Yalçın ERGÜNDOĞAN
Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümünün, ezilen, sömürülen ‘aşağı sınıflar’ ayaklanmasının ya da o sınıflar adına hareket ettiğini söyleyen “öncü” “parti” hareketinin yeniden değerlendirilmesine vesile olması sevindirici.
“Her şey doğruydu ama, emperyalistler bırakmadı” ya da “Stalin olmasaydı, her şey daha iyi olacaktı”, “Troçkidüşmanlaştırılıp imha edilmeseydi durum farklı olurdu” türünden hamaset yüklü yaklaşımlar dışında yapılan soğukkanlı değerlendirme ve tartışmalar “başka bir dünya mümkün” arayışına katkı koyabilir ve ilerletici olabilir.
***
Şöyle yeniden bir hatırlayalım. “Devrim”, Marx ve Engels’in tüm beklenti ve öngörüsünün aksine sermaye birikimine sahip olmayan, dolayısı ile kapitalizmin sınıfsal konumlanışının dışında bir ülkede gerçekleşti. Aslında devrim, Birinci Dünya Savaşı yıllarında savaşmaktan bitap düşmüş bir ordu, Çarlık Rusyası’nda açlık ve sefalet içinde kıvranan bir halkın isyanını kendiliğinden ayaklanmasını fırsata çevirerek hayat buldu. Petrograd’daki özel yetişmiş askeri birliklerin de isyan eden asker ve köylü yığınlara destek vermesi ile Çarlık rejimi yıkıldı.
Sonradan, 1918 yılında Komünist Partisi adını alacak olan Bolşevik Partisi örgütlü yapısı ile kucağında bulduğu bu toplumsal patlamayı sonuçlandırmayı başardı ve “devleti ele geçirdi.” Komünist Partisi de böylelikle, bütün gücü, yetkileri, karar alma mekanizmalarını, her şeyi elinde tutan bir yapı olarak SSCB yıkılana dek konumunu sürdürdü…
Oysa, Lenin o yıllarda bu ‘devleti ele geçirme’ meselesine Marx’ı referans göstererek bakalım nasıl yaklaşıyordu.
“DEVLETİ ELE GEÇİRMEK YETMEZ…”
“…Marx ayrıca kendi deyimiyle “göğe hücuma kalkan” komüncülerin kahramanlığına hayranlıkla da yetinmedi. Ereğine ulaşamamış da olsa, yığınların devrimci hareketinde, Marx çok önemli bir tarihsel deney, dünya proleter devriminde ileriye doğru kesin bir adım, yüzlerce program ve uslamlamadan çok daha önemli gerçek bir ilerleme görüyordu. Bu deneyi çözümlemek, ondan taktik dersleri çıkarmak, teorisini sıkı bir eleştiriden geçirmek için ondan yararlanmak: Marx’ın kendi için saptadığı görev, işte budur.
Marx Komünist Manifesto’da yapılmasını zorunlu gördüğü tek “düzeltme”yi, Parisli komüncülerin devrimci deneyinden esinlenerek yapmıştır.
Komünist Manifesto’nun yeni bir Almanca baskısı için, iki yazarı tarafından imzalanmış son Önsöz 24 Haziran 1872 tarihini taşır. Karl Marx ve Friedrich Engels bu önsözde, Komünist Manifesto’da ortaya konmuş programın “bazı ayrıntılarının artık eskimiş” olduğunu açıklarlar. Ve devam ederler ki:
“Paris Komünü, özellikle bir şeyi ‘işçi sınıfının hazır bir devlet mekanizmasını ele geçirip onu kendi hesabına kullanmakla yetinemeyeceğini’ tanıtlamıştır.”
Bu alıntıda tırnak içine alınmış son sözler, yazarları tarafından Marx’ın Fransa’da İç Savaş adlı yapıtından alınmıştır.
Öyleyse Marx ve Engels Paris Komünü’nün belli başlı temel prensiplerinden birine o kadar büyük bir önem veriyorlardı ki, onu özsel bir düzeltme olarak Komünist Manifesto’ya sokmuşlardır.” (Devlet ve İhtilal, V. I. U Lenin, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Mart 1976, Sayfa, 43, 44, 45)
Lenin, 17 Aralık 1918 tarihinde ikinci baskısı yayınlanan ‘Devlet ve İhtilal’ kitabına aldığı, Marx ve Engels’in K.Manifesto’nun son baskısına yaptıkları yukarda aktardığım tek düzeltmeye ilişkin kendi yorumunu da aynı kitapta şöyle ifade ediyor:
“Marx’ın düşünü, işçi sınıfının ‘hazır devlet makinasını’ kırmak, parçalamak ve onu ele geçirmekle yetinmemek zorunda olduğu yolundadır…”
Lenin böyle diyordu ama, hayat ve pratik gösterdi ki, pek çok kurum ve işleyiş bir önceki rejimden devralınanları ya da benzerlerini var etti. Muhaliflerin sürüldüğü “çalışma kampları” adı verilen uygulama bile bu devralınanlar arasında yerini korudu.
