Yıldıray OĞUR
“Burada sevilmiyorum sadece korkuluyorum. Tamam, korksunlar bakalım...”
George R. Martin’in 1996 yılında yayınlanmaya başlayan Buz ve Ateşin Şarkısı kitap serisinden (serinin son iki kitabı henüz yayınlanmadı) uyarlanıp 2011 yılında Amerikan HBO kanalında gösterilmeye başlayan Game of Thrones’un final sezonunun kırılma anıydı bu cümle.
(Final sezonunu hala izlememiş olanlar, maceraya yeni başlayanlar, hiç başlamamışlar ama bir gün başlayabilecekler daha fazla spoiler yememek için şimdi yavaşça klavyeyi bırakıp yazının başından kalksın.)
Daenerys Targeryan, “Deli Kral” olarak bilinen gaddar babası öldürülünce hırslı erkek kardeşiyle düşmanlarından uzaklara kaçırılmış, kadının adının olmadığı vahşi bir göçebe aşiretin liderinin karısı olacakken ejderhaları, orduları olan bir Kraliçe’ye dönüşmüş, adım adım Essos’u yani doğuyu özgürleştirerek, ele geçirdiği şehirlerde köleliği kaldırarak batıya yani Westeros’a yürümüştü.
Dizinin Demir Tahtı, tartışmasız en çok hak eden ve en çok isteyen karakteriydi.
Aslında “bir iktidar için sevilmek mi korkulmak mı önemlidir?” sorusu uzun yüzyıllar boyunca krallara, sultanlara yazılan risalelerde tartışılmış bir meseleydi.
Modern siyaset biliminin kurucusu kabul edilen Machievelli de Prens’te, “İyi bir Prens için sevilmek mi iyidir korkulmak mı” sorusuna cevap aramış ve ikisini bir araya getirmenin zor olduğuna kanaat getirip, ille birisi olacaksa “korkulmayı” seçmişti:
''Çünkü insanların tabiatı kötüdür, kendini sevdiren birindense korktukları birine zarar vermekten çekinirler. Çünkü sevgi bir gönül bağına dayanır ve o bağ kişisel menfaatler için kolayca koparılabilir ama cezalandırılma korkusundan kaynaklanan bağ sağlamdır.”
Fazlasıyla realist, kahramanların acımasızca harcandığı, sık sık kötülerin de kazandığı Game of Thrones, sekiz sezon boyunca Machievelli’nin pragmatist iktidar tavsiyelerini tam olarak haklı çıkarmadı.
Sadece sevilmek ve güven üzerine hükümdarlık kurmaya çalışmış Eddard Stark ve Robb Stark’ın sonları izleyiciye iktidarın sadece erdeme dayanamayacağını, iktidar mücadelesinde ahlakın zaaf haline gelebileceğini de göstermişti.
Ama iktidar yolunda her türlü erdemi ve ahlakı atlarının terkisine atmış, dehşetle diz çökertme gibi her tülü Makyavelyan tavsiyeyi uygulamış Cercei Lannister’ın, Ramsay Bolton’ın, Walder Frey’in ve tabii ki dizinin Machievelli’si Lord Baelish’in sonu da onlardan farklı olmamıştı.
Zaten Daenerys Targeryan’ı finalde Kral Şehri’nin kapılarına kadar getiren de sadece iktidar tutkusu değildi, uğruna insanları, kitleleri seferber ettiği ulvi idealleriydi.
Dizinin yazarlarının çok sevdiği put kırıcı bir ironiyle en büyük zekanın bahşedildiği “yarım adam” diye anılan cüce Tyrion, bütün iktidar oyunlarında ayakta kalabilmiş hadım danışman Lord Varys, okuma yazmayı bile küçük bir kızdan öğrenmiş savaş dâhisi Davos’u onun sadık danışmanları yapan motivasyon da korku değildi, bugüne kadar Westeros’a hükmetmiş gaddar krallardan farklı bir hükümranlık kurma ümidiydi.
Fakat Daenerys, Kral’ın Şehri’nin önüne geldiğinde bir anda her şey değişti.
Bu karakter kırılması, babası Deli Kral’dan gelen Targeryan kökleriyle, halası olduğu ortaya çıkınca aşkına karşılık vermeyen Jon Snow’la birlikte kendisini seven son Westeroslu’yu da kaybedince artık sevilmekten ümidini kesip korkulmayı seçmesiyle açıklanabilir.
Ama sekiz sezon boyunca aşkın sonu hüsran olan bir zaaf olarak resmedildiği dizi, sanki insanlık hakkında daha derin bir şey söylemeye çalıştı.
Daenerys o derin mesajın ilk işaretlerini, Kral Şehri’ne saldırmadan önceki gece, onu şehrin sivil halkına dokunmaması için ikna etmeye çalışan El’i, başyardımcısı Tyrion’a cevabında vermişti:
“Ablan düşmanlarının zaaflarını onlara karşı kullanmayı biliyor. Merhametimizin bu olduğunu düşünüyor; Zayıflık. Merhamet bizim gücümüz. Gelecek nesillere merhamet edeceğiz. Bir daha diktatörlerinin elinde esir olmasınlar diye.”
Nitekim ertesi gün teslim çanlarının çalındığı Kral Şehri’ni kadın çocuk demeden binlerce kişiyle birlikte yakıp, yıktı.
(Bunu, İkinci Dünya Savaşı’nda artık teslim olmuş Dresden şehrine yapılan intikam saldırısına benzetenler çıktı.)
Katliamdan sonra ordusunun karşısına çıkıp zafer konuşmasını yaptı:
(Daenerys’i canlandıran Emilia Clarke bu konuşma sahnesine Hitler’in miting konuşmalarını izleyerek hazırlandığını açıkladı)
“Kralın Şehri’ndeki insanları bir diktatörün elinden kurtardınız. Ama savaş bitmedi. Tüm dünyayı özgürleştirmeden mızraklarımızı bırakmayacağız. Kadınlar, erkekler, çocuklar tekerliğin altında ezildiler. Benimle tekerliği kıracak mısınız?”
En sevilen karakterlerden birinin bir soykırımcıya dönüştüğü bu final, tabii ki dizinin hayranlarının pek hoşuna gitmedi, finalin yeniden çekilmesi için imza kampanyaları bile yapıldı.
Ama aslında olan biten, sekiz sezon boyunca iyilik ve kötülüğün iç içe geçtiği, savaşın ve iktidarın yerden yere vurulduğu dizinin ruhuna gayet yakışmıştı.
Daenerys’in finali de dünya tarihinin en acı hikayelerine güçlü bir atıftı.
Ulvi amaçlar uğruna insanlığa en büyük zulümleri yapmışların hikayelerine...
Yoksul Fransızları, aristokrasi ve burjuvazinin baskılarından özgürleştirmek için binlerce insanı giyotinlere gönderen Robespierre’in, Fransız Devrimi’nin ideallerini yaymak, Avrupa’yı özgürleştirmek için yola çıkıp, büyük bir yıkıma sebep olmuş Napolyon’un, tekerliği kırmak için milyonlarca insanı öldürmekten çekinmemiş Stalin, Mao, Pol Pot gibi devrimcilerin, Ortadoğu’yu özgürleştirmek için Irak’ı işgal eden Bush’un, dünyayı kafirlerden kurtarıp, cennete çevirmek için insanların içinde kendini patlatan, kafa kesen IŞİD’çilerin ortak hikayesine...
Dizi, aslında büyük hakikatlerin, tartışmaya kapalı mutlak doğruların, yüksek erdem ve değerlerin nasıl faşizme doğru evirilebileceği konusunu daha önce de Yüce Serçe’nin tarikatı örneğinde gözümüze sokmuştu.
Eşitsizliklerin, köleliğin, fuhşun kol gezdiği Kral’ın Şehri’nde ayağındaki ayakkabıları bile ihtiyaç sahiplerine dağıtan Yüce Serçe’nin erdem ve ahlak üzerine kurduğu faşizmin karşısında izleyici kendisini dizinin en düşük ahlaklı ve kötücül karakteri Cercei’nin yanında bulmuştu.
Ama sezonlar boyu Daenerys “daha iyi bir dünya için” insanları yakarken, köle sahiplerini topluca idam ettirirken aynı izleyici ona alkışlarla ona eşlik de etmişti.
Ne de olsa bütün bunlar insanlığın gelecekteki büyük iyiliği uğruna yapılmaktaydı ve yumurta kırılmadan omlet yapılamazdı.
Bu iyi niyet taşlarıyla döşenmiş yolun sonunun vahşi bir toplu katliama çıkması herhalde bu yüzden izleyiciyi ayrıca üzdü, hayal kırıklığı bir suçluluk duygusuna neden oldu.
Amacı, niyeti ne kadar halis olursa olsun, hangi ulvi değerler, insanlık erdemleri için yapılıyor olursa olsun, mutlak haklılık fikrinin ne kadar tehlikeli olabileceği üzerine tatsız bir deneyim yaşattı dizi.
Belki finalinin sevilmemesinin sebebi budur.
Ama bu tatsız, sevilmeyen final bize dünyanın ve Türkiye’nin güncel meseleleri üzerinde de düşünme fırsatı veriyor.
Bugün dünya demokrasilerini sarsan popülist hareketler de önyargılardan, tartışmaya kapalı mutlak hakikatlerden, insanlıkla ilgili totolojilerden, kapalı devre bir bilgi ve haber akışlarından besleniyor.
