Ahmet TAŞGETİREN
"Girift” kelimesi iç içe geçmiş, birçok boyutları bulunan anlamlarına geliyor. Bir ülkenin dış politikası genelde girift ilişkilerden oluşur. Yakın – uzak komşular vardır, içerde – dışarda attığınız her adım yakın – uzak komşuları ilgilendirir, davranışlarınızdan korkulur, endişe edilir ya da dostane bulunur, yakın – uzak komşuların davranışlarından siz etkilenirsiniz, bugün için endişe verici bulursunuz ya da yakın – uzak gelecekte tehdit algısına düşersiniz, dostları çoğaltmayı ilkesel olarak arzu eder, ama garip biçimde dostlarınızın azaldığını, düşmanlarınızın çoğaldığını görürsünüz, dışardaki söyleminiz içeriyi, içerdeki söyleminiz dışarıyı etkiler ve istemediğiniz sonuçlar üretir vs…
Türkiye şu anda böyle girift bir dış politika olgusu ile karşı karşıya. Şu anda dedikse, kısa, çerçevelenmiş bir zamanı kastetmiş olmuyoruz ne yazık ki.
Sultan 2. Abdülhamid’in Osmanlı’nın “Hasta adam” diye görüldüğü ve mirasının nasıl paylaşılacağının müzakere edildiği çözülüş döneminde memleketi 33 yıl yönetmiş olmasının onun ince zekâsı ve diplomasisi ile mümkün olduğu kabul edilir. İşte o zaman da girift ilişkiler ağı idi Osmanlı’nın dış politikası.
Bu girift ilişkiler ortamının bugüne uzanan boyutlarının bulunduğu da aşikâr. Bir yanda “Osmanlı’nın yıkılışı devam mı ediyor?” soruları soruluyor, bir yanda “Yeni bir diriliş” süreci heyecanı yaşanıyor. Acaba hangisi? Sonuç girift ilişkiler ağı içinden çıkacak.
Şöyle başlıklar var üzerinde düşünülmesi gereken:
-Batı ile iyi ilişkiler geliştirmek istiyoruz. AB ile yeni Amerikan yönetimi ile. Bunu hem güvenlik hem ekonomik zaruretlerle stratejik bir gereklilik olarak görüyoruz. Çünkü bölgede Rusların çok çok iyi komşu olmadığından endişe ediyoruz.
-Batı ile ilişkilerimiz her alanda ahenk arz etmiyor. Bir kere en başta diyelim Osmanlı tarzında bir büyük devlet öngörmüyorlar Türkiye adına. Osmanlı gibi olmak reel bir hedef mi sorusu sorulabilir elbet, ama diyelim “Yeniden Büyük Türkiye” gibi kitleleri heyecanlandıran bir söylemin içerde ne anlama geldiği Batı’da nasıl okunduğu ve Batı’nın Türkiye’ye karşı politikalarını etkileyip etkilemediği önemli bir soru.
-Batı ile ilişkiler zaman zaman Türkiye’nin “milli çıkar” diye nitelediği alanlarda terslik arz ediyor. Kıbrıs, son olarak Karabağ gibi. Batı ülkelerinin Kıbrıs’ta Rumlar’ı, Karabağ’da Ermeniler’i koruduğu açık.
-Osmanlı’nın son dönemlerinde “Islahat” adı altında başlamak üzere ve Cumhuriyet’le birlikte “Devrim” boyutlarında, son Ak Parti iktidarlarında da “AB normlarının ithali” ile Batı normlarını sürekli içeriye taşımaya çalışan bir ülkeyiz. Bir yandan ülke olarak problemli yanlarımız bulunduğunu, o yüzden çağı yakalayamadığımızı, o yüzden mağlubiyetler yaşadığımızı, Batı’nın bize göre ileriye gittiğini ve o yüzden Batı’yı ileriye götüren yöntemleri ithal etmeyi düşünüyor, ama bir yandan da bu yöntemlