Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
Taraf’taki deprem
28.06.2013
2356

 Bundan bir süre önce, biliyorsunuz bizim gazetede bir deprem olmuştu.

Başta Markar Esayan olmak üzere, yazarların büyük bir bölümü köşelerini terk etmişlerdi.

Geride kalan biz birkaç kişi de, olmadık tarzda suçlanarak, okuyucuların indinde karalanmıştık.


Markar Esayan
 o esnada Taraf’ın yayın koordinatörüydü. Genel Yayın Yönetmeni Oral Çalışlargörünse de, Âkil Adamlar’dan olduğu için Anadolu’da dolaşıyor, gazeteyi aslında Esayan çıkarıyordu.

Onu herkes vakur ve mazbut bilir.

Belki de öyledir.

Ama benim için değil!

Bir gün, kafaya takmış bir vaziyette kendisini arayarak, “Neden meselâ kendi yazılarını ön sayfada hiç sektirmeden anons ediyorsun da, aynı şeyi bana gelince yapmıyorsun” diye soracak oldumdu da, “Bir de sana hesap mı vereceğim” diyerek telefonu pat diye yüzüme kapatmıştı.

Meğer mutfaktakiler, makalelerinin vitrininde göründükleri gibi öyle demokrat memokrat olmazlar, gazeteyi babalarının çiftliği gibi yöneterek çıkarırlarmış; adap ve teamül o yönde imiş, bunu da böylece öğrenmiştim.

Ben bu yazıyı, Esayan’ın internet ortamında dolaşan ve bir hayli de saflaşmaya yol açan, “Gezi”ye dair bir makalesi nedeniyle kaleme alıyorum.

Bir kere yazısına, Atatürk’ün malum nutkuna ironik bir göndermeyle “Ey Gezi gençliği!.. birinci vazifen...” diye başlayarak, o çocukları daha lâfın başındayken, eski düzenin unsurlarıymışlar gibi göstermekten çekinmemişti.

Böylece, “sana haksızlık yapılıyor, ama bunu kafana takma, bu işler hep böyledir” diyerek, haksızlığa ilk adımı önce kendisi atmıştı.

Yazısındaki hâkim vurgu, gençlerin nasıl ulusalcı bir tuzağın içine çekildikleri olup; amacı da onlarıErdoğan’ı desteklemeye çağırmaktı.

Gezi olaylarında ölen insan sayısının on bin katı, yani kırk bin kişinin hayatını kaybettiği PKK sorunu”nun büyüklüğü karşısında dört kişinin ölmesini, âdetâ devreye soktuğu kerrat cetvelinden giderek esamisi okunmaya değmeyecek miktardaymış gibi duyumsatacağı bir üslupla anlatıyordu.

Kürt meselesinde “En ciddi açılımı bu hükümet yaptı. İlk aşama tamamlandı ve PKK’nın silahlı güçleri sınırlarımızı terk etti” diyerek, olmayan şeyleri ne kadar da kolay olmuş gibi gösterebiliyordu.

Oysa Başbakan’ın Âkiller’le yaptığı dünkü toplantıda “PKK’nın henüz yüzde on beşinin çekildiğini” söylemesiyle, daha yazısının mürekkebi bile kurumadan, Allahtan doğru söylemediği ortaya çıkacaktı.

Yeri gelmişken, Erdoğan’ın, onun yandaşı yazarların ve tabii ki işine öyle geldiği için de Kandil’in, bu geri çekilme safhasını hem anlayamadıklarını hem de akıl almaz abartarak kamuoyunu yanılttıklarını bir kez daha yinelemeliyim.

İlkin anımsatalım ki, geri çekilme, giderek eksilmeye ve o nedenle de zafiyete yol açacak bir harekât olduğundan, hızla icra edilmesi gereken bir muharebe şeklidir. Sallanmaya hiç gelmez.

Bin beş yüz kadar adam, sanki üniformaları, harp silah ve araçları ve ağırlıkları olan düzenli birliklermiş de, Anadolu coğrafyası boyunca yaya olarak intikal ediyorlarmış gibi bir izlenim verilmektedir.

Genelkurmay Başkanlığı’nın çeşitli kereler, “biz çekilen hiç kimseye rastlamadık” demesi boşuna değildir.

PKK’lı unsurların birerli ikişerli gruplar hâlinde, bir yerden bir başka yere normal insanlar gibi otobüslere binip gitmelerinin ne gibi bir engeli vardır?

Yeniden konumuza dönersek...


Esayan
 gençlere, “ikinci aşama olan demokratikleşme ve özgürleşme dönemi başlamak üzere”.

Ama”, diyordu, “sizin yaptığınız şu Gezi olayları çözüm sürecinin altını oyma potansiyelinde”.

Gezi rüzgârını arkasına alıp, onu bu hükümeti yıkma payandasına dönüştürenler, daha ileri bir demokrasi mi kuracaklar zannediyorsunuz?” diyerek, onları, yerine gelecek zihniyetin o eski derin devlet olacağıyla korkutmaktaydı.

Ve hemen, “Acıları kaşımak yerine, hükümetin atacağı adımları desteklemez gerekmez mi?”yi gediğine yerleştirmekten de geri durmuyordu.


Erdoğan
’ın reformculuğundan çok emindir. Sanki Ay’dan gelmiş de gelişmelerden bîhabermiş gibi sorgulamaya gerek dahi duymadan, hâlâ “yiğidin hakkını yiğide vermekten” dem vurmaktadır.

Tek seçenek Erdoğan’dır.

Daha doğrusu, Mustafa Kemal ve ardılları, tek parti dönemi vs. sanki bugün ha geldi, ha gelecek gibidirler de, “Erdoğan’ı benzettikleri Hitler’e daha çok uymaktadırlar”.

O yüzden, hangisi Hitler’e daha az benziyorsa, tercihin ondan yana kullanılmasını tavsiye ediyor.

Meselâ, “Başörtülü bir kadının hâlâ kamuda çalışamaması beni kahrediyor” diyor, ama “Erdoğan’ın elini tutan mı var”, kendisine sormuyor.

Bir başörtülü, bir Atatürkçü, bir solcu, bir Alevi, bir Ermeni, hepsiyle eşitiz. Kimseye tepeden bakmıyoruz.

Biz” dediği kim, bilmiyorum.

Ama heterojen diye küçümsediği Gezi’deki o gençler, bunu zaten fiilen sergilememişler miydi?


Erdoğan
’ın medyayı bir bir ele geçirme oyununu her kuşun eti yenmez diyerek bozmasaydık, şimdi halâ Taraf’ı işte bu zihniyet yönetiyor olacaktı.

Şimdi anladınız mı bari, Taraf depreminin altında nasıl bir gerçeğin yattığını?



[email protected]

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar