Mustafa PAÇAL
Türkiye sosyal alanda, ekonomik gelişmesine paralel bir ilerleme sağlayamadı. Bunu hangi sosyal ölçülere göre sağlayamadığı ise oldukça açık, ILO (Dünya Çalışma Örgütü) Sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) ve AB Komisyonu Direktifleri’ne göre sağlayamadı.
Ya da sağlamak istemedi.
Bugün Türkiye sosyal alanda sıradan bir Asya veya belli Afrika ülkelerinden çokça farkı olmayan bir sosyal profile sahip durumda bulunmaktadır.
Türkiye’nin sosyal tablosuna yakından bir göz attığımızda durumun ne kadar vahim olduğu daha iyi görülüyor.
İş ve sosyal güvenlik yasalarının sağladığı koruma ve güvencelerden çalışanların hemen yarısı yararlanamamaktadır. Bunun anlamı, bu durumda olan çalışanlar, işverenler tarafından kayıt dışı ve kuralsız çalıştırılıyor demektir.
Türkiye iş kazalarında dünyada Rusya ve Hindistan’la birlikte ilk üç içinde, Avrupa’da ise ilk sırada bulunuyor. Yılda kayıtlı 70 bine yakın iş kazasında, binin üzerinde çalışan hayatını kaybediyor. Meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybedenler ise bu sayıya dâhil değildir.
İş yasası bakımından, haftalık 45 saatlik çalışma süresi, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ve yıllık ücretli izinlerin düzenli uygulanması ve kıdem tazminatı hakkından yararlanma gibi sosyal hakların yerine getirilmesinde, Türkiye oldukça “sabıkalı” bir durumda bulunuyor. Bunun kanıtı olarak, iş mahkemelerinde açılan bu türden davaların yoğunluğuna bakıldığı zaman daha iyi anlaşılıyor.
Asgari ücret, verilmesi yasal bakımdan zorunlu aylık ücret olmasına rağmen, daha düşük ücret verilmesi sorunu karşımıza çıkıyor. Tahminen beş milyon kayıt dışı istihdam olduğu düşünüldüğünde, zorunlu asgari ücret ödemesinin genel olarak bu durumda çalışanlar için önemli bir sorun olduğu biliniyor.
Ayrıca işverenlerin çalışanları sosyal güvenlik kapsamında çalıştırması, yine yasal bakımdan zorunlu kılındığı hâlde, üstelik iş kazalarının ve meslek hastalıklarının bu kadar yaygın olduğu ülkemizde, sosyal güvenlik haklarından yararlanma sorunu, en az iş kazaları sorunu kadar önemli ve acil çözüm isteyen bir sorun olarak ocakları söndürüyor ve canımızı yakıyor.
Çalışanlar için bu yaşamsal sosyal haktan yararlanmak, kimi işverenler için işe almada adeta bir pazarlık konusu da yapılıyor.
İşçiler ve memurlar için farklı da olsa, sendikal sorunlar bulunmakta, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarının kullanılmasında mevcut sendikal haklar, ILO sözleşmelerini karşılamakta yetersiz kalmaktadır. İşçi ve memur ayrımı devam etmekte, ILO hukuku içinde tarif edilen duruma uyum sağlanamamaktadır.
Bugün kayıtlı çalışan 12 milyon işçiden yüzde 9’u sendikalı ve OECD ülkeleri arasında yüzde 5,4’lük oranla en düşük sendikalaşma bizde ise, bu durum sendikal hak ve özgürlüklerde nerede olduğumuzu göstermesi bakımında oldukça yeterli fikir vermektedir.
Türkiye’nin sosyal alanda en büyük açığı, KOBİ’lerde görülüyor.
İşin en vahim noktası ise hemen tüm hükümetler bu durumun farkında olduğu hâlde, göstermelik şekilde durumun iyileşmesine müdahale eder gibi gözüküyorlar. Ancak gerçekte etmiyorlar. Yasal düzenlemeleri kısmen yapıyorlar. Ancak yasanın uygulanmasını yeterince denetlemiyorlar, hatta göz yumuyorlar.
Bu anlamda siyaset ile KOBİ temsilcileri arasında sanki zımni bir mutabakat var. Çünkü KOBİ’ler ve onun mesleki temsilcileri siyaset alanını da kuşatmış durumda ve bu bir tür alışverişe tekabül ediyor.
Gelme üstüme, gelirim üstüne gibi...
Sosyal alanda insani ölçülere sahip olamayan bir ülkede, insan hak ve özgürlükleri merkezli bir demokrasi gelişebilir mi?
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Şimdilik geçmiş olsun Ahmet Altan…
15.04.2021 - Yeni anayasa mı?
10.02.2021 - Salgın,Boğaziçi direnişi ve Trump faşizmi…
13.01.2021 - Siyasette iklim değişikliği ve HDP…
23.12.2020 - İktidarda ve muhalefette sınav verecek…
7.02.2020 - Yolunu kaybeden ülke
22.10.2020 - AB ile yeniden başlamak…
12.10.2020 - Devlet ve adalet…
2.09.2020 - İktidarı sürdürebilmenin iki yolu…
26.08.2020 - Garip olan bilmediklerini de bilmiyorlar…
15.08.2020
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yusuf Demir
Zerdüştlükte örtünme emri olmadığını vurgulamıştır. Başbakanımızın bu ifadesini hakaret olarak değerlendirmek çok insafsızca. Ona oy verenler inanca ne kadar saygılı olduğunu bilirler.