Namık ÇINAR
Değerli dostlarım!
Bükemediği eli şimdilerde öperek telâfi etmeye çalışan Doğan Medya Grubu’nun, dönemin güçlülerine yaranmak için “baş algı operatörü” olarak atadığı Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın, kendisine veTaraf’a fütursuzca attığı, dolayısıyla da bir vakitler orada bu konularda yazılar yazmış benim gibi yazarlara da sıçrattığı çamurlara, Ahmet Altan’ın şamar gibi cevap verdiği yazı dizisini umarım okuyorsunuzdur.
Ben size kolaylık olsun diye, makalemin sonuna o beş yazıyı sırasıyla ekledim.
Ancak yazı dizisi devam ediyor; sürdürmesi de sizden!
Ahmet Altan’ın anlattığına benzer şeyleri, kendi çevrem bakımından ben de sürekli yaşadım, durdum.
Örneğin bana karşı da ne utanmazca tavır koyanlar oldu ve halâ da sürüyor.
Kendi bilecekleri iş; ben öylelerine sadece acıyorum.
Çünkü neler yazdığımı okumadan, tıpkı kara kalabalıkların yaptığı gibi, yalnızca şartlanmışlıklarının ve propagandaların peşinden koşuyorlar.
Üç sene önceki bir yazımda, “Zikir ayininin transa geçmiş müritleri gibi, doğrusu nedir, araştırmaya gerek bile duymadan, linç kültürünün vantuzlarına yakalanmış sanki burada herkes” dahi demişim, kim bilir kaçıncı kez!
Ahmet Altan’ın sözünü ettiği tarihlerde, ben de albay Dursun Çiçek’i savunan yazılar yazmışım meselâ.
Onu, oldum olası darbeye meraklı kimi paşaların nasıl kullandıklarını anlatmışım.
Şu ironiye bakın ki, ordudaki gerçekleri yazdığım için, o tür generallerden çok, onların ömür boyu horlayıp aşağıladığı, başta kendi devre arkadaşlarım olmak üzere, çoğu subay bana düşman kesildiler.
Peki ne demiştim ben?
Bundan beş sene önce, Temmuz 2011 tarihli bir yazımda, “İrtica ile Mücadele Eylem Plânı”nı tek başına yaptığı formülünü bulmak suretiyle dönemin paşaları tarafından yalnız bırakılarak ateşe atılmak istenen albay Dursun Çiçek’le ilgili olarak, “yalnız mıydı” sorusunu sormuş ve şu hatıramı anlatmıştım:
“Kuleli’de okurken “Balta” lakaplı bir fizik hocamız vardı.
Sorularını, sınav yapacağı esnada, kitabın rastgele yerlerinden seçerek yazdırmayı huy edinmişti.
Suallerini hiçbir yere kaydetmezdi.
Biz de bunu bilirdik.
Sene sonuna doğru, artık geçip-kalma arifesindeyken, sınıfça kopya çekmeye karar vermiştik.
O, her zamanki gibi, soruları kitaptaki problemlerden rastgele seçerek yazdırdığını sanacak; bizse hep birlikte önceden kararlaştırıp ezberlediğimiz soruları yazarak ihtiyacımız olan notlar kadarlık cevaplar verecektik; böylece herkes mutlu olacaktı.
Sınav günü her şey tıkırında giderken, hoca birden yazdırdığı problemin satırını kaybetmiş olmalı ki, nerede kaldığını hatırlamak için önlerde oturan bir arkadaşımızın kâğıdına bakacağı tuttu.
Baktı… Baktı…Önce bir anlam veremedi.
Yazdırdıklarını o kadar kısa zamanda unutacak değildi ya!
Gördüklerinin söyledikleriyle alâkası yoktu.
Nihayet sezgileri gerçeğe dönüştü ve “utanmadan kopya mı çekiyorsun” diyerek o arkadaşa bir güzel girişmeye başladı.
Allah’tan, bir başka arkadaşımız hocanın nerede kaldığını aklında tutabilmiş, ayağa fırlayıp kendisine o satırı hatırlatarak vaziyeti kurtarmış, böylece dayak yiyen arkadaş hariç hepimiz kopyaya devam etmiştik.
Komik olan, hocanın, kopya çeken arkadaşın bunu tek başına yaptığını sanıyor olması idi.
Oysa sınıftan ayrı olarak, bir kişinin farklı sorular ve cevaplar hazırlamasının tek başına ne anlamı olabilirdi ki?
Balta bunu düşünememişti.”
