Yıldıray OĞUR
Bu aralar Netflix Türkiye’de en çok izlenen 10 içerikten biri bir belgesel. Hiçbir billboardda reklamı yok ama kulaktan kulağa yayılarak geniş bir izleyici kitlesine ulaştı.
Belgeselin Türkçe adı; “Zorba nasıl olunur?”
İngilizce adına göre Türkçesi biraz yumuşatılmış. Çünkü orijinal adında “zorba” yerine “tiran” deniyor.
Bu kavramın Türkiye’deki kullanımı malum. Muhtemelen Netflix Türkiye burada bir otosansür yapmış.
En başta 2021 yapımı belgeselde zorbaların taktiklerini duyduğumuz ses çok iyi bir seçim.
Game of Thrones’da yedi krallığa adaletle hükmedeceği umuduyla danışmanlık yaptığı, gücü yavaş yavaş ele geçirmesine yardım ettiği Daenerys Targaryen’ın sonunda bir zorbaya dönmesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğrayan dizinin “akil insanı” Tyrion Lannister’ı canlandıran Peter Dinklage.
Altı bölümlük belgeselde Hitler, Kaddafi, Stalin, Kim ailesi, İdi Amin ve Saddam Hüseyin ile zorbalığın püf noktalarını öğreniyoruz.
Bazı İngilizce tanıtımlarda listede Mao da var ama arada bir kaç sahnede görünmesi dışında Mao ayrıca bir zorba olarak anlatılmamış. Bu da Netflix’in Çin’e jest olarak yaptığı bir otosansür olabilir.
Her bölümün adı, zorbanın el kitabındaki taktiklerden;
“Gücü Ele Geçir”, “Rakiplerini Bastır”, “Korku Rejimi Kur”, “Gerçekleri Manipüle Et”, “Yeni Bir Toplum Oluştur”, “Sonsuza kadar hükmet”
Eeh, bunlar o kadar da bilinmeyen, parlak tavsiyeler değil.
Ama belgeselde esas insanın kafasında şimşekler çaktıran, “evet bu” dedirten taktikler var.
Bunların çoğu bir zorbanın halkın rızasını nasıl kazanabildiği ve onca zorbalığa rağmen nasıl elinde tutabildiğini açıklayan taktikler.
İnsanı çarpan bir tanımla başlıyor belgesel: “Zorbalık sonuç isteyenlerin yönetim biçimidir”
Ve sonra yine hümanist ve idealist duyguları katleden bir tespitle sürüyor:
“İnsanlık tarihinde özgürlük norm değildir, hükmedilmeyi seviyoruz.”
“Zor zamanlarda ortaya çıkıp, bunu ben çözerim diyen insanların cazibesine kapılıyoruz.”
Yani zannedildiği zorbalığın merkezinde zorbalık yok, rıza var.
Zorbalık o rızayı kazanmanın yollarından biri.
Belgeselde zorbaların çok başarılı bir psikolojik analizi yapılıyor:
Patolojik narsisler, megaloman bir özgüvene sahipler ama içten içe de özgüvensizler, o yüzden her türlü eleştiriyi saldırı olarak görürler. Evrenin merkezinde kendilerinin olduğunu düşünürler, çok çabuk seçilmişlik duygusuna kapılırlar.
Kuzey Kore’deki ders kitaplarına göre Kim Jong İll, doğduğunda kış ortasında gökyüzü aydınlanıp çifte gökkuşağı çıkmış.
Saddam da Allah tarafından gönderildiğini düşünüyordu, belki o yüzden katliamlarına bile Kuran’dan ayet adları verebildi.
Haiti diktatörü Duvalier, JFK’ya suikastı voodoo büyüsüyle kendisinin yaptırdığını iddia etmişti.
Ama bunlar zorbaların manyak olduğunu göstermiyor.