Hazır reçeteleri var. O yüzden kimsenin aklına ihtiyaçları yok. Özellikle de düşman olarak belledikleri siyasi rakiplerinin ve fikirlerini değiştirebileceğinden korktukları entelektüellerin.
İhtiyaçları olarak tek şey o hazır reçeteleri uygulayabilmek için iktidarı ele geçirmek.
Siyaset karşıtı, demokrasinin doğasına ters gelen tarafları da bu.
Türkiye içinse bu mutlak hakikatçiliğin daha acı bir tarihi var.
Travmatik sonuçlar doğurmuş halk için halka rağmen devrimleri, medenileştirme misyonunun vardığı acı bir nokta olan Dersim, ülkenin esas menfaatlerini koruduğunu düşünenlerin düzenlediği darbeler, kendi ulvi amaçlarına ulaşmak için soru çalmaktan, halka ateş açmaya kadar uzanan bir spektrumda günahlar işleyebilen ve bunları “harp hiledir” diyerek meşrulaştıran FETÖ ilk akla gelen örnekler.
Bunlar dışında Türkiye’de tarihin doğru tarafında durduğunu, ezeli ve ebedi olarak haklı olduğunu, mutlak hakikati temsil ettiğini, geri kalan herkesin yanlış yolda veya cahil veya hain olduğunu düşünen laik, dindar pek çok siyasi pozisyon var.
Bir kere kendi pozisyonun mutlak hakikati temsil ettiğine inanan birinin siyasette başka fikirleri, partileri eşit muhatapları olarak görmesi artık çok zor.
Böyle bakınca modern siyaset biliminin temeli olan iktidarın kaynağı nedir gibi sorular da hükümsüz kalıyor. İktidar ne yapıp edip mutlaka elde tutulması gereken bir amaca dönüşüyor.
Bu ulvi dava uğruna da yalan söylemek, düşmanlarını alt etmek için hile yapmak, video kesip biçmek, kazanamadığı seçimleri gerekçesiz iptal ettirmek masum günahlar olarak kalıyor.
Özellikle son dönemde din, siyaset ve tarih içiçe geçip, Voltran’ı oluşturmuş halde. Artık karşımızda demokratik sistemde yarışan eşit bir siyasi aktör değil, kutsal bir dava için ezeli ve ebedi düşmanlarla mücadele eden tarihi bir aktör var. Böyle mutlak doğrucu bir bakışın demokratik siyasetle doku uyuşmazlığı içinde olması kaçınılmaz.
Halbuki, İslamiyet’te sahih iman hayf (korku) ve reca (ümit) arasında bir yerdedir.
İkisinin ifrat ve tefritinden de insanı küfre götürecek sonuçlar çıkar.
Korku ve ümit üzerine kurulu bir iman aynı zamanda sürekli şüphe ve tereddüt içinde teyakkuz halinde olmayı gerektirir.
Havf ve reca arasında imam etmiş bir mümin için hakikatin bilgisine sahibi olmak, her zaman ve her durumda doğruyu yapmanın garantisi değildir. İman ve ahlak sürekli hayatla test halindedir. Ve o testi kimin geçip kimin geçemeyeceği de belirsizdir.
O yüzden her zaman kesin konuşmamak, bildiğinden ve yaptığından şüphe etmek, başkalarıyla istişare içinde olmak, danışmak, tartışmak, tartmak gerekir.
Buz ile ateşin şarkısı da havf ve reca arasında bir yerde bitti.
Uğruna katliamlara girişilmiş büyük değerler, büyük hakikatler, büyük kahramanlarla birlikte tuz buz oldu.
Peşinden büyük orduların, güçlü, hırslı karakterlerin, ölülerin, ejderhaların koştuğu demir taht eridi ve krallık ünvanı demokratik bir oylamayla, gücü değil hikmeti yüzünden tekerlekli sandalyede oturan Bran’e verildi.
O yüzden dizinin finali izleyenlerine epik tatlar vermedi. Onca taht oyununun sonu, hayatta kalmayı başarmış, dizinin en güçlü karakterlerinden oluşmayan bir konseyin oylamayla kralı seçmesine yani tatsız tuzsuz bir meşruti demokrasiye çıktı.
Ateşle buz evlerine döndü, geriye yaşadıkları onca şeyden sonra korku ve ümit arasında kalmış temkinli, zayıf, eşit aktörler kaldı.
Belki de sıkıcı olan göklerinde ağzından ateşler saçan ejdarhaların dolaşmadığı, ölülerin dirilmediği gerçek hayatın kendisidir..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları













































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025