Namık ÇINAR
Bildiğiniz gibi Balyoz Davası bitti, ama tartışmaları bitmedi. Kararların gerekçeleri açıklandığında, hâttâ üst yargı mercilerinden de sonuçlar alındığında bile, bu çekişme bitecekmiş gibi görünmüyor.
Bir önceki yazımda da söylediğim gibi, konuyla ilgilenenler esas olarak iki zıt ve keskin kutba ayrılmış durumdalar. Her iki kesim başından beri sadece kendilerinin haklı olduklarını ileri sürüyor.
Taraflardan biri, Türkiye siyasasındaki bütün bozukluğa sosyopolitik yapıya ölümcül bir virüs gibi nüfuz etmiş bulunan “askerî vesayet”in sebep olduğuna; bu durumdan yapısal bir şekilde kurtulmadıkça diğer hiçbir soruna geçilemeyeceği gibi, geçilse de çözülemeyeceğine; özellikle askeriyeden başlanarak, hemen her alanda köklü reformlara ihtiyaç hasıl olduğuna; işte o yüzden, ortalığa saçılmış bu darbe plânları vesilesiyle iyi bir zeminin belirdiğine ve üzerlerinin örtülerek güme gitmelerinin mutlaka önlenmesinin lâzım geldiğine inanmaktadırlar.
Ben bu gruptanım. Ve bu, suçun ve cezanın bireyselliği ilkesi gereği olarak kişi hak ve hukukunun çiğnenebileceğini içermiyor. Ne ki, sanki bu kapsamdalarmış gibi önermelere karşı da uyanık olmayı gerektiriyor.
Diğer taraf ise, bırakın siyasal alanın tümörsel bir unsuru olmayı, “askerî vesayet”i, tahayyüllerindeki toplum biçiminin garantörü olarak, lüzumu hâlinde buna hizmet edecek olan iyi huylu bir müdahale aracı gibi görüyorlar.
Birinciler “demokratik”, ikincilerse “antidemokratik” bir yolun yolcusular, son tahlilde. Lâkin uzun ve karmaşık bir konu bu. O nedenle, demokrasiden yana olmayanların bu dava sebebiyle ileri sürdükleri birkaç yanlış argümanı daha ele almayı sürdüreyim istiyorum, ben gene bugün:
Diyorlar ki, bir evraka kanıt diyebilmek için yazısının altında bir imzanın olması gerekir. Eğer imza yok ise kanıt da olamaz.
Bu da yine “askerî olgulara sivil akılla bakmanın” bir sonucu.
Askeriyenin harekât ile ilgili evrakları aslında işte tam da bu nedenle, yâni ele geçirildiklerinde bir kanıt olma özelliği taşımasınlar diye, bir “istihbarata karşı koyma” önlemi olarak, olabildiğince açık belirtiler ve aleniyetler içermezler.
Özellikle askerî harekâtla ilgili konularda gizlilik esastır. Meselâ subay ve astsubayların, hele hele de generallerin harici elbiselerinde yaldızlardan, parlak ve tantanalı simge ve şeritlerden geçilmezken, eğitim kıyafetlerine gelince neden bunlar yerlerini birden bire kamuflajlı bir desene ve siyahlatılmış yıldızlara ve şeritlere terk ederler? Bunun nedeni, kişilerin rütbe ve görevlerini olabildiğince saklamak içindir. Parlayıp hedef olmamaları içindir. İstihbarata karşı koymak içindir. Hâttâ muharebelerin belirli bir safhasından itibaren bütün rütbeler tamamen sökülür ve düşmanın kimin kim olduğunu anlayamaması sağlanır.
Telsiz çevrimlerinde kodlanmış isimlerle konuşulur. Ad, rütbe ve makamlar ağza alınmaz.
Amerikan Ordusu’ndan tercüme edilmiş talimname ve ders kitaplarına “hizmete özel” de olsa, sivillerin eline geçmeyecek şekilde onlara dahi bir gizlilik derecesi verilmiştir.
Gizliliğe bu denli önem veren kurumsal bir kültürün harekâtla ilgili evraklarında imza aramak gülünçtür. İmza yoksa sahte sanmak, solunmamış askersel iklimi duyumsayamamaktır.
Askerlikte imza, daha ziyade idari yazışmalar, zimmet ve akçalı ilişkilerde öne çıkar. Meselâ bir bölük komutanının en önem verdiği, hâttâ imza attırmakla yetinmeyip ilâve olarak parmak da bastırttığı yegâne şey, erlerine dağıttığı o üç kuruşluk maaşların bordrosudur. Yahut erlere zimmetlediği tüfeklerin senedidir.
Er izin kağıdı, vizite kağıdı, araç bakım istek formu vb. gibi, günlük idari işlem ihtiva eden yazışmaların dışında kalan harekât emirleri ve ekleri gibi gizlilik derecesi yüksek evraklar, esasen “...şu ...şu ...şu ...harekât emri ve ekleri ilişikte gönderilmiştir” diyen imzalı bir üst yazıyla birliklere çoğaltılıp dağıtılmış; üstteki koparılıp dosyalama sistemindeki referans numarasına göre kendi dosyasına, ekteki plân da kilit altındaki kendi klasörüne takılmıştır.
Her sayfasının altında ve üstünde gizlilik derecesi damgası bulunan bu plânlarda imzanın peşine düşülmez. Zaten evrak imzalı bir üst yazı ile geldiğinden, emrin sonunda sadece “Komutan” ibaresi yer alır ve sayfalar en fazla “aslı gibidir” diye kaşelenir.
Kaldı ki, bu tip plânlar en tepeden her bölüğe kadar aynıyla yayınlanmazlar. Tüm birlikler, kendi seviyelerine yetecek esaslar kadarlık bilgilendirilirler.
Bunun anlamı, ortada bir tane harekât emrinin değil, her seviyedeki komutanın bir üst amirinden aldığı harekât emrinden yola çıkarak, kendi ast birliklerine uyarlayacağı kendi harekât emrinin de var olduğudur.
Demek ki önemli bir husus da, harekâtın bütüncül plânının, çok sayıdaki ast birliğin ayrı ayrı harekât emir ve plânlarının entegrasyonuyla meydana geldiği gerçeğinin bilinmesi ve atlanmaması meselesidir.
Tekniğine de girerek, bütün bunları uzun uzadıya yazmamın tek bir sebebi var: Bilmeden konuşmamak!
Ne diyordu Şeyhülislâm Yahya?
“Söyleyenler kendini bilmez
bilenler söylemez.”
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016