Sonunda ortaya çıkan yapı eşitlik, adalet, özgürlük değil; koyu bir totaliter rejimi yarattı. Rejimin bu haliyle çökmekte olduğuna ikna olan M. Gorbaçov’un açıklık ve yeniden yapılanma (‘glasnost’ ve ‘perestroyka’) vaadi ve girişimi ile de SSCB olduğu yere yığılarak; tarih sahnesinden çekiliverdi…
SSCB’NİN TÜRKİYE’YE ETKİSİ
“Soğuk savaş yıllarında solun arkasında SSCB mi vardı?” başlıklı bir önceki yazımda SSCB’nin özünde bir “milli devlet” olduğuna vurgu yapmıştım. Sovyetik siyasi akım içinde geçirdiğim siyasi mücadele yıllarımın önemli katkısının yanı sıra, yıllar içinde yapılan soğukkanlı gözlem ve incelemeler de bu tespiti bende pekiştirir olmuştu.
Ekim devrimiyle dünyada esen rüzgâr ilerleyen yıllardaki pratiklerle azalsa da, yine de kapitalist ülkelerdeki sol/sosyalist hareketler içinde SSCB’yi “enternasyonal dayanışma”nın merkezi kabul edenler azımsanmayacak oranda idi.
Türkiye’de de, sol hareketler içinde Sovyetik siyasi yapılar “Kâbeciler” olarak adlandırılırdı. Zira Sovyetler enternasyonalizmin yıkılmaz kalesi, yönlerini çevirdikleri “sosyalist ve komünistlerin kâbesi” sayılırdı. Ekim Devrimi ve 1922’de oluşan konfederal Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) sonrası, güney komşusunda o dönemin hakim küresel gücü İngiliz emperyalizminden görece bağımsız bir devletin şekillenmesi büyük destek gördü. Bu destek, tarihi Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin yöneticileri Mustafa Suphi’lerin Anadolu’ya ayak basar basmaz, yeni rejimce tuzağa düşürülüp katledilmesine sessiz kalmayı, Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştiren kadroların ve devamcılarının pervasızca kıyımlarına devam etmelerini görmemeyi de içerdi.
Avrupa’dan beklenen yeni devrimlerin (ve tabii dünya devriminin) gelmemesi ile geçen, devrimin ilk yıllarında durum böyle iken; ilerleyen yıllarda durum iyice “tek ülkede sosyalizm”in de mümkün olabileceği, görevin onu korumak olduğu yönüne doğru hızla evrildi. İlerleyen yıllarda, “kapitalizmle bir arada yaşanabileceği” tezi hayat bulur oldu. (Daha sonraları bu; “Barış içinde bir arada yaşama” olarak da formüle edildi.)
İkinci Dünya Savaşı ve 20 milyon Sovyet yurttaşının hayatına malolan Hitler faşizminin durdurulması sonrası, yeni küresel güç olarak ABD boy gösterir oldu… Ve, ‘Truman Doktrini’ ile Türkiye ve Yunanistan’ın Komünizm tehlikesine karşı Amerikan şemsiyesi altına alınması bunu izledi. (1947 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry Truman tarafından Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış ve yürürlüğe sokulmuş plan.)
Artık fiilen ‘Soğuk Savaş’ başlamıştı. Bu kez de Sovyetler Birliği ‘milli devleti’; ABD şemsiyesi altındaki hiç bir devlete ve o ülkelerdeki “kardeş partilerin” ülkede rejim değişikliği yaratacak herhangi bir faaliyetine ne onay verdi ne de katkı sundu.
Türkiye’de o yıllarda komünist oldukları tescillenmiş bir avuç insana yönelik gerçekleştirilen sözde ‘yıkıcı eylemlilik’ operasyonları, eziyetler, tutuklamalar artık iyice anlaşılır oldu ki; “komünizm tehlikesi”ne karşı ABD’den koparılmak istenen yardımları arttırmakla ilgiliydi.
SSCB’nin Türkiye’deki sol sosyalist hareketlere mesafesi o kadar uzak ve temkinlidir ki, Nazım Hikmet’in “ikinci vatanım” diye adlandırdığı ülke, Nazım’ın Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmasından sonra kendisine bir seyahat belgesi ya da pasaport vermesi bile mümkün değildi…
Tarihi TKP ise; faaliyette iken Komintern’in (Kominform’un) , sonraları da SSCB’nin “her ülkede tek komünist partisi” tutumu ve ilkesiyle varlığını korudu, fakat “milli devlet”in dış politikasına uygun olarak uzun yıllar kendini sönümlendirdi.
“Gerçekçi ol, imkansızı iste” sloganı ile Fransa’da başlayan 1968 gençlik isyanı, tüm dünyada ve tabii Türkiye’de de zemin bulduğunda SSCB bu harekete çok mesafeli durdu. Türkiye’de de TKP’nin yansıması elbette farklı olmadı. O yılların aktif gençlik hareketi temsilcilerinden bir bölümünün hapislik yılları sonrası TKP ile buluşmaları ve 1973 atılımı olarak nitelenen memlekette örgütlenme hamlesi, ilk kez TKP’de bir hareketlilik ve ülke içinde ciddi bir varlık yarattı. Yine de bu hareketlilik, hiçbir şekilde SSCB’nin “milli dış politikası”na aykırılık taşımadı. Soğuk Savaş da, en hafif tanım ile Türkiye’nin hiçbir şekilde demokrasi ile tanışmasına, soluk almasına izin vermedi.
* * *
Tarihi TKP’nin son dönemi ve geç kalmış bir yenilenme hareketi olarak Türkiye Birleşik Komünist Partisi(TBKP)’nin ortaya çıkması ise; bir başka yazının konusu…
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.12.2019
3.02.2019
26.11.2019
4.01.2019
29.10.2019
8.07.2019
8.07.2019
3.06.2019
4.02.2019
28.01.2019