Namık ÇINAR
Bu konu öyle bir çırpıda anlatılacak gibi eften püften bir mesele değil diye, yazmaktan kaçınacak değilim elbet de.
Minik minik değinmelerle de olsa, bir yerden başlamalı, değil mi?
Şu kesin:
Liberalizm, hiçbir surette zengin sınıfların ideolojisi olarak doğmamıştır.
Esasen bir sınıfa da yaslanmaz.
Eğer bir sınıfa yaslanacak olsaydı, o kesimleri doğrudan doğruya kollamak varken, “birey”i mi öne çıkarırdı?
Ama en fazla fayda devşirenlerin o sınıflardan gelen insanlar olduğu da bir gerçektir.
Çünkü diğerleri, örneğin emekçiler, özgüveni en eksik kesim olarak kolektivist koruma kalkanı altında risksiz bir güvenceyi, birey olma özgürlüğüne tercih ederler.
Böylece herkes, liyakate ihtiyaç kalmayacak şekilde, toplumsal bir vasatta eşitlenmekle yetinmiş olurlar.
Bunun neticesi ise, zamanla rekabet dinamizminden yoksun, tek başına varlık gösteremeyenlerden müteşekkil bir kitlenin husule gelmesidir.
O yüzden liberalizm, kapitalizm ya da sosyalizm gibi herhangi bir grup çıkarı ideolojisi değildir.
İnsan “tek”inin özgürce serpilmesine dayanır. Onu öne çıkarır.
Çünkü tek başına “insan” olunmadan, çağdaş bir toplum da olunamaz.
Ancak “sürü” olunur.
Aslında liberalizm, 1875’lere kadar, henüz doğru dürüst bir kavram olarak mevcut bile değildi.
“Modern Ulus Devletler”in oluşumu, uzun 16.yy’dan itibaren “Modern Dünya Sistemi”nin en temel kurucu unsuru idi.
Fakat bu yeni devlet, otoritesini hangi egemenlik kaynağından alacaktı; karmaşa buradaydı.
O güne kadar bu, aristokrat sınıfa ve onlardan biri olan hükümdara aitti.
Bu problematik, “1789 Fransız İhtilâli” sonrasının gelgitlerinde şekillenecek; ulus-devlette egemenliğin meşruiyet kaynağı, giderek “halk egemenliği” kavramıyla karşılanacaktır.
Nitekim çoğu toplum, o egemenliği monarktan nasıl devralacağı konusunda bugünlere bocalaya bocalaya gelmiştir.
Hâlen bocalaması sürenlerden biri de Türkiye’dir.
İngiltere, Fransa, ya da diğer batılı ülkeler gibi değil, “sultan”ın tahttan indirilmesinden sonra bu sefer de bağımlılığını, tepeden inerek ya da seçilerek peydahlanan “önder”lere karşı sürdüregelmiş; bugün dahi, bütün gücü elinde tutmak isteyen cumhurbaşkanı görünümlü bir “otoriter”e karşı teslimiyetin kalıplarını kıramamıştır.
Bunun başlıca nedenlerinden biri, “kul kültürü” yapısallığını terk edememekten kaynaklanmaktadır.
Zira tanrıya duyulan kulluk duygusu, önce onun peygamberine, o öldükten sonra da teokratik düzeni aynıyla sürdüregelen hükümdarlara karşı beslenmiş; insanların beyinlerine, hiyerarşik bir dinî otoriterliğin kulları oldukları nakşedilmiştir.
O yüzden bütün egemenler, iştahla kullandıkları dinsel normların, iktidarlarını kolaylaştıran en yarayışlı aparatlardan olduğunu tarih boyunca gayet iyi bilmişlerdir.
Bugün dahi nispeten ilerici olduğu varsayılan CHP lideri bile, ne zaman “insana dair bir hak”tan dem vuracak olsa, çağdaş bir söylem yerine, hâlâ “kul hakkı”ndan bahsedebilmektedir.
Hâlbuki kulluk, tarihsel “efendi- köle” ilişkisinin birikimleri üzerinde oturmaktadır.
Onun panzehiri ise insan olmaktır.
Bu da ancak, akıl ve izan süzgeçlerinden geçirerek aldığı kararlarıyla topluma katılan bireylerin, mutlak surette özgürlükler içinde yetişmesiyle mümkündür.
Birey olmak, egemenlik kavramından iyice soyutlaşmış bir şekilde öyle dört senede bir sandık başına giderek hükümdarını seçmekle değil, her kademedeki siyasal karar alma süreçlerine mümkün mertebe doğrudan ve mütemadiyen katılmakla kazanılabilecek bir kimliktir.
Zaten demokrasi dedikleri de budur.
Ve o liberal değerler de, insan hak ve özgürlüklerinin ve demokrasinin yapı taşlarını teşkil ederler.
Eğer baskın kültür bu yönde değilse, son olarak Artvin Cerattepe’de görüldüğü üzere, halkın nasıl yaşamak istediğine dair ortaya koyduğu somut iradenin mevcut egemen tarafından aşağılanarak tanınmaması da olağan hâle gelir.
Oysa Fransız İhtilâli’yle başlayan “halk egemenliği”, insan olmaktan doğan haklara kavuşabilmek için, kaynağı din olan yerleşik alışkanlıklardan ve giderek kul olmaktan kurtulabilmeyi, ancak o liberal değerlere başvurmak suretiyle gerçekleştirebilmiştir.
Batı’da işe metroyla ya da bisikletle gidip gelen, poliklinikte yahut ATM kuyruğunda herkes gibi sırasını bekleyen cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanlara rastlayınca hem şaşmamızın hem de imrenmemizin sihirli formülünü, işte o liberal değerlerin yarattığı özgür bireyleri artık despotça yönetme olanaklarını tümüyle yitirmiş bulunan bir egemenlik anlayışının, sadece “toplum hizmetlisi” mertebesine indirgenmiş bir siyasal misyonla sınırlı tutulmasında aramak gerekir.
Görüyorsunuz, bana ayrılan yeri, daha hiçbir şeyi anlatamadan fazlasıyla aşmış bulunuyorum.
Fakat beis yok.
Devam edeceğiz gene.
Ne de olsa, derin uykusunu iki asırdır sürdüren bir toplumda yazıyorum.
Geç kalma telâşına kapılmanın ne mantığı olabilir ki?
twitter@cinarnamik
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016