İşte ben de, darbeci generallerin aynı şekilde kendilerini kurtarmak için albayDursun Çiçek’i yalnız bırakarak, suçu kendi başına işlediğine bizi inandırmak suretiyle tüm topluma “balta” muamelesi yaptıklarını göstermeye çalışmıştım.
Çünkü ordudaki her şeyi orgeneraller yapardı.
Onlardan habersiz hiçbir şey olamazdı.
Koğuşlardaki ranzaların arasındaki mesafenin kaç santim olacağını bile onlar belirlerdi.
Ve yine “hükümet aleyhine kara propaganda yapılan Genelkurmay internet sitelerinde hukuka aykırı kullanımların sorumlusu o sitelerin yöneticisidir, yani albay Dursun Çiçek’tir” suçlamalarına da itiraz etmiş;
“Hayır, değildir!
Karargâh subayları komutan namına hareket ederler.
Eylemlerindeki sorumluluk tamamen komutana aittir.
Çünkü askerlikte yapılan ve yapılmayan her şeyden ancak komutan sorumludur.
Bu sorumluluklar, astlara devir veya ciro edilemez” demiştim.
Gene dört sene önceki, Ekim 2012 tarihli “Silivri’den Mektup Var” başlıklı yazımda, bana uzunca bir mektup gönderen albay Dursun Çiçek’in “masumiyetini haykırarak uçan kuştan bile medet umar bir noktaya gelmiş olduğunu görüp de etkilenmemenin ve üzülmemenin mümkün olmadığını” söylemiş, “bu davalara endekslenmesi yüzünden, şu mahut militarizm sorunundan sıyrılıp da demokratik bir düzlüğe çıkamayacağımızın kaygısını ta başından beri taşıdığımı” da eklemiştim.
Hukukun hiçbir zaman doğru dürüst işlemediği bu ülkede, bu davalar benim için üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekten başka bir şey sayılmazlardı.
“Kaçınılmazlığına inandığım köklü ordu reformlarının, yargı oyunlarına kurban gitmesine daima karşı çıkıyorum” diye yazdım.
“Hiçbir şey, sistemi değiştirmekten daha önemli değildir benim için.
Ko varsın, bunun yerine reformlar yapılsaydı, sonuçları topluma ve Silahlı Kuvvetlere yansısaydı da, darbeciliği bir matah sananlar insan içine çıkamaz olsalardı, daha iyiydi”, dedim.
“Ne ki bunların hiç biri yapılmadı.
Televizyonlarda ve gazete köşelerinde sadece çan-çan çene çalındı, o kadar!
Darbelerin halk iradesine karşı işlenmiş ihanetler olduğu duygusunu hâkim kılacak sosyolojik bir iklim, yalnızca politik retoriklerle değil yasalarla da yaratılabilseydi, bu işlerin asıl tezgâhçıları saydığım üst generallere sadakat, belki de hakikaten masum olan albay Dursun Çiçek gibilerin sırtına binmez, cezalandırılmayı göze alacakları dayanışmalara da itilmezlerdi.
Ah o büyük karargâhlardaki duvarların dili olsa da konuşsa!
Oralarda görev yapan subaylar, anlatabilseler her şeyi!”
Dört sene önce yazdım ben bunları; dört, dört!
Ama ne fayda!
“Benim açımdan albay Dursun Çiçek gibiler, darbe düzenleyicilikler bakımından zurnanın son deliğidirler.”
Ayrıca mahkemelere de dedim ki;
“Eğer albay Dursun Çiçek’i suçladığınız, iddianamenizin “İrtica ile Mücadele Eylem Plânı” mahiyetindeki “Harekât Emri” bu ise, altındaki imza yaş mıydı kuru muydu diye hiç kendinizi yormayın!
Çünkü böyle bir Harekât Emri olmaz, olamaz!
Askerler, talimname kavramları dururken “koordine” yerine “senkronize” gibi su balesi diliyle konuşmazlar; “irticaî unsurlar” demek varken, “irticacılar” demezler!
Ast birliklere görevler tevdi etmeyen bir “icra” maddesi de olamaz!
Harekât Emri’ni müteharrik kılan, ona can veren, ast birliklerin görevlerini ihtiva eden bu “icra” maddesidir.
Başka türlüsü işin tabiatına aykırıdır.”
Kavramlarına kadar böylesine didik didik ettim.
“Ve gene, “idari ve lojistik hususlar” ile “komuta ve muhabere” maddelerini içermeyen bir harekât emri de olamaz!
