Yıldıray OĞUR
“Burada sevilmiyorum sadece korkuluyorum. Tamam, korksunlar bakalım...”
George R. Martin’in 1996 yılında yayınlanmaya başlayan Buz ve Ateşin Şarkısı kitap serisinden (serinin son iki kitabı henüz yayınlanmadı) uyarlanıp 2011 yılında Amerikan HBO kanalında gösterilmeye başlayan Game of Thrones’un final sezonunun kırılma anıydı bu cümle.
(Final sezonunu hala izlememiş olanlar, maceraya yeni başlayanlar, hiç başlamamışlar ama bir gün başlayabilecekler daha fazla spoiler yememek için şimdi yavaşça klavyeyi bırakıp yazının başından kalksın.)
Daenerys Targeryan, “Deli Kral” olarak bilinen gaddar babası öldürülünce hırslı erkek kardeşiyle düşmanlarından uzaklara kaçırılmış, kadının adının olmadığı vahşi bir göçebe aşiretin liderinin karısı olacakken ejderhaları, orduları olan bir Kraliçe’ye dönüşmüş, adım adım Essos’u yani doğuyu özgürleştirerek, ele geçirdiği şehirlerde köleliği kaldırarak batıya yani Westeros’a yürümüştü.
Dizinin Demir Tahtı, tartışmasız en çok hak eden ve en çok isteyen karakteriydi.
Aslında “bir iktidar için sevilmek mi korkulmak mı önemlidir?” sorusu uzun yüzyıllar boyunca krallara, sultanlara yazılan risalelerde tartışılmış bir meseleydi.
Modern siyaset biliminin kurucusu kabul edilen Machievelli de Prens’te, “İyi bir Prens için sevilmek mi iyidir korkulmak mı” sorusuna cevap aramış ve ikisini bir araya getirmenin zor olduğuna kanaat getirip, ille birisi olacaksa “korkulmayı” seçmişti:
''Çünkü insanların tabiatı kötüdür, kendini sevdiren birindense korktukları birine zarar vermekten çekinirler. Çünkü sevgi bir gönül bağına dayanır ve o bağ kişisel menfaatler için kolayca koparılabilir ama cezalandırılma korkusundan kaynaklanan bağ sağlamdır.”
Fazlasıyla realist, kahramanların acımasızca harcandığı, sık sık kötülerin de kazandığı Game of Thrones, sekiz sezon boyunca Machievelli’nin pragmatist iktidar tavsiyelerini tam olarak haklı çıkarmadı.
Sadece sevilmek ve güven üzerine hükümdarlık kurmaya çalışmış Eddard Stark ve Robb Stark’ın sonları izleyiciye iktidarın sadece erdeme dayanamayacağını, iktidar mücadelesinde ahlakın zaaf haline gelebileceğini de göstermişti.
Ama iktidar yolunda her türlü erdemi ve ahlakı atlarının terkisine atmış, dehşetle diz çökertme gibi her tülü Makyavelyan tavsiyeyi uygulamış Cercei Lannister’ın, Ramsay Bolton’ın, Walder Frey’in ve tabii ki dizinin Machievelli’si Lord Baelish’in sonu da onlardan farklı olmamıştı.
Zaten Daenerys Targeryan’ı finalde Kral Şehri’nin kapılarına kadar getiren de sadece iktidar tutkusu değildi, uğruna insanları, kitleleri seferber ettiği ulvi idealleriydi.
Dizinin yazarlarının çok sevdiği put kırıcı bir ironiyle en büyük zekanın bahşedildiği “yarım adam” diye anılan cüce Tyrion, bütün iktidar oyunlarında ayakta kalabilmiş hadım danışman Lord Varys, okuma yazmayı bile küçük bir kızdan öğrenmiş savaş dâhisi Davos’u onun sadık danışmanları yapan motivasyon da korku değildi, bugüne kadar Westeros’a hükmetmiş gaddar krallardan farklı bir hükümranlık kurma ümidiydi.
Fakat Daenerys, Kral’ın Şehri’nin önüne geldiğinde bir anda her şey değişti.
Bu karakter kırılması, babası Deli Kral’dan gelen Targeryan kökleriyle, halası olduğu ortaya çıkınca aşkına karşılık vermeyen Jon Snow’la birlikte kendisini seven son Westeroslu’yu da kaybedince artık sevilmekten ümidini kesip korkulmayı seçmesiyle açıklanabilir.
Ama sekiz sezon boyunca aşkın sonu hüsran olan bir zaaf olarak resmedildiği dizi, sanki insanlık hakkında daha derin bir şey söylemeye çalıştı.
