Namık ÇINAR
Şark kaynıyor.
Çünkü demokrasiyi kendisine çok görüyor.
Çeşitli toplumsal gruplar hep meydanlarda. “Hak... hak...” diye bağrışıyorlar.
Hâlbuki kim iktidardaysa, diğerlerinin haklarını vermemeyi meziyet sayıyor.
İllâ onun dediği olacak. Herkes onun izin verdiği şekilde ve ölçülerde yaşayacak. Sosyal hayatı özgürlükler temelinde en geniş anlamıyla yorumlamak ve buna göre bir düzen kurmaktansa, kaosa dahi razılar.
N’oldu?
Alın işte, Mısır’da yeniden darbe oldu.
Bizim şu meşhur 35. Madde, kına gecesini bile yapamadan, Mısır’a gelin gitti.
Tahrir’de şimdi bir sevinç... bir sevinç...
Hak ettikleri nizama tekrar avdet ettiler diyeyse o kabına sığmaz hevenkler, uğurlu olsun, öyle yaşasınlar o zaman.
İslâm dünyasının siyasal aktörleri, bu coğrafyaların “harç”ını dinsel ve etnik bazlı “betoniyer”lerde kardıkları sürece, buralarda demokrasi de “inşa” edilemeyecek.
Çünkü din ya da etnik temelli değerlerle biçimlenmiş bir toplum yapısını benimsemek, heves ettikleri ama ne olduğunu hiçbir zaman bilemedikleri demokrasiyi, kanser hücrelerine açık hâle getirmek demektir.
Erdoğan da, fokur fokur kaynayan Bağdatlara, Şamlara, Kahirelere selâm çakmayı sürdüredursun, bir taraftan.
Nabzın, Londra, Berlin, Paris yerine, Ortadoğu’nun bu cadı kazanı dünyalarında atmasına heveslenenler, ülkeyi geriye dönük bir zaman yolculuğuna sürüklediklerini, bakalım başımıza neyin gelmesiyle görecekler!
Mısır’da darbe, Tahrir Meydanı’ndakiler azıttılar diye değil, Mursi demokrasiyi esas almadı diye oldu.
Darbecilerin iştihasını kabartan, dünyanın her yerinde, daima antidemokratik koşullardır.
Hükümetlerin halkı dövdüğünü gören generaller, “bunu en iyi biz yaparız” diye düşünmeye başlarlar.
Bu yüzden darbeler olur.
Yoksa, 35. Madde’de olduğu gibi, kanunda yeri var diye değil.
Zaten hukuk nedir bilmeyenler, yasalara da sığınmazlar. Bu, sivillerin bir hüsnükuruntusudur.
Ama hiç kuşkunuz olmasın; “Mısır”da darbe yapanın, elinde “koçan” kalır.
Bu işlerin sonu gelmiştir. Artık yeryüzünde hiçbir toplum demokrasi olmadan yaşayamaz.
Bu gelişmelerin bize yansıyacak tarafı; zaten Gezi Olaylarından bu yana, “sandığın meşruiyetine el ve dil uzatma, seçim gününü bekle” şeklinde bir propaganda işletiliyordu; şimdi buna “yerine kimin geleceğini hesaplamadan iktidara karşı çıkma, bak sonra neler oluyor” imâsının da eklenecek olmasıdır.
Oysa, sandığa seçimden seçime gitmeyi demokrasi diye yutturmaya kalkışmak, sonuçta bir avuçlukAKP oligarşisine hizmete yarayan ahlaksız bir tekliftir.
Demokrasilerde, siyasetin “sözcükler”ini seçen, “cümle”sini kuran, toplumun sınır tanımadan kesintisiz olarak sürdürdüğü politik faaliyetleridir. Sandık ise, o cümlenin sonuna konan bir “nokta”dan ibarettir.
Seçim sandığı meşruiyetini, özgürce yürütülen o politik faaliyetlerden alır. Sadece sandıkla yetinmek, var olmayan, kurulmamış bir sofrada içi boş tabaktan doymaya benzer.
Siyasal eylemleri sakıncalı bularak, sadece seçimden seçime oy kullanmaya değer atfetmek, özgürlük hedeflerine tekerlekleri olmayan bir vasıtayla ulaşmayı önermektir.
Demokrasiler, çoğunluğun “evet”lerinden ziyade, azınlığın “hayır”larının denetimi altında kullanılabilen bir iktidar olanağı sunarlar.
O yüzden iktidarlar, hükümet etme meşruluklarını, o “hayır”ları hoş tuttukları nispette hak ve muhafaza edebilirler.
Bunu kavrayamayıp zorbalaşan bir iktidarın gitmesini istemek ise, yerine neyin konacağıyla bağlı olmayı gerektirmez. Zira her konjonktür, kendi dinamiğini üreterek yol alır.
İktidar, elbet de sandıkla gidecektir.
Ne ki sandıkla gittiği gün, muhaliflerce gitmesine çalışılan meşru faaliyetlerin ilk değil, sadece son günüdür. İlk gün, iktidara gelinen gündür. Onu istifaya zorlamak ve siyaseten zayıflatmak, karşı olanların baştan sona sürdürecekleri en tabii demokratik haklarıdır.
“Ancak iktidara gelebilecek seviyede olunursa, muhalif hareketler yapılabilir. Aksi hâlde kaosa zemin hazırlanmış olur” demeye getirmek, demokrasiye saygısızlıktır.
Temel hak ve özgürlük taleplerini böylesi imâlarla frenlemek, iktidar yanlısı bir tutum olup, tarafsız izlenimi veren aydın ahlâkına da sığmaz.
Kaosu ve darbeleri veri alarak siyasal yön tayini yapmak, Şark’a özgü bir “yerindelik” hassasiyetidir. Demokrasinin kitabında bu tür argümanlara yer verilmemiştir.
Ve Gezi olaylarında ülkemizin, hükümet kanadı bakımından Arap Baharı’nın İslâmî dünyasına, direnen gençler bakımında da Prag Baharı’nın Batı dünyasına benzediği söylenebilir.
Bu ise, devletin her zamanki gibi halkın gerisinde kaldığına; Erdoğan’ın yüzünün Doğu’ya, gençlerin de Batı’ya dönük olup, iki yüz yıllık tarihsel yarıntının halâ aynı minvalde sürüp gittiğine bir karine gibidir.
twitter@cinarnamik
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016