Namık ÇINAR
Bu mesele, “söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” türünden tekinsiz, başa bela konulardan biridir bizim ellerde.
Üstelik genel kabule aykırı şeyler demeye kalktın mı, her türlü saldırıya uğraman da cabasıdır.
Ama biz, gene de diyelim diyeceğimizi.
***
Emperyalizm aslında Türkiye’de herkesin diline pelesenk olmuş bir kavramdır.
Sosyopolitik laflar edip de, daha ilk birkaç cümlesini tamamlayamadan emperyalizm sözcüğüne başvurmayan yok gibidir.
Ne ki, bu kavramı enine boyuna tartarak, yerine göre kullanmasını bilen oldukça kıttır.
İnsan topluluklarının birbirini sömürmesi tarih boyunca oldum olası hep vardır.
Ama sistemli bir ideolojik olgu olarak damgasını vurduğu dönem, 19.yy'ın son çeyreği ile 20.yy'ın ilk çeyreği arasındaki emperyalizm çağıdır.
Emperyalizm çağına kadarki tüm zamanların sömürme biçimi, fiziksel olarak güçlünün, daha zayıfın topraklarını zor araçlarına başvurarak işgali, toprağını işlemesi, üzerine yerleşmesi ve toplumsal artıya el koyması şeklinde tecelli etmiştir.
Bundan da anlaşılıyor ki, din ve fütuhat kültürü, demek ki bir sömürme aracıdır.
Esasen, Doğu toplumları toprakta genişlemeyi, Batı toplumları ise, özellikle de 16. yüzyıldan itibaren denizlerde ve giderek tecimsel faaliyetlerde genişlemeyi ölçü alan bir sömürgecilik anlayışı geliştirmişlerdir.
Bu yüzden de, toprakta genişleyenler territorial bir iç feodalizmin batağına doğru yol alırlarken, denizlerde genişleyenler uzak mesafe ticaretinin devasa karlarıyla inşa edecekleri dış kapitalistik bir geleceğin dünyasını kurarak, bu günkü güçlü yapılarına ulaşacaklardır.
Örneğin dünyanın en geniş coğrafyasına sahip Rusya’nın, neredeyse İberik yarımadasına sıkışıp kalmış İspanya kadar ekonomik hasıla üretmesindeki sebep budur.
Sonuç olarak son beş yüzyılda, İspanyollar ve İngiliz göçmenler Amerikan yerlilerini, farklı şekillerde de olsa tasfiye ettiler.
Fransızlar Cezayir’i, Hollanda ve Belçikalılar bütün Afrika’yı, neticede Batılılar tüm dünyayı allak bullak etti, biz buna çok yerinde olarak emperyalizm dedik.
Peki ama o sıralarda bizler neler yapmıştık?
Küçük bir beylik iken koca bir imparatorluk kurduk, diyen biz değil miydik?
Bütün Balkanları, bütün Ortadoğu'yu kasıp kavuran biz değil miydik?
Amerikan yerlilerine ağıt yakıyoruz da, buralarda doğru dürüst ne bir Rum, ne bir Ermeni cemaati bıraktık mı?
Onlar emperyalistse, biz neyiz?
Onlar yapınca emperyalist ama biz yapınca değil, öyle mi?
Daha sonra elden ayaktan düşüp dışarılara saldıramayınca, iç sömürüyü yoğunlaştırmadık mı?
Mesela 1950'lerden itibaren, başta İstanbul olmak üzere, tüm Marmara'yı, hurraaa, işgal etmedik mi?
Ne kadar kent değeri varsa silip süpürmedik mi?
Şimdilerde de Ege'yi yok etmek için kolları sıvamadık mı?
Kıbrıs'ın demografisini değiştirmedik mi?
Emperyalist Batı’nın, özellikle de Anglo-Sakson kapitalizminin, son tahlilde gittikleri yerlere gelişmenin tohumlarını da götürmüş oldukları ortada.
Bakın Amerika'ya, Kanada'ya, Avusturalya'ya yahut Yeni Zelanda'ya.
Bir zamanların o sömürgeleri, şimdinin en zengin ve müreffeh ülkeleri.
Bir de bizim üzerinden geçtiğimiz yerlere bakın, hiçbirinde ot bitmiyor.
Çünkü onlar, giderek liberalleşen bir iklimde, kapitalist, özgürlükçü, demokratik bir yaşam biçimine evrilirlerken biz zorba, baskıcı, feodal bir tutuculuğun cenderesinde, vergici, haraççı, geçimlik kapalı köy üretiminden şaşmayan, fiskalistik bir ekonomik yaşam biçimi inşa etmeyi marifet sandık ve korkarım kafalarımız bu gerçeğe henüz basmış da değil.
Osmanlı İmparatorluğu'yla böbürlenip duruyoruz, ne ki imparatorluk ile emperyalizm kavramlarının aynı kökenden gelen sözcükler olduğunun ayırdında değiliz.
"Osmanlı İmparatorluğu" demenin, "Osmanlı Emperyalizmi" demek olduğunun, sadece bu da değil, kendi sultanımıza "Fatih" ünvanı vermekle Batılı krallara "emperyal majesteleri" demenin de aynı kapıya çıktığının, yani farkında olmadığımız bunca şey varken emperyalizm hakkında sabah-akşam atıp tutmanın, doğal olarak bizi ne denli gülünç kıldığının da ayırdında değiliz.