Daenerys o derin mesajın ilk işaretlerini, Kral Şehri’ne saldırmadan önceki gece, onu şehrin sivil halkına dokunmaması için ikna etmeye çalışan El’i, başyardımcısı Tyrion’a cevabında vermişti:
“Ablan düşmanlarının zaaflarını onlara karşı kullanmayı biliyor. Merhametimizin bu olduğunu düşünüyor; Zayıflık. Merhamet bizim gücümüz. Gelecek nesillere merhamet edeceğiz. Bir daha diktatörlerinin elinde esir olmasınlar diye.”
Nitekim ertesi gün teslim çanlarının çalındığı Kral Şehri’ni kadın çocuk demeden binlerce kişiyle birlikte yakıp, yıktı.
(Bunu, İkinci Dünya Savaşı’nda artık teslim olmuş Dresden şehrine yapılan intikam saldırısına benzetenler çıktı.)
Katliamdan sonra ordusunun karşısına çıkıp zafer konuşmasını yaptı:
(Daenerys’i canlandıran Emilia Clarke bu konuşma sahnesine Hitler’in miting konuşmalarını izleyerek hazırlandığını açıkladı)
“Kralın Şehri’ndeki insanları bir diktatörün elinden kurtardınız. Ama savaş bitmedi. Tüm dünyayı özgürleştirmeden mızraklarımızı bırakmayacağız. Kadınlar, erkekler, çocuklar tekerliğin altında ezildiler. Benimle tekerliği kıracak mısınız?”
En sevilen karakterlerden birinin bir soykırımcıya dönüştüğü bu final, tabii ki dizinin hayranlarının pek hoşuna gitmedi, finalin yeniden çekilmesi için imza kampanyaları bile yapıldı.
Ama aslında olan biten, sekiz sezon boyunca iyilik ve kötülüğün iç içe geçtiği, savaşın ve iktidarın yerden yere vurulduğu dizinin ruhuna gayet yakışmıştı.
Daenerys’in finali de dünya tarihinin en acı hikayelerine güçlü bir atıftı.
Ulvi amaçlar uğruna insanlığa en büyük zulümleri yapmışların hikayelerine...
Yoksul Fransızları, aristokrasi ve burjuvazinin baskılarından özgürleştirmek için binlerce insanı giyotinlere gönderen Robespierre’in, Fransız Devrimi’nin ideallerini yaymak, Avrupa’yı özgürleştirmek için yola çıkıp, büyük bir yıkıma sebep olmuş Napolyon’un, tekerliği kırmak için milyonlarca insanı öldürmekten çekinmemiş Stalin, Mao, Pol Pot gibi devrimcilerin, Ortadoğu’yu özgürleştirmek için Irak’ı işgal eden Bush’un, dünyayı kafirlerden kurtarıp, cennete çevirmek için insanların içinde kendini patlatan, kafa kesen IŞİD’çilerin ortak hikayesine...
Dizi, aslında büyük hakikatlerin, tartışmaya kapalı mutlak doğruların, yüksek erdem ve değerlerin nasıl faşizme doğru evirilebileceği konusunu daha önce de Yüce Serçe’nin tarikatı örneğinde gözümüze sokmuştu.
Eşitsizliklerin, köleliğin, fuhşun kol gezdiği Kral’ın Şehri’nde ayağındaki ayakkabıları bile ihtiyaç sahiplerine dağıtan Yüce Serçe’nin erdem ve ahlak üzerine kurduğu faşizmin karşısında izleyici kendisini dizinin en düşük ahlaklı ve kötücül karakteri Cercei’nin yanında bulmuştu.
Ama sezonlar boyu Daenerys “daha iyi bir dünya için” insanları yakarken, köle sahiplerini topluca idam ettirirken aynı izleyici ona alkışlarla ona eşlik de etmişti.
Ne de olsa bütün bunlar insanlığın gelecekteki büyük iyiliği uğruna yapılmaktaydı ve yumurta kırılmadan omlet yapılamazdı.
Bu iyi niyet taşlarıyla döşenmiş yolun sonunun vahşi bir toplu katliama çıkması herhalde bu yüzden izleyiciyi ayrıca üzdü, hayal kırıklığı bir suçluluk duygusuna neden oldu.
Amacı, niyeti ne kadar halis olursa olsun, hangi ulvi değerler, insanlık erdemleri için yapılıyor olursa olsun, mutlak haklılık fikrinin ne kadar tehlikeli olabileceği üzerine tatsız bir deneyim yaşattı dizi.
Belki finalinin sevilmemesinin sebebi budur.
Ama bu tatsız, sevilmeyen final bize dünyanın ve Türkiye’nin güncel meseleleri üzerinde de düşünme fırsatı veriyor.
