Namık ÇINAR
Değerli bir okurum, “Uyduruktan Tayyare Bir Tarih Anlayışı” adlı iki önceki yazımdan yaptığı bir alıntıyla, bana şu soruyu sormuş:
“Tarihin bu dönüşüm safhasında, Avusturya-Macaristan, Çarlık Rusyası ve Osmanlı olmak üzere üç imparatorluk, çağa uygun sosyolojiler ve ekonomiler içermedikleri için yerle bir olmuşlar, bünyelerinden bir sürü ulus-devletler doğmuştur” diye yazmışsınız.
Peki nasıl oluyor da bu üç imparatorluktan sadece Avusturya-Macaristan imparatorluğundan Avusturya gibi gelişmiş bir demokrasi çıkıyor da, diğer iki imparatorluktan böyle gelişmiş demokratik ülkeler doğmuyor?
Sebebi ne?”
Evet, çok yerinde, can alıcı bir soru.
Hatta soruyu daha da ileri götürür, mesela Viyana demokrasiye erken bir tarihte evrilirken, Budapeşte neden daha geç bir tarihe kalıyor; Macaristan bugün AB üyesi bir ülke olduğu halde neden hala birtakım demokrasi sorunları yaşıyor, diye de sorabiliriz.
Değerli okurumun Hırvatistan’da yaşamasını vesile sayarak, niçin benzer bir durumun Venedik'le Dubrovnik’in (Raguza) mukayesesinde de karşımıza çıktığı sorusunu da ekleyebiliriz.
Öte yandan, gerek Budapeşte'nin gerekse Dubrovnik'in, daha sonra Batı kampında yer almaları söz konusu olduğunda, geçirdikleri olumsuz tarihsel süreçlere rağmen, belli ki yatağını bulunca düzgün akmaya elverişli de olduklarından, örneğin iki asırdır batılılaşmaya çalıştığı halde bir arpa boyu yol gidemeyen Türkiye gibi diğer başka ülkelere nazaran çabucak toparlanma eğilimleri göstermeleri de ayrıca ilginç değil mi?
İşte bütün bunları sorgulamamız, anlamamız gerekiyor.
Sorunun kestirip atarak verilecek kısa bir yanıtı yok.
Çok zorlarsak, kolaycı bir ifadeyle, "farklı sosyolojik genlerden, toplumsal DNA'lara yerleşmiş farklı yetilerden gelen, başka başka toplumlar oldukları içindir" diyebiliriz belki.
Fakat şu genellemeyi yapmak mümkün:
İnsanlık tarihinin Batı odaklı son beş yüz yılı, sanayi öncesi yaşama biçiminden modern yaşama biçimine geçişte son tahlilde şu üç farklı versiyonla şekillenmiştir:
Bunlardan birincisi, İngiliz, Amerikan ve Fransız toplumlarının burjuva devrimleri yoluyla vardıkları “liberal demokratik kapitalizm”dir.
İkincisi, Almanya ve Japonya’da zuhur eden, burjuva unsurları yeterince güçlü olamadığı için büyük toprak sahibi aristokrasilerin güdümünde ve zora dayalı olarak gelişen “faşizan kapitalizm”dir.
Son olarak, burjuva sınıfından bütünüyle yoksun olmaları nedeniyle geniş köylü kitlelerinin güçlü ama acımasız aristokrasiler tarafından vahşice sömürüldüğü Rusya, Çin ve ikinci serflik süreçlerini yaşayan Doğu Avrupa toplumlarında gerçekleşen “bürokratik komünal kapitalizm”dir.
Gerçekten de, örneğin İngiltere’de, özgür köylü sınıfını sömürmenin feodal koşulları bulunmadığı ve sanayi devriminin baş aktörü burjuvazi ile rekabet etmek zorunda oldukları için ancak ticarileşmiş tarıma yönelerek zenginliğini koruyabilen bir aristokrasiye yer kalmış, dolayısıyla toplumsal yaşama “kendiliğinden” bir uzlaşma kültürü, hukuk, özgürlük, barış, yani liberal değerler egemen olmuştur.
Amerikan toplumunda ise, zaten geri yaşama biçimlerinden miras, ne bir köylülük, ne aristokrasi, ne de monarşi söz konusudur.
Fransa, bu gruba girmesine rağmen, liberal kara Avrupası’nın en sorunlu çocuğudur.
Liberal demokrasiye de spontane değil, tepeden inmeci bir burjuva devrimi sonrasında, iki asır süren ve ancak beş aşamalı bir cumhuriyet deneyimlemesiyle ulaşabilmiştir.