Bi’kere, tarih boyunca yaşanan geleneksel sömürü biçimi ile, 19.yy’ın son ve 20.yy’ın ilk çeyreği arasındaki, kısa sürmesine rağmen iki dünya savaşıyla noktalanmış şu çılgın emperyalizm çağını birbirinden ayırmayı bileceğiz en önce.
Çünkü bunu yapmaz ve yeryüzünü paylaşma konusunda birbirlerine düşerek kavgaya tutuşmuş, tarifsiz yıkımlar yaşamış sömürgecilerin hangi haleti ruhiye içinde olduklarını anlamazsak, burunlarını sürten I. ve II. Dünya Savaşları'nın ardından üç yüzyıllık 'aydınlanma öğretileri'nin birikimleri demek olan “liberal demokrasi ilkeleri”nin ne değerde şeyler olduklarını nihayet yeniden hatırlayıp 1945'lerden itibaren demokratikleşme süreçlerine neden ve nasıl geçtiklerini, mesela AB’yi kurmaya ne diye ihtiyaç duyduklarını da kavrayamayız.
O yüzdendir ki, tarih boyunca süren “geleneksel sömürü tarzı” ile 19. yüzyılın son ve 20. yüzyılın ilk çeyreği arasındaki “emperyalizm çağı sömürü tarzı” çok farklı süreçlerdir ve çok farklı sonuçlar doğurmuşlardır.
Bu ayrıma sebep olan baskın faktör “sanayi devrimi”dir.
Bir başka deyişle, bu iki sömürme tarzını ayrıştıran temel değişken, dünyanın üretim ilişkilerini o vakte kadar hiç görülmedik ölçülerde dönüştüren sanayi devrimi olmuştur.
Sanayi devriminden önceki ilişkilerin katsayısı matematiksel ise, sanayi devriminden sonraki ilişkilerin katsayısı geometrik bir dizilim ile ifade olunsa yeridir.
Sanayi devrimi ile beraber, nasıl ki her şey kökten değiştiyse, geleneksel sömürmenin niteliği de kökten değişmiştir.
Bu husus kavranmadan, sömürü hakkında hiçbir çözümleme doğru şekilde yapılamaz.
Sömürgecilerin, son derece sofistike zor araçlarına başvurarak birbirleriyle de kapıştıkları I ve II. Dünya Savaşları sonunda, sadece sömürgeleri değil kendilerini de yok eden yeni bir durum ortaya çıkmış, emperyalizmin bu boyutlara varması kamuoylarının da gözünü korkutmuştur.
O yüzden, emperyalizme karşı duruş kendi içlerinde de büyümüştür.
Böylelikle, artık maliyetli görülmeye başlanınca ücretli işgücünü devreye almak üzere tıpkı köleliği kaldırmanın vakti geldiğinde olduğu gibi, çoğu bağımsızlık hareketi acaba gerçekten mağdurun başkaldırısıyla mı tecelli etti, yoksa kontrollü bir şekilde serbest mi bırakıldılar, her toplum bakımından tek tek incelemeye değerdir.
Nitekim, sonu yıkımla neticelendiği için emperyalizmin yerine siyasal bağımsızlıklara uyum gösterebilen yeni sömürü teknikleri de zuhur etmeye başlamıştır.
Zaten ulus devletlere yavaş yavaş yolun göründüğü, küresel sermayenin ise her yere elini kolunu sallayarak girebildiği pazar ekonomisi koşullarında bu tür bir emperyalizmden söz etmek abestir
Yani sömürü artık bitti mi diyeceğiz?
Hayır demeyeceğiz.
Başka bir türe dönüştü.
Toplumların neredeyse hepsinde, yüzde birlerin yüzde doksan dokuzların kanını emdiği bu yeni küresel versiyonda, sömürünün bittiğinden bahsolunabilir mi?
Lakin, şu millet şu milleti sömürdü de denemez artık, herhalde?
Ne ki, bu yeni safhada, “altta kalanın canı çıksın” toplumlar, bağımsız gözükseler de, onlara düşen sömürü payları daha acımasız olarak sürüp gitmektedir.
Üstelik çıkmazlarının neler olduğunu görememek ve aymazlıkları yüzünden, kendilerine adeta gönüllü birer sömürü kozası inşa ettikleri dahi söylenebilir.
Dünyanın yoğun sömürülen toplumlarından biri olmaktan nispi olarak çıkmanın biricik yolu ise, liberal değerleri özümsemiş ve bütün alanlarda o çerçevede yaşayan bir toplum olmakla mümkündür.
Eğer liberal değerlerle bezenmiş bir toplum değilseniz, mümkünü yok, sömürülmekten kurtulamazsınız.
Zira sömürü ile liberal demokrasiler arasında, tersine işleyen bir bağ vardır.
Liberalizm sömürüye karşı yegane panzehirdir.
Örneğin bugün, yeryüzünde hanedanlar, tek adamlar veya despotik güçler tarafından yönetilen merkeziyetçi kapalı toplumlar, küresel sömürüye en açık olanlardır.
O yüzden, çoğulculuğun ve katılımcılığın, karar alma süreçlerinin her safhasında var olmak demek olan liberal demokrasinin kıymetini bilen özgürlükçü açık toplumlar, hiçbir ama hiçbir "tek adam"a tapmazlar!
Çünkü bunun onları, önünde sonunda sömürülmeye götüreceğini çok iyi bilirler.
Öyleyse hastalığı doğru teşhis edelim ki, sittin sene sürüp gitmesin!
Yazarlar
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016