her şey. Demirtaş ve diğer HDP’lilere yönelik tutumun toplum ortalamasında karşılığı olduğu için, son derece rahatlar.
İçlerinde üç büyük şehrin barosunun da olduğu 22 baronun iktidara çağrı metni yayınlaması, kuşkusuz önemli. Ancak ‘anayasal sorun’ zannedilen siyasal/toplumsal açmazlarımızın ve Kürt sorununun inatla çözülmemesinin bir nedeni, işte o “81-22=?” işleminin sonunda çıkan rakamın vahametinde…
Yazı önerisi: Kemal Gözler’in yazısını buraya bırakıyorum.
Bir düzeltme notu: Değerli okur, Turkiye’deki baro sayısını öğrenmek kolay iş değilmiş! 80 il barosuna, Istanbul’daki ikinci baro eklendi biliyordum. Meğer bir de Ankara’da kurulmuş. Yanı eğer bu düzeltme notu yayınlanana dek bir baro daha açılmazsa, şu anda 82 baro var görünüyor. Her neyse, yazının içeriği bakımından bir önemi olmadığından değiştirmedim. Bilginize.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025