Sosyo ekonomik temellerin gündelik toplumsal hayata birer iz düşümü şeklinde yansıdığı din kurumu ile ilişkilerde ise; tam olarak bire bir örtüşmese de, bir fikir vermek bakımından, komünal kapitalizme eğilimli toplumlar Ortodoksluğu, faşizan kapitalizme teşnelik İtalya örneğinde olduğu gibi Katolikliği, liberal demokratik kapitalizme yatkın olanlar ise adeta Protestanlığı çağrıştırmaktadırlar.
Peki, önce Osmanlı’nın, sonra Türkiye’nin bu parantezde yapısal olarak bir yeri var mıdır?
Hemen söyleyelim ki, yoktur!
Bizde öyle aristokrasiymiş, burjuvaziymiş, köylülük ve proletaryaymış, bu tür toplumsal sınıflar hak getire!
Bizdeki yalın gerçek, en tepede bir despotun, altta ise, onun tekme tokat dövdüğü sadrazam da dahil, herkesin kul sayıldığı bir insan yığınından ibaret olma halidir.
Dünyanın son beş asırlık tarihi, yukarıda anlattığım çizgide evirilmekte iken, biz Türkler, modernite öncesi ekonomik ilişkilerin esasını oluşturan, işgal, talan, artığa el koyma, vergiye bağlama, rant-kira-faiz yoluyla irat elde etme vs gibi sömürücü gelir kaynaklarına ve onlardan neşet eden siyasal ve sosyal kurumlara bugünkü değer yargılarımızla bile meşruiyet atfederek, geçmişte yapılanlarla olur olmaz övünüp gururlanacağımız anakronik bir tarih algısıyla dolup taşmaktayız ki, nerede kaldı asıl hedefi “kârın maksimizasyonu” demek olan kapitalizmi kavramak ve o yönde gelişme göstererek uygar dünyaya ayak uydurmak!
Bütün yaptığımız, ha bire kapitalizme sövmek çünkü!
Oysa kapitalizm (tabii ki yalnızca liberal demokratik kapitalizm), insanoğlunun geride kanlı ve acılı bir tarih bırakarak binlerce yıl boyunca birbirlerini vahşice sömürerek yiyip bitirdikleri ama sonunda nispi olarak en hakkaniyetlisini buldukları, özgürlükçü, rekabetçi, liyakatin ise açık pazarda belirlendiği, görece adil bir sistemdir.
Madem en cahilimiz de, en okumuşumuz da hep beraber bunu istemiyoruz, peki o halde biz ne istiyoruz?
Madem toplum kalmak ve bir arada yaşamak istiyoruz; orta yere getirip koyacağımız toplumsal fazlayı nasıl bir katma değer anlayışıyla üretip, sonra da hangi kriterlerle üleşeceğiz?
En yarayışlı sonuncu model kapitalizm olduğuna ve biz de buna karşı çıktığımıza göre, geriye kalıyor eskinin feodal ya da altta kalanın canının çıktığı vahşet dönemi usulleri.
Demek ki biz bunları istiyoruz!
Başımızda bir senyör olsun, bir “tek adam”!
Fakat mümkünse iyi çıksın.
“Devlet benim” desin, bizi o çekip çevirsin.
Domatesin, kabağın, patlıcanın fiyatını o belirlesin.
Hangimiz kaç para kazanacağız, o saptasın.
Her şey onun arzu ettiği ve dediği gibi olsun.
Bizler de ona yaranmaya çalışıp, adlarımızı maaş bordrolarına yazdırmaya ve ömür boyu maaile ense yapmanın yollarını bulmaya bakalım.
Ne ki, o da bu ara kendini tanrı gibi görmeye ve gelinen yeri tabii ki fecaate dönüştürmeye de başlamış olsun.
Sonra da biz, salya sümük ağlaşarak tekrar bir başka efendinin peşine düşelim, aynı şeyleri bu kez de ondan bekleyelim.
Bla, bla, bla…
Demek çözümümüz bu bizim!
Oysa bu, toplumsal harsın doğu değerleriyle çatıldığı eski tarz yaşama biçiminden başka bir şey değil!
Bu çağda, özlemimiz bu mu olmalıydı yani?
Çağdaş dünya, bir sürü merhalelerden geçerek, şu son beş asır zarfında toplumsal hayatı yeniden tarif etti ve her şeye yeniden çeki düzen verdi.
Eskinin bütün köhneliklerini, bütün kirini pasını üzerinden attı.
İlkin kendisiyle yüzleşti.
Üretimi, üleşimi, devlet denen cihazı ve daha bir sürü şeyi sil baştan tanımladı.
Bütün bunlarıysa, aydınlanma süreçlerinde gerçekleştirdi.
Lakırdısına geldi mi üstümüze yok, lakin “aydınlanma” denince acaba biz ne anlıyoruz ki?
