Ümit Akçay
İlginç bir dönemden geçiyoruz. 1990’larda bir hayli popüler olan küreselleşme tartışmaları ve 2000’lerde yaygınlaşan finansal bütünleşme teorileri, farklı sermayenin uluslararasılaşması sonucunda ulusal pazarları oluşturan sınırların giderek aşındığını ileri sürüyordu. Bu tartışmayı soldan yapanlar, küresel parasal hiyerarşinin, ana akım neoliberal politikaların dışında uygulanabilecek alternatifleri sınırlayan en önemli yapısal engel olduğunu belirtiyorlar. Ek olarak, yine bu görüşe göre, sermayenin yapısal gücü, iktidarların seçeneklerini sınırlıyor. Liberaller ise, zaten günümüzde ana akım dışı bir arayışın ‘maceracılık’ olduğunu, dolayısıyla iktidarların önünde kalkınma stratejileri değil küresel sisteme uyum için yapılması gereken ev ödevleri olduğunu ileri sürüyorlar.
Bu önemli bir tartışma ve farklı yönleriyle değerlendirerek yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyorum (1). Zira gerek ABD’de Biden’ın başkan seçilmesinden sonra başlayan uluslararası sistemin liberal bir kurallı rejime dönüp dönemeyeceği tartışması, gerek önümüzdeki dönemde yükselen piyasalara sermaye akışının yeniden başlayıp başlamayacağı, gerekse otoriterleşme tartışmaları, yukarıda özetlediğim tartışmayı yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Aklımda iki somut soru kümesi var:
Nasıl oluyor da son yıllarda bazı çevre ülkeler 1990’lı yıllardaki gibi kemer sıkma tedbirlerini içeren Uluslararası Para Fonu (IMF) programları uygulamadan yollarına devam edebiliyorlar? Hatta bazıları ana akım neoliberal patikanın sınırlarını zorlayarak farklı denemelere girişebiliyorlar?
Finansallaşma süreci ile çevre ülkelerdeki politika alanının genişlemesi (eğer böyle bir şey varsa) arasında nasıl bir ilişki olabilir?
Bu ilk yazıda, genel olarak tartışmanın gelişimini kısaca özetleyeceğim. İleriki yazılarda detaylara girmeyi planlıyorum. Daha fazla uzatmadan başlayayım.
KÜRESELLEŞME VE POLİTİKA ALANININ SINIRLANMASI
Washington Uzlaşısı olarak da adlandırılan neoliberal politikalar, iktidarların ana akım liberal reçeteden sapmasını engellemek için iki düzeyde işleyen kısıtlamaların dizayn edilmesiyle hayata geçti. Bunlardan ilki, ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelerin IMF gibi uluslararası kuruluşlara gittiklerinde karşılaştıkları ‘koşullu krediler’ idi. Türkiye’de liberallerin yaygın bir şekilde savunduğu bu çerçeve, iktidarların ‘yapısal reformları’ hayata geçirmesinin neredeyse yegâne yolu olarak görülür.
İktidarların hareket alanlarını sınırlayan içsel kısıt ise para politikasının enflasyon hedeflemesi rejimi ile sınırlandırılması ve bunun kurumsal gardiyanı olarak merkez bankasının görevlendirilmesidir. Özellikle para yaratmanın Bretton Woods sisteminde var olan dışsal kısıtının ortadan kalkmasından sonra gündeme gelen merkez bankası bağımsızlığı, her bir ülke için kemer sıkma tedbirlerinin süreklileştirilmesinin kurumsal garantisi olarak işlev görmüştür.
Peki iktidarlar bu iki sınırlamaya, yani neoliberal politika çerçevesine uymazlarsa ne olur? Tipik sonuç, o ülkeden sermaye çıkışı gerçekleşmesi ve bunu takip eden kur krizleri ile ekonomik daralmaların yaşanmasıdır. Dolayısıyla, iktidarlar uluslararası sermaye hareketlerinin serbestliği yoluyla disipline edilirler. Sonuçta 1990’ların kurallı liberal sistemi, küreselleşme ile ülkelerin özerk sanayi ve ticaret politikaları uygulamalarının sınırlarını çizmiştir. Ancak sonrasında farklı gelişmeler oldu.
İKİ KRİZİN FARKLI SONUÇLARI
Yukarıda özetlediğim ilişkiyi sabit olarak kabul etmek bizi hatalı tespitlere götürebilir. Bir örnekle açıklayayım. 1970’li yıllarda büyük ölçüde merkez ülkelerde kâr oranlarının gerilemesi ile başlayan ancak daha sonra enflasyonist eğilimlerin dizginlenememesiyle derinleşen stagflasyonist kriz, başta FED olmak üzere merkez ülkelerdeki merkez bankalarının sert faiz artışlarına gitmeleriyle sonuçlandı. Merkez ülkelerdeki sert faiz artışlarının dolaysız sonucu, çevre ülkelerdeki borç krizi idi. Türkiye’deki 1978-1980 krizi ya da pek çok Güney Amerika ülkesindeki borç krizi bu döneme tekabül eder. Dolayısıyla 1970’lerdeki kriz sonrasında merkez ülkelerdeki politika tepkisi çevre ülkelere aynı şekilde transfer edilebilmiş ve sonuçları benzer doğrultuda (neoliberalizme geçiş) olmuştur.
Ancak 2008’deki küresel finansal kriz sonrasında merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasında bir farklılaşma görüyoruz. 2010-2012 arasında ortaya atılan ‘decoupling’ tartışmasını kastetmiyorum. Küresel krizden bu yana geçen 12 yıl, genel bir süreçten bahsedebilmemize imkan sağlıyor. Eğer merkez ülkeler ile çevre ülkeler arasında bir ayrışma varsa, bunun temel nedeni, 2008’de merkez ülkelerde krize karşı geliştirilen politika tepkisinin, 1970’lerdekinin tam tersi olarak şekillenmesidir.
1970’lerin sonunda ve 1980’lerin başında sert faiz artışına giden FED ve diğer büyük merkez bankaları, 2008 krizi sonrasında faizi sıfıra çektiler ve muazzam bir parasal genişleme ile krize müdahale etmeye çalıştılar. 1970’lerle karşılaştırıldığında bunun sonuçları dramatik bir şekilde farklı oldu. 1970’lerde merkez ülkelerdeki kriz sonrasında çevre ülkelerden sermaye çıkışı yaşanırken sonuç borç krizi olmuştu. Ve bu borç krizleri, çevre ülkelerin neoliberal politikalara geçişlerinde kritik rol oynadı. 2008 sonrasında ise, merkez ülkelerdeki politika tepkisinin sonucu çevre ülkelere sermaye girişlerinin artması oldu. Sermaye girişinin sürmesi ise, çevre ülkelerdeki ‘politika alanının’ genişlemesine neden olmuş olabilir.
Şimdilik burada kesiyorum. Haftaya ‘küresel finansal çevrimleri’ ekleyerek tartışmaya devam edeceğim.
1- Esasında bu düşünce, geçtiğimiz aylarda Kanada’daki York Üniversitesi, Küresel Emek Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen bir webinar serisinde yaptığım bir sunuşa dayanıyor. Bizim oturumda benim dışında Özgür Orhangazi vardı. Diğer oturumlarda ise Coşku Çelik ve Duygu Avcı ile Pınar Bedirhanoğlu ve Ceren Ergenç’in sunuşları vardı. İlgilenenler şu linkten izleyebilir. Sunuşlar İngilizce yapıldı ancak kendi sunuşumda değindiğim konuları, birkaç yazılık bir seri ile Türkçeye aktaracağım.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.12.2025
8.12.2025
3.12.2025
26.11.2025
17.11.2025
2.11.2025
26.10.2025
25.10.2025
12.10.2025
5.10.2025