Ya da toplumların bu manyaklığa kapılmasının gayet rasyonel sebepleri olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
‘Bugünden Nazi Almanya’sına baktığımızda böyle bir adamın cazibesine, milyonlarca rasyonel, eğitimli Alman’ın nasıl kapıldığını anlayamamak normal ama aynı koşullarda yaşayacak herkes o cazibeye kapılırdı’ diyor belgesel.
Çünkü insanoğlunun çok temel duygularına hitap ediyordu o vaatler.
Zorbalığın el kitabının hemen girişinde yazan bir taktikle karşılaşıyoruz burada:
“Mevcut hıncı fark et!”
‘Halkın ilgisini çekmek istiyorsanız, onların düşmanlarının sizin de düşmanlarınız olduğunu anlatmalısınız, hınç duyulan kesimden intikam almak için kendinizi bir çözüm olarak sunmalısınız’ diyor el kitabı.
İşte bu noktada öfke kusmak halkın gönlünü kazanmanızı sağlıyor.
Sınıfsal, kültürel, dini hınçların, kolonyalizme, savaştaki yenilgiye karşı duyulan öfkenin sözcüsü ve intikamın eli olmak zorbalığa giden yolları açıyor.
Hitler, Birinci Dünya Savaşı’nda ezilen, 1929 krizinde fakirleşen Almanların hıncının sesi olmuştu, Kaddafi Batı destekli monarşiye karşı duyulan sınıfsal ve milliyetçi hınçla kitleleri avucuna almıştı, İdi Amin; İngiliz kolonyalizmine karşı öfkenin sözcüsüydü, Kim Song-İl Japon işgalinin travmalarına sırtını dayamıştı.
Bugün de Trump liberallere, Orban göçmenlere hıncın sözcüsü olarak zorbalık yolunda kitlelerin desteğini kazandılar.
Bunu yaparken de zorbalık kitabının ilk sayfalarındaki tavsiyelerden birini yerine getirdiler: Halkın adamı ol!
Mussolini kendine “halk adamı” diyordu ve konuşmalarında sık sık küçük bir kasabada bir demircinin oğlu olduğunu hatırlatıyordu.
İdi Amin, uzun yıllar üstü açık basit bir jeepi kendisi sürmüştü. Kaddafi bedevi kıyafetleri giyip, yurtdışı seyahatlerinde bile çadırda kalıyordu. Hitler’in bıyıkları o sırada Alman orta sınıfındaki erkeklerin alamet-i farikasıydı. Saddam, sık sık sürpriz ev ziyaretleri yapıyor, girdiği evlerde doğrudan buzdolabını açıp, boşsa yardım getiriyordu.
Kitlelerle zorbalar arasındaki özdeşlik böyle böyle kuruldu.
İktidar yolunu açan sonraki taktikler de tahmin edilebilir:
“Hareketlerinizi markalaştırın”, “Kimse tek başına hüküm süremez, ekibinizi kurun”, “Fırsatları kullanın”.
Hitler için o fırsat Reischstag Yangını olmuştu.
Peki, bu taktiklerle gücü elde ettiniz. Ama bu işin kolay kısmıydı.
Belgesele göre esas zor olan o iktidarı korumak…
Bunun için “Hırsları olan yakın müttefikleriniz de dahil iktidarınız için tehlike arz edenleri kontrol altında tutmanız gerek”
Kitaba göre “Her yerde olmalısınız”.
Bu yolda her zorba bilindik yöntemlere başvurmuş; Gizli polisler, casuslar, jurnalciler…
Kitaptaki diğer taktikler şöyle:
“Etrafındaki insanları aşağıla”
“Herkesin harcanabileceğini göster”
Belgeselde Saddam’ın Baas partisinin toplantısında yaptığı tasfiyeyi gösteren görüntüler bunun en korkunç biçimi.
Yıllar sonra izlerken bile insan dehşet duygusuna kapılıyor. Tam da izleyenlerin bu dehşet duygusuna kapılabilmesi için Saddam o toplantının kasetini her yere göndermişti.