Zira eskiyi bir türlü geride bırakmayı bilmiyoruz!
Beş yüz sene sonra bile, mesela hala İstanbul’u başkalarından almakla övünüp duruyor, bayramını dahi yapıyoruz.
Ecdadımız şöyle yüceydi, böyle muhteşemdi gibi anlamsız ve gereksiz değer yargılarını bugünlere taşıyarak, dünyaya hala bu tür özlemlerin peşinde olduğumuzun izlenimlerini veriyoruz sadece.
Aslında bütün yaptığımız bu ve kaybeden gene biz oluyoruz.
Aymazlığımızın farkında da değiliz üstelik.
“Öteki” olduğumuzun ilanını kendimiz yapıyoruz, başkasına gerek kalmıyor.
Londra’yı İngilizler kurdu, Berlin’i Almanlar, Roma’yı İtalyanlar, Madrid’i İspanyollar, Viyana’yı Avusturyalılar, Stokholm’ü İsveçliler.
Ama bir kent bile kuramayan bizlerse, hep başkalarından fethetmenin gururuyla övünüp duruyoruz ha bire.
İş mi bu şimdi?
Bırakalım tarih bütün sapıyla çöpüyle orada kalsın, kaşımayalım ve meşruiyetimize gölge düşürmeyelim.
Bu kadarına olsun akıl erdiremiyor muyuz?
Tekrar başa dönersek, işte bu da bizim dünyada var olma biçimimizin ne denli gerilerde kalmış bir hayat felsefesine dayandığının somut ip uçlarını veriyor sonuçta.
Oysa Orta Asya’nın ve Arabistan’ın soğuk ve sıcak çöllerinin kasıp kavurduğu, tencerenin yuvarlanıp kapağını bulduğu, bozkır ve bedevi kültürleriyle hemhal, fethe, gaspa ve talana dayalı bir geçim anlayışının ağırlıklarını da sırtında gezdirerek, bugünün ilişkileri karşılanamaz!
Bunu görelim artık ve vaz geçelim o gerici sevdalardan.
Nasıl ki iç denizimiz Marmara’yı sonunda müsilajlı yaptıysak, Osmanlı da Akdeniz’i bir iç deniz haline getirmişti diye böbürlenmeyi bırakalım bir kenara.
Daha 7. yüzyıldan itibaren, 8, 9, hatta 10. yüzyıllar boyunca, ilkin Müslüman Araplar ve onlarla işbirliği içinde olan Kuzey Afrika kavimleri, bir iç denizden çok, tıpkı kendi toprakları gibi Akdeniz’i de adeta suyla dolu bir çöle çevirmişler, güney Avrupa’da Roma uygarlığının sonunu getirmişler, böylece daha sonraki küresel ivmenin kuzeyin Cermen kavimlerine geçmesini de sağlamışlardı.
Osmanlı’nın yaptığı da, kendi dönemi itibarıyla bunun bir tekrarından ibaretti.
Gerek Hunlar ve Moğollar gibi uzak Asya kavimlerinin, gerek Müslüman Arapların, gerekse de fütuhat bayrağını en son taşıyan Osmanlının, doğu-batı yönündeki bin yıllık taarruzları neticesinde, uygar dünyanın zihninde kalan yegane imge, bu vandal kültürlerin bastığı yerlerde otun bitmediği, bunların anladığı dilin ise ancak onları baskı altında tutmak olduğuydu.
Doğrusu, işin gerçeği de oydu ki, üzerinden bu kavimlerin geçtiği toplumların üretim, üleşim ve kurdukları devlet ilişkileri de, yazık ki, bundan ne oranda etkilenmişlerse, uğradıkları hasarların da o oranda vahim olduğu şeklindeydi.
Osmanlı Budapeşte’ye girip Viyana’ya giremediyse, Raguza’yı alıp Venedik’i alamadıysa, birbirlerinin ikizi kadar yakın olan bu yerlerin aralarındaki uçurum gibi farklarını, siz olsanız neyle açıklardınız?
Öyleyse, Batı’yı zengin ve müreffeh kılan çağdaş değerler orada durup duruyorken, bari çocuklarımızın geleceği adına ve bundan sonrası için, yüzyıllarca baskı altında yaşamış, skolastiğin emzirdiği, beşiğinde büyüttüğü, ahtapotunki gibi kollarıyla sarmaladığı, rekabet içinde üreterek ve dünya ile yarışarak değil de, bir gelir gelsin de nereden ve nasıl gelirse gelsin tarzı şu meşum fiskalci kafada ısrar etmenin, o inadı sürdürmenin ne yararını gördük Allah aşkına, söyler misiniz?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016