Yıldıray OĞUR
“O sırada Alaattin Kanat birdenbire, 'Ne oluyoruz, ne oluyoruz' diyerek anormal bir hâle girdi. 'Ne oldu' diye sordum, 'Sabri Ok… Sabri Ok…' dedi, şaşkınlıkla. PKK’lı Alaattin Kanat, cezaevindeyken itirafçı olmuştu. Sabri Ok ise PKK’nın cezaevleri genel sorumlusuydu…
İşletme sahibi (Ankara Söğütözü Saklıbahçe Parkı) Ahmet Dokumacı, çok cesur ve insancıl bir kişiydi. 'Heyecanlanmayın, o şahsın yanındakiler MİT’çiler dedi. Şu masalara oturanlar da sizin İstihbarat polisleri' diyerek iki üç kişiyi işaret etti. O gün MİT, görevlileriyle Sabri Ok’u birlikte görünce, PKK terörüne siyasi çözüm arandığını anladım ve büyük mutluluk duydum. Ancak istihbarat polislerinin MİT görevlilerini takip ediyor olmasına da üzüldüm...”
Uzun alıntı Emniyet İstihbarat eski Daire Başkanı Sabri Uzun’un İN kitabından…
2005 yılında 20 yıllık hapis cezasını tamamlayıp Kandıra Cezaevi’nden serbest bırakılan PKK’nın cezaevleri sorumlusu Sabri Ok cezaevinden çıkar çıkmaz ne yapmıştı biliyor musunuz? Askere gitti… Manisa’da askerliğini yaptıktan sonra Kürt siyasetinin başına geçmeye hazırlanırken MİT, adı daha sonra Oslo Görüşmeleri olarak geçecek ilk temasları onunla kurmuştu. Bu temasların ilk somut sonucu olarak 2006 yılı Ekim ayında PKK ateşkes ilan etti. Ateşkes, mitingler, muhtıralar, cinayetlerle karışan 2007 yılında bozuldu. Sonra üç ayrı şehirde itirafçılar üzerinden davalar açılıp, Sabri Ok köşe sıkıştırıldı. O da Nisan 2007’de pasaportuyla Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
Çözüm sürecinin 10 yıllık görüşme tarihinde bir sayfanın daha kapanması. Sonra başka bir sayfadan aynı müzakerelerin devam etmesi. Son 10 yılın hikâyesi böyle.
2005 yılında Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır konuşması, basit bir konuşmadan ibaret değildi, daha öncesinde Erdoğan’ın talimatıyla MİT de PKK’yla görüşmelere başlamıştı.
2005-2015. Tam 10 yıl oldu. Türkiye’den davalarla gönderilen Sabri Ok yıllar sonra Oslo Görüşmeleri’nin devamında devletin karşısına masada çıktı.
Hatta sızdırılan 2010 tarihli Oslo Görüşmesinde bir ara masada şöyle bir sohbet bile olmuştu:
“Mustafa Karasu: Ben şuna inanıyorum devlet istesin şu anda bizi uçağınıza alıp götürebilirsiniz isteseniz.
Afet Güneş: Kesinlikle. Ben diyorum gelin götüreyim.
Mustafa Karasu: İsterseniz götürürsünüz.
Afet Güneş: Götürürüm tabii.
Afet Güneş: Şu an götürürüm yani bir sakınca yok.
Mustafa Karasu: Demek ki o zaman önderlikle görüşme sorunu da yok.
Sabri Ok: Benim hakkımda iddianame hazırlandığı söyleniyor. Bir tarafta kapatılırken bir tarafta açılıyor.
Afet Güneş: Hep söyleniyor yani. Bir dosyanın tamamlanması adına yapılan operasyonlar.
Mustafa Karasu: Sabri arkadaş hakkında dava açılmış. Niye açılıyor biri kapatılırken. Şimdi Sabri arkadaşı gönderebilir miyiz.
Sabri Ok: Karasu’yu göndereceğiz.
Afet Güneş: Karasu yeter bize.”
Bu samimi konuşmaların üzerinden de 5 yıl geçti.
Tam 10 yıldır da MİT çözüm için PKK’yla görüşüyor.
Habur’dan sonra da, Reşadiye Baskını’ndan, Uludere Katliamı’ndan sonra da devam etti görüşmeler. Erdoğan’ın siyaseten arkasına durmasıyla, herkesin bitti artık dediği her olaydan sonra yeniden bir yerden başladı. Ve bugün sonuna doğru yaklaşıyoruz.
Sonuna doğru, ama öyle anlaşılıyor ki iyi bir son bu.
Yakın zamanlarda Kandil’de görüşmeler yapmış Kürt çevrelerinde çok iyi tanınan bir gazeteci “Kandil yeniden Oslo’daki gibi masada mı olmak istiyor, o yüzden mi direniyor çözüme” soruma şöyle cevap verdi:
“Kandil’dekilerin devletle görüşmediği bir konu kalmadı ki! Yıllardır en küçük detayına kadar her şeyi konuştular, Azerbaycan’daki Kürtlerin sorunları bile konuşuldu.”
Onun izlenimi Kandil’in de beklenenin aksine çözüm fikrine, fikren ve psikolojik olarak hazır olduğu. Siyasi kadroların Türkiye’ye dönüp siyaset yapmak istediği…
Kandil de PKK’nın uluslararası bir aktör olmak, terör listelerinden çıkmak için Türkiye’de silahlı mücadeleye son verip, siyasileşmesinin en doğru yol olduğunu görüyor.
Benzer bir değerlendirmeyi ve aynı iyimserliği Genç Siviller’in toplantısında konuşan Selahattin Demirtaş da paylaşıyordu.
Hükümet cephesinde de hava benzer. Çözüm sürecinden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan geçen hafta “İyi bir noktadayız. Ben de önümüzdeki günlerde, haftalarda güzel şeyler olacağını düşünüyorum” demişti. Dün Başbakan Davutoğlu da parti grubunda “Çözüm sürecinde güzel gelişmeler olacak” diyerek iyimserliği sürdürdü.
Dün, Öcalan’ın Kenya'da yakalanışının yıl dönümü olan 15 Şubat için (PKK’ya göre Uluslararası Komplo’nun yıl dönümü) konuşan KCK liderlerinin açıklamalarında da Türkiye’ye ya da hükümete yönelik dikkatli bir dil kullanılmış olması önemliydi. Önemliydi çünkü sadece bir ay önce Alman Die Zeit gazetesine konuşan Cemil Bayık öyle laflar etmişti ki, Alman gazeteci bile sonunda dayanamayıp “Barış görüşmeleri yürüttüğünüz bir ülke hakkında böyle mi konuşuyorsunuz?” diye sormuştu.
Dünün çözüm sürecinde pozitif havayı sürdüren gelişmelerden biri de Davutoğlu başkanlığında yeniden toplanan Çözüm Süreci koordinasyon toplantısıydı. Yazı yazılırken hâlâ sürüyordu toplantı. Toplantıdan dışarıya yansıyan tek kare fotoğrafta herkesin gözü ise herhâlde masanın en ucunda bir yerde oturan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın üzerindeydi. Son kez katıldığı toplantıda masada oturanlar içinde konuya en hakim insanların başında gelmesine rağmen masanın en ucunda oturmasının sebebi demokrasi. Çünkü masada onun önünde karar verici pozisyonda çok sayıda bakan ve seçilmiş siyasetçiler oturmaktaydı.
Dün Hakan Fidan’ın istifasıyla ilgili en dikkat çekici yazıyı yazan Fadime Özkan’ın dediği gibi:
“Öcalan’ın Nevroz’da yapacağı çağrıyla birlikte müzakere edilen başlıkların hayata geçirilmesi safhası başlayacak. Süreç masadan sahaya inecek. Sahada çalışmak içinse bürokratlardan çok Meclise, siyasete, sivil topluma ve hukukçulara iş düşecek. Hakan Fidan’ın siyasete geçişini özellikle bu açıdan değerlendirmek gerekir o yüzden. Süreç siyasi-hukuki alana havale edilmişken müzakereleri bizzat gerçekleştiren ve meselenin tüm detaylarını iyi bilen bir kişinin bürokraside atıl kalması siyaseten israf olurdu asıl. O yüzden verilen karar, en doğru karardır. Fidan’ın başladığı işi bitirmesi için 'ada'da değil 'saha'da yani 'meclis'te olması icap eder...”
İstihbaratçılar 10 yıldır PKK’yla görüşüyor. Hakan Fidan 6 yıldır bizatihi bu görüşmelerin içinde. Öcalan’la o kadar çok görüştü ve bi ara oğlunun “bir daha o adamla görüşme baba” dediği bile yazıldı.
Ama iyi ki oğlunu küstürme pahasına bu görüşmeleri sürdürmüş. Çünkü o görüşmelerle çözüm süreci olgunlaştı, büyüdü. Çözüm süreci artık gizli kapılar ardında yürütülen bir istihbarat faaliyeti değil.
Erdoğan’ın sonuna kadar arkasında durduğu Hakan Fidan’ın ve ekibinin istihbarat maharetiyle yürüttüğü diyalog ve karşılıklı ikna süreci neticelendi. Devletin, anayasadaki vatandaşlık tanımını değiştirmek de dahil demokratik anayasa, PKK’lılara demokratik siyasetin önünü açma, yerel yönetimleri güçlendirmeden oluşan teklifi masaya kondu ve buradan bir sonuç alındı.
Artık siyasi karar alma, bu kararların yasama, yürütme ve yargıda gereğini yapma ve uygulama aşamasına gelindi. Zaten yıllardır süren bu görüşmelerde ya artık bu aşamaya gelinmiştir, ya da devletin teklifi, PKK’nın cevabı uyuşmamaktadır ve çözüm süreci daha fazla İmralı kosterlerini yıpratmadan, motorin harcamadan bitirilir.
Ama görülen, bu aşamaya gelindiğidir.
Zaten hükümet, çıkardığı kanun ve HDP’yle yürüttüğü diyaloglarla çözüm sürecini istihbari bir faaliyetten siyasi bir meseleye dönüştürme yolunda epeyce yol aldı.
İşte tam bu aşamada bu sürece bir bürokrat olarak en hakim olan Hakan Fidan’ın istifa edip, siyasi karar alıcılar arasına girmesi çözüm sürecini sekteye uğratmaktan çok, sürecin siyaseten tamamlanmasına katkı sağlar. Sadece Hakan Fidan değil, yine sürecin her tıkandığı anda yaptığı temaslar ve bulduğu çözümlerle sürecin gizli kahramanlarından biri olan Adalet Bakanlığı Başmüşaviri Adnan Boynukara’nın da siyaset için istifa etmesi, barışın siyasette temsiline büyük katkı yapacaktır. Tabii en büyük katkı HDP’nin yeniden Meclis’e girmeyi başarmasıdır. Parti olarak ya da son anda karar değiştirip yeniden bağımsız adaylarla…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çözüm süreci ve paralel yapıyla mücadele sırasında Hakan Fidan’ın görevinin başında kalmasını istemesi, hem çözüme, paralel yapıyla mücadeleye verdiği önemi, hem de 30’lu yaşlarda İran nükleer müzakerelerine, Oslo çözüm masasına gönderdiği, 40 yaşında MİT’in başına getirdiği Fidan’a olan güvenini gösterir. Sadece kraldan çok kralcı gazetecilerin ve umutlarını kriz, çatlak avcılığına bağlamışların gördüklerini değil… İstifasını bile 7 Şubat’a denk getirip mesaj vermiş birinin, pek çok kişiden önce paralel tehlikeyi görmüş, uyarmış, bunun bedelini de ödemiş iyi bir bürokratın mevzisini ganimet için erkenden terk eden okçu olduğunu ya da yorulduğunu da zannetmiyorum.
Ayrıca Hakan Fidan emekli asker, istihbaratçı, güvenlikçi bir bürokrat olmasına rağmen, özellikle sızdırılan Oslo Görüşmelerinde duyulduğu gibi, çözüme ve demokratikleşmeye inanmış iyi bir demokrat olması da çözüm sürecinde atılacak adımlarda siyasette motive edici, ikna edici rol oynayabilir.
Neyi kastettiğimi yine o ses kaydından dinleyelim:
Sabri Ok: Mesela çok açık söylüyorum yüzde on barajı Kürt meselesi içindir hepsi de uzlaştı.
Hakan Fidan: Kesinlikle kesinlikle.
Sabri Ok: Seçim döneminde tüm partiler anlaştılar DTP’nin aleyhinde karar çıkarttılar.
Hakan Fidan: Kesinlikle uzlaşırlar.
Sabri Ok: İşte bu.
Hakan Fidan: İşte ben de onu anlatmaya çalışıyorum Sabri bey.
…
Hakan Fidan: “İktidar beş sene önce dedi ki: Biz, yerel yönetimler yasasını geçiriyoruz belli şeylerin mahalli teşkilatlarını kaldırıyoruz. Milli eğitim şunlar bunlar bakanlıklarını kaldırıyoruz, valiliklere ve belediyelere veriyoruz. İlk önce valiliklere uzun vadede belediyelere gidecek. Aslolan şudur yani şimdi Hakkari’de yol yapılacak Ankara’dan devlet planlama teşkilatından görüşülüp şeye çıkıyor işte Çemişgezek’te ne olacak şurada ne olacak. Bu adamı şimdi öğretmen alacaksınız oradaki valiliğe kontenjan verilecekti. Valilik bu öğretmeni alacak adam oraya gidecek kardeşim bilinçli olarak geliyor ben burada öğretmenlik yapacağım. Daha sonra adamın tayin derdiyle başka yerde başka pozisyon açılır oraya gitmek ister o ayrı. Biz bunu yapamadık yani cumhurbaşkanı iki defa geri çevirdi. Aldı anayasa mahkemesine götürdü o zaman kaldı gitti. Şimdi bu son derece verimliliğe dayalı bir şeydi. Hani bunun siyasi ideolojiyle falan filan da alakası yok, aklın yoludur bu...”
Aklın tek bir yolu yok. Ama siyasetin, demokrasinin aklın en iyi yolunu bulmak için iyi yol olduğu kesin…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025