Böyle bir metinle, Harp Okulu’ndan ve Harp Akademisi’nden Dursun Çiçek gibi, değil subay ve kurmay olmak, adamı onbaşı bile çıkarmazlar.
Bu kafayla gidilirse, korkarım o mahkemeler asıl suçluların ve askeri vesayetin aklanmasıyla sonuçlanacaktır.”
Bunlar bugünün değil, dört sene öncesinin fikirleriydi de, öyle yazdım.
Ama kimi soysuzlar, yazılarımı okumak yerine o süreçler boyunca bana sövmeyi yeğlediler.
Esasen benim başından beri ısrarla üzerinde durduğum husus, gerek Silivri davalarında, gerekse askeri vesayete yol açan hukuksal mevzularda, doğru bilgiler edinilmediği için teşhislerin de boyuna yanlış yapılmış olduklarıdır.
Türkiye’de açık veya örtülü, ama tekrardan şekillendiği muhakkak olan iktidar-ordu koalisyonunu sezinleyen algı operatörü Ahmet Hakan’ın, Balyoz ve Ergenekon davalarını her iki tarafa da yaranacak bir dengede tutarak yeniden gündem yaptığı şu sıralar, Mehmet Baransu da bir dizi yazı kaleme almıştı.
Mehmet Baransu’nun Haberdar’da yayınlanan o son yazılarında, özellikle vurguladığı bir şey vardı.
Balyoz davasında nihai olarak tüm sanıkları beraat ettiren mahkeme, karar gerekçesini, senelerdir kamuoyunu sallayan ve sallamaya devam eden “kumpas”söylencelerine değil, işlenen fiillerin yasal mevzuata uygunluklarına dayandırmıştı.
Baransu, haklı olarak herkesin dikkatini bu gelişmeye çekmeye çabalıyordu ama ben zaten bunu senelerdir söyleyip durmamış mıydım?
Bu konularda sayısız yazı yazdım ama örneğin üç sene önce, Ağustos 2013 tarihli“Darbe Plânları Yasal Mevzuata Uygundur” başlıklı yazımda;
“Evet!
Siyasal yönetime el koymak için müdahale plânları yapmak, tabii ki suçtur.
Ama İngiltere’de olursa…
Fransa’da olursa…
Almanya’da olursa…
Türkiye’de değil!
Uzun yıllar sayısız darbe gerçekleştirmiş bir ordunun, kendi yaptıklarına yasal kılıf düşünmeyerek meşruiyet kazandırmayacağı mantıklı geliyor mu size?
Darbecilerin önem verdiği yasaların başında “Sıkıyönetim Kanunu” gelir.
Her dönemin darbecilerinin ilk olarak ele aldıkları kanun, bu kanun olmuştur.
Ellerinin altındaki en esaslı enstrümanın bu olduğunu tecrübe ederek görmüşler ve ona göre geliştirmişlerdir.
İlkin 12 Mart’ta bütünüyle, 12 Eylül’de de ihtiyaçları nispetinde güncelleştirerek, parlamentoya yeniden düzenletmişlerdir.
Böylece Sıkıyönetim Kanunu, hükümetin ihtiyaç duyması hâlinde ordudan yararlanmanın değil, toplumu yönetme işlevinin sivil iktidardan doğrudan doğruya orduya geçtiği “askeri bir rejim”in mevzuatı olup çıkmıştır.
Darbe yapan generaller, ülkeyi bu kanunda ne yazıyorsa ona göre idare etmişlerdir.
Çünkü bu kanunda lâzım gelen her şey vardır.
Bu kanun zannedildiği gibi sadece sıkıyönetim ilân edildiğinde değil, her zaman, örneğin şu anda da işlevseldir.
Meselâ kanunun 8.maddesinde “sıkıyönetim ilânı ile beraber sıkıyönetim karargâhı kurulur” deniyor ise de, hemen ardından “sıkıyönetim komutanlığı kadroları, Genelkurmay Başkanlığınca ÖNCEDEN HAZIRLANIR” hükmü getirilerek, kanuna sürekli bir hayatiyet ve kesintisiz bir yürürlülük kazandırılmıştır.
Sıkıyönetim komutanı ve yardımcı generallerin kimler olacağı hariç, sıkıyönetim karargâhının merkezi unsurları Genelkurmay bünyesinde normal zamanlarda da faaliyetlerini sürdürmekte, sıkıyönetimin ilânıyla birlikte yerine getirilecek 3.m
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016