Nadi ÖZTÜFEKÇİ
IŞİD Kobane’den çekildi.
Özgür Suriye Ordusu’nun bazı unsurları, Peşmerge güçleri YPG’ye destek verirken, ABD öncülüğündeki koalisyon uçakları da bölgedeki IŞİD mevzilerini Ağustostan bu yana vuruyordu.
Peşmerge birlikleri 29 Ekim'de Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye girmiş, Suruç'taki iki günlük bekleyişin ardından Kobane'ye geçmişti.
Aynı dönemde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurları da YPG'ye destek vermek üzere Kobane'ye girmişti.
Koalisyon güçleri; yani ÖSO, yani Emperyalizm, yani ABD...
Bu olan bitenlere aklı eren var mı?
Önce ÖSO içinden kendisine muhalif(!) güç oluşturuldu.
Tıpkı bir zamanlar El Kaide'nin yaratıldığı gibi...
Tüm dünyadan, profesyonel savaşçıların ve radikal İslamcı odaklardan katılımlarını kolaylaştırarak, hatta bazen emir menzilindeki hükümetler vasıtasıyla bizzat organize ederek katliam ve dehşet çetesi, adeta gezici bir devlet-ordu örgütlenmesi olarak IŞİD çıktı ortaya.
Değişik tezgahlar vasıtasıyla, bizzat yaratılmış tesadüflerle(!) silahlanması sağlandı.
Bu yapılanma; Musul-Kerkük'ten başlayarak masum insanlar üzerinde dehşet yaratan katliamlar yarattı.
Sonradan görüldü ki IŞİD’in bu işgalleri aslında sonradan uygulanacak senaryonun sadece fragmanıymış.
IŞİD’in katliamlarını sürdürerek, hiçbir engelle karşılaşmadan Kobane’ye saldırması çok hızlı oldu.
Neden Kobane..?
Neden Suruç’un Suriye’deki adeta diğer yarısı olan ve Türkiye’ye sadece 3,7 km olan Kobane..?
Ve neden Musul ve Kerkük’te sahneye konan kanlı fragmandan sonra..?
Bu soruların yanıtlarını kesin olarak bilmek mümkün değil. Ama bu soruların ortaya çıkışındaki maddi temelleri de göz ardı etmek mümkün değil. İleride; bazı belgeler açığa çıktığında ve ortaya çıkmasının önemi kalmadığında belki bu yanıtlara ulaşabileceğiz. Şimdi, yani bu yanıtların ortaya çıkmasına şiddetle ihtiyaç olduğu şu sıralar, yapabileceğimiz tek şey akıl yürütmek.
Birlikte yürütmeye çalışalım.
IŞİD Musul ve Kerkük’te yaptıkları ve Kobane’ye yaklaşırken ortaya koyduğu kanlı sahnelerin Kobane’nin diğer yarısında Suruç’ta, Türkiyeli Kürtlerde yaratacağı infial herkesin malumuydu. Yani hesaba katılmıştı. Amacın bu olup olmadığını bilemeyiz. Ama öngörülemeyeceğini söyleyemeyiz
Nitekim yaşandı bu infial. Peki, “temel istem” neydi?
Temel İstem; “sınırdan geçişin serbest bırakılması” yönünde oldu.
Çünkü sınırın diğer yanında yakınlar, aile ve akrabalar vardı. Ve onların katlediliyor olması ihtimali ya da katledilme tehlikesi vardı. Gerçek ve somut bir tehlike…
Üstelik o sınırlardan geçişin yakın zamana kadar nasıl serbest bırakıldığı görülmüşken ve biliniyorken.
Dahası o sınırlardan ÖSO’ ya destek adı altında IŞİD’e silah ve militan geçişine izin verildiği biliniyorken.
Bu kalkışmanın bir diğer yansıması da; Bölgede Hüda-Par örgütlenmesi ve partinin faili cinayetlerle ilgili geçmişi üzerinden doğan tepkilerle oldu.
Yaklaşık 40 bin kişi ayaklandı. Günlerce sürdü ve 40 kişi öldü. Ölümlerin büyük bir kısmı protestoculardandı. Ancak önemli bir diğer kesimi de protestocuların neden olduğu ölümlerdi.