Bugün dünya demokrasilerini sarsan popülist hareketler de önyargılardan, tartışmaya kapalı mutlak hakikatlerden, insanlıkla ilgili totolojilerden, kapalı devre bir bilgi ve haber akışlarından besleniyor.
Hazır reçeteleri var. O yüzden kimsenin aklına ihtiyaçları yok. Özellikle de düşman olarak belledikleri siyasi rakiplerinin ve fikirlerini değiştirebileceğinden korktukları entelektüellerin.
İhtiyaçları olarak tek şey o hazır reçeteleri uygulayabilmek için iktidarı ele geçirmek.
Siyaset karşıtı, demokrasinin doğasına ters gelen tarafları da bu.
Türkiye içinse bu mutlak hakikatçiliğin daha acı bir tarihi var.
Travmatik sonuçlar doğurmuş halk için halka rağmen devrimleri, medenileştirme misyonunun vardığı acı bir nokta olan Dersim, ülkenin esas menfaatlerini koruduğunu düşünenlerin düzenlediği darbeler, kendi ulvi amaçlarına ulaşmak için soru çalmaktan, halka ateş açmaya kadar uzanan bir spektrumda günahlar işleyebilen ve bunları “harp hiledir” diyerek meşrulaştıran FETÖ ilk akla gelen örnekler.
Bunlar dışında Türkiye’de tarihin doğru tarafında durduğunu, ezeli ve ebedi olarak haklı olduğunu, mutlak hakikati temsil ettiğini, geri kalan herkesin yanlış yolda veya cahil veya hain olduğunu düşünen laik, dindar pek çok siyasi pozisyon var.
Bir kere kendi pozisyonun mutlak hakikati temsil ettiğine inanan birinin siyasette başka fikirleri, partileri eşit muhatapları olarak görmesi artık çok zor.
Böyle bakınca modern siyaset biliminin temeli olan iktidarın kaynağı nedir gibi sorular da hükümsüz kalıyor. İktidar ne yapıp edip mutlaka elde tutulması gereken bir amaca dönüşüyor.
Bu ulvi dava uğruna da yalan söylemek, düşmanlarını alt etmek için hile yapmak, video kesip biçmek, kazanamadığı seçimleri gerekçesiz iptal ettirmek masum günahlar olarak kalıyor.
Özellikle son dönemde din, siyaset ve tarih içiçe geçip, Voltran’ı oluşturmuş halde. Artık karşımızda demokratik sistemde yarışan eşit bir siyasi aktör değil, kutsal bir dava için ezeli ve ebedi düşmanlarla mücadele eden tarihi bir aktör var. Böyle mutlak doğrucu bir bakışın demokratik siyasetle doku uyuşmazlığı içinde olması kaçınılmaz.
Halbuki, İslamiyet’te sahih iman hayf (korku) ve reca (ümit) arasında bir yerdedir.
İkisinin ifrat ve tefritinden de insanı küfre götürecek sonuçlar çıkar.
Korku ve ümit üzerine kurulu bir iman aynı zamanda sürekli şüphe ve tereddüt içinde teyakkuz halinde olmayı gerektirir.
Havf ve reca arasında imam etmiş bir mümin için hakikatin bilgisine sahibi olmak, her zaman ve her durumda doğruyu yapmanın garantisi değildir. İman ve ahlak sürekli hayatla test halindedir. Ve o testi kimin geçip kimin geçemeyeceği de belirsizdir.
O yüzden her zaman kesin konuşmamak, bildiğinden ve yaptığından şüphe etmek, başkalarıyla istişare içinde olmak, danışmak, tartışmak, tartmak gerekir.
Buz ile ateşin şarkısı da havf ve reca arasında bir yerde bitti.
Uğruna katliamlara girişilmiş büyük değerler, büyük hakikatler, büyük kahramanlarla birlikte tuz buz oldu.
Peşinden büyük orduların, güçlü, hırslı karakterlerin, ölülerin, ejderhaların koştuğu demir taht eridi ve krallık ünvanı demokratik bir oylamayla, gücü değil hikmeti yüzünden tekerlekli sandalyede oturan Bran’e verildi.
O yüzden dizinin finali izleyenlerine epik tatlar vermedi. Onca taht oyununun sonu, hayatta kalmayı başarmış, dizinin en güçlü karakterlerinden oluşmayan bir konseyin oylamayla kralı seçmesine yani tatsız tuzsuz bir meşruti demokrasiye çıktı.
Ateşle buz evlerine döndü, geriye yaşadıkları onca şeyden sonra korku ve ümit arasında kalmış temkinli, zayıf, eşit aktörler kaldı.
Belki de sıkıcı olan göklerinde ağzından ateşler saçan ejdarhaların dolaşmadığı, ölülerin dirilmediği gerçek hayatın kendisidir..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025