Ama zorbalık kitabında bu kaba şiddet dışında daha zekice tavsiyeler var. En dikkat çekici olanı: “Sadakatini satın alın”
Zorbalara, insanların aç gözlülük zaafını kullanmayı tavsiye ediyor kitap:
“İktidarda kalmanın en etkin yollarından biri iktidar koalisyonu içindekilere rüşvet vermek, yozlaşmaları için fırsatlar sağlamaktır.”
“Akıllı bir zorba paylaşmanın önemini bilir.”
Tarihi örneklere göre parayı sadece kendisinde toplayan zorbaların ömrü uzun olmuyor. Dağıtmayı ve paylaşmayı bilen, elde ettiği maddi gücü hamilik için kullanan zorbalar uzun ömürlü oluyor. Böylece daha fazla insan bu sistemin kazananı, hatta suç ortağı haline geliyor.
Diyelim halkın hınç duygusunun sözcüsü oldun, iktidarı elde ettin, rakiplerinden, düşmanlarından kurtuldun ya da onların sadakatini satın aldın. Ama herkesin sadakatini parayla satın alamazsın.
Zorbaların en büyük meselesine geliyor sıra:
“Kitleleri hem iyi hem kötü gününüzde nasıl yanınızda tutarsın?”
Burada Machiavelli’nin karanlık bir sözü hatırlatılıyor:
“Bir liderin sevilmesi mi daha iyidir yoksa korku uyandırması mı?”
Cevap, maalesef ikincisi.
“Çünkü insanlar sizden korkarsa onları kontrol edebilirsiniz. Kartlarınızı doğru oynarsanız korkunun size saylayacağını görürsünüz; halkın sevgisini.”
Peki, nasıl olabiliyor bu?
“Bu kadar zulmü yaparken, evlerinden oturan insanların sevgisini nasıl koruyabilirsiniz?”
Zorbalığın kitabında bunun için de bilindik tavsiyeler var.
“Gaddarlığını gizle” , “Gerçekleri manipüle et” gibi.
Stalin’in devrimci çocuk şehit Pavlik Morozov hikayesi, bunun şahikalarından biri olarak belgeselde anlatılıyor.
Yine bilindik taktiklerinden “Günah keçisi seç” in belgeselde az bilinen ve çok çarpıcı bir örneği Uganda’dan verilmiş.
İdi Amin’in ülkenin varlıklı Hintli nüfusunu düşmanlaştırıp, ülkeden göndermesinin hikayesi insanlığın karanlık tarafını görmek için ibretlik.
Suriyelileri ülkeden göndermeyi planlayanların özellikle izlemesinde fayda var. Zorla insanların topluca bir ülkeden gönderirken tarihe böyle geçmek de var çünkü.
Fakat belgesel esas olarak şu soruya verdiği cevapla fark yaratıyor:
“Peki bunca zorbalığa rağmen neden büyük halk kitleleri zorbaları sevmeye devam eder?”
Belgeselde konuşan psikologlar bu karmaşık hissi şöyle anlatmışlar:
“Korkuyu diğer uyarılma hislerinden ayırt etmede o kadar başarılı değiliz. Bir diktatörlük rejimi, o yoğun hissi diktatöre karşı hissettiğimizi sanmamıza neden olabilir. Bu hissi sevgiyle karıştırmak da çok kolaydır. İstismara dayanan diğer ilişkiler gibi. Bir noktadan sonra kendinizi psikolojik olarak zalimle özdeşleştirmeye başlarsınız.”
Aslında belgesel çok satan bir kitabın uyarlaması.
2011’de iki itibarlı, ünlü Amerikalı siyaset bilimci Bruce Bueno de Mesquita ve Alastair Smith tarafından yazılan kitabın adı bile çok şey anlatıyor:
“The Dictator’s Handbook: Why Bad Behavior is Almost Always Good Politics” (Diktatörün El Kitabı: Neden Kötü Davranışlar Neredeyse Her Zaman İyi Siyasettir.”
(Kitabı okumak isteyenler için korsan link:
Bir nevi zamane Machiavelli Prince’i gibi bir kitap bu. Ama yazılış amacı diktatörlere yol göstermek değil, vatandaşları uyarmak.
Kitabın girişindeki alıntılar da çok çarpıcı.
Biri eski Zaire Devlet Başkanı Mobutu Sese Seko’dan:
“Burada önemli olan nakittir. Liderin yüz kalesini yönetmek, bin kadınını beslemek, sadık askeri güçleri takviye etmek, topuklarının altındaki milyonlarca çizme yalayıcı için araba satın almak için paraya, altın ve elmaslara ihtiyacı var. Bunları yaptıktan sonra hâlâ İsviçre hesaplarına yatırmak için yeterli paraya sahip olmalısın”
Ve bir alıntı da Shakespeare’ın Jules Sezar’ından.
“İnsanlar bazı zaman kaderlerinin efendisidir. Suç, sevgili Brütüs, yıldızlarımızda değil bizdedir.”
Kitap bildiğimiz pek çok siyasi doğruya meydan okuyor.
Mesela Lord Acton’ın bu aralar Türkiye’de de her yerde karşımıza çıkan “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sözüne:
“Lord Acton’un “Güç yozlaşmaya meyleder, mutlak güç kesinlikle yozlaşmaya meyleder” özdeyişi genel olarak doğru olsa da nedenselliği tam olarak yakalayamamaktadır. Nedensel bağlar iki yönlüdür: Güç yolsuzluğa, yolsuzluk da güce yol açar. Yolsuzluk liderleri güçlendirir ve mutlak yolsuzluk onları kesinlikle güçlendirir.”
Siyaset ilgili fikirlerini ahlaki normlar ve idealler üzerine kurmuş olanlara şu tespiti kabul etmek kolay olmayabilir:
“Öğreneceğimiz önemli bir ders, siyaset söz konusu olduğunda ideoloji, milliyet ve kültürün o kadar da önemli olmadığıdır Siyaseti ele alırken ulusal çıkar, ortak çıkar gibi bulanık fikirler hakkında düşünmek ve konuşmak yerine belirli, adlandırılmış liderlerin eylemleri ve çıkarları hakkında konuşun. Liderlerin iktidara gelip iktidarda kalmasına neyin yardımcı olduğunu düşündüğümüzde, siyaseti nasıl düzelteceğimizi de görmeye başlayacağız. Siyaset, tüm yaşam gibi, her biri başkaları için iyi olanı değil, kendileri için iyi olanı yapmaya motive olmuş bireylerle ilgilidir.”
Ama yazarlar zorbaların ilmine sahip olmanın okurlarında hayal kırıklığı ve ümitsizliğe neden olmamasını da istiyor:
“Bu kitapta, birçok -belki de çoğu- lideri karakterize eden sefil davranışı anlamlandırmanın bir yolunu sunacağız. Amacımız, ad hominem iddialarına başvurmadan hem iyi hem de kötü davranışı açıklamaktır. Çizdiğimiz resim hoş olmayacak. İnsanlığın yardımseverliği ve fedakarlığı için umudu güçlendirmeyecek. Ama gerçek olacağına inanıyoruz ve bu daha parlak bir geleceğe giden yolu gösterecek. Ne de olsa siyaset, liderlerin oynadığı bir oyundan başka bir şey olmasa da, kuralları öğrendiğimiz takdirde, hepimizin oynadığı bir oyun haline gelebilir.”
Belgesel biterken bu berbat tarihin yükünü izleyicisinin omuzlarına yıkıyor:
“Hangi türden insanlar zorba olabilir? İç karartıcı bir cevap vereceğim. Herkes zorba olabilir.”
Yani farkında olmadan zorba olmamak ya da zorbalığı savunmamak için de bu taktikleri öğrenmekte fayda var.
Yazarlar
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.09.2025
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025