Ne ölenlerin sayısı, ne kimler olabileceğinin önceden hesaplandığını söyleyemeyiz. Protestoların dakikası dakikasına yönlendirildiğini de söylemek abes. Hatta IŞİD saldırılarının asıl amacının bu olduğunu söylemek de.
Bütün bu ölümlerin ve protestolarla dile getirilen isteklerin bizzat planlandığını ve amaçlandığını kesin olarak söyleyemeyiz belki ama önceden kestirilemediğini söylemek güç.
Bütün bu gelişmeler sonucunda; Peşmerge birlikleri 29 Ekim'de Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye girmiş, Suruç'taki iki günlük bekleyişin ardından Kobane'ye geçmişti.
Şimdi sizce ortada haklılık temelleri olan önemli sorular yok mu?
Bu sorular geçiştirebileceğimiz, zihnimize şeytanın soktuğu abdest bozan cinsten sorular mı?
Hele ortada ABD gibi Ortadoğu’daki en kanlı senaryoların, baş yapımcısı ve aktörü olan bir devlet varsa..?
Akıl yürütmeye devam edelim.
Peşmergelerin Habur sınır kapısından geçişinin, “biji serok Obama”nın en az tepki duyulacağı, hatta “insan hayatının söz konusu olduğu ortamda” hepimizce makul karşılanacağı bir durum başka nasıl oluşabilirdi?
O “insan hayatının söz konusu olduğu ortam” bütün gelişmelerin rastlantısal bir sonucu mu yoksa amaçlanan bir sonuç mu? Bu soruya kesin bir netlikte yanıt verebilir miyiz?
Bir adım daha ilerleyelim. Peki bu ihtiyacın hasıl oluşu bir defaya mahsus bir olay mı? Bu “ihtiyaca binaen” durumu ileride “müktesebata binaen” e dönüşür mü?
Son zamanlarda çok gündeme gelen Osmanlıcaya göndermeyi bir yana bırakarak; acaba bu mecburiyet hali kazanılmış hakka dönüşür mü?
Özellikle Ortadoğu’da Emperyalizmin formatlama çalışmaları ve şimdilik ertelenmiş, ama her an gündeme gelebilecek bir Suriye operasyonu söz konusuysa..?
Ortada oldukça karışık bir durum var.
Bildiğimiz ABD, haninin emperyalisti bir devlet, ulusal kurtuluş mücadelesini destekliyor!!? Size garip gelmiyor mu?
Garipten de öte sıkıntılı gelmiyor mu?
Şu Ortadoğu’da olan bitenin, dökülen onca kanın, yapılan onca zulmün gedikli sorumlusuyla "hatır" için ayna safta olmak doğrusu benim içimi sıkıyor.
Daha önce, bu “iç sıkıntısı” henüz bir olasılıkken “Solcuların zor sınavı…” adlı yazımda bundan söz etmiştim.
“… Ama IŞİD konusunda ki ikna operasyonu bu zamana kadar olanların en sofistikesi idi. Bir o kadar iğrenç, bir o kadar kanlı, bir o kadar acımasız...
Bu defa öyle ustaca davrandılar ki yakın zamanda Suriye iç savaşına müdahale etme konusunda solcuların bir kesiminden gelen destek daha da genişleyerek Irak’a müdahalede ısrara dönüştü.
Yakın zamana kadar AKP’nin ve mütedeyyin kesimlerin “mağduriyeti” üzerinden yürütülen “solu Küresel Sermaye ile yol arkadaşı yapma operasyonu” şimdi "AKP’ye muhalefet" üzerinden gerçekleştiriliyor.
AKP ve Erdoğan’ın IŞİD ile ilişkisi ve Irak’a müdahale konusunda “göstermelik” isteksizliği birçok solcuyu adeta ABD ile aynı cephede savaşmaya gönüllü duruma getirdi.
Senaryonun inandırıcı olması bakımından da gerçek katliamlar gerçekleştirildi.
Şimdi solcular büyük bir ikilem karşısında.
Bir yandan dökülen kan ve alınan canlarıyla gerçek bir katliam; diğer yandan emperyalizmin gereksinim ve istekleri doğrultusunda bölgenin yeniden tasarımlanması…
Emperyalizmin yanında emperyalizmin mamulüne karşı savaşmak ya da katliamlara karşı duyarsız kalmak...
İğrenç bir tezgah ve zor bir ikilem...”
İşte şimdi bu ikilemle karşı karşıyız.
Açıkçası IŞİD’in Kobane’yi terk etmesine sevindim, ama şu sosyal medya şenliklerine katılamıyorum. Kafamda oluşan her soruya bulabildiğim yanıt çok daha zor bir başka soruyu peşinden getiriyor.
IŞİD Musul’a saldırdığının hemen sonrasında kendini Kürt Ulusal Hareketinin fan kulübü üyesi olarak gören sosyal medyaşorlarının dolaştırdığı bir yazıyı hatırladım. Arayıp buldum. Orada yazının özeti diyebileceğimiz bir paragrafta şöyle deniyordu:
“IŞİD'in Musul saldırısı Kürt kamuoyunda yeni bir savaş kaygısına neden olurken, gelişmeleri doğru okumak ve soğukkanlı tavır almak, Kürtlerin pozisyonunu güçlendirebilir. Bu nedenle IŞİD'in saldırısını doğru tanımlamak gerekir”
İnsan düşünmeden edemiyor. Onca ölüm, kan ve gözyaşı bu pozisyonu güçlendirmek için miydi?
Böyle bir pozisyon için kaç ölüme, ne kadar zulüm ve gözyaşına razı olunabilir? Bütün bu ölüm, savaş karşısında nasıl soğukkanlı tavır alınabilir?
Türkiye’de sol bilincin bu kadar aciz kaldığı bir dönem yaşanmamıştı. Ortada bütün gizemiyle dolaşan yüzlerce soru karşısında sorumlu, samimi, ayakları yere basan yanıtlar üretilemiyor. Elbette Kruger Sendromuna örnek teşkil edecek denli kendinden emin bir şekilde tekrarlanan ezber paketlerinden söz etmiyorum.
Dünya ve ülke sorunlarına “eskinin kalıplarında ve statükocu kalmak” kaygısıyla hegemonyanın piyasaya sürdüğü çok daha dar kalıpların içinde kıvranıyor sol bilinç.
Bayat piyasa söylemlerinin değişik ambalajlarla sunulduğu yeni moda sol jargon her yanı kaplamış durumda.
Nasıl çıkılır bu samimiyetsiz, trendçi söylem kolaycılığı kuşatmasının içinden? Açıkçası bilemiyorum. Ancak Emperyalizmin bu kadar görmezden gelindiği durum tahlillerinin, kalıpçı söylemlerin bizi götüreceği noktayı az çok kestiriyor olmamız gerekiyor.
Zihnimizi o şenlik müziklerinin ritminden biraz olsun kurtararak,”ama..?” diyebilmek çok mu cesurane bir iş? Bilmiyorum. Belki gerçekten zordur.
Ya da ben yel değirmenleri siluetlerini ejderha zannediyorum. Belki de ejderhalar artık dostumuz olmuştur.
Hatta aslında başından beri dosttular da biz yanlış biliyoruz.
Ortadoğu’da, Dünya’nın birçok yerinde ölümlere, dökülen kana, zulme, sömürüye, kaynakların kurumasına yol açan emperyalizm ejderhası aslında efsaneydi ve biz yanılmıştık.
Evet solcular zor bir sınav veriyor.
Ben kendi adıma bu sınavdaki soruları doğru bildiklerimle yanıtlamaya devam edeceğim. Kaç puan alacağım ya da bu sınavdan geçip geçemeyeceğim önemli değil. Benim arka fonda gözüken o siluetlerin ejderha olduğundan şüphem yok.
Hem zaten solculuk biraz da Don Kişot’luktur.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2018
18.04.2018
7.02.2018
9.02.2017
15.02.2017
27.01.2017
22.01.2017
4.02.2016
11.03.2016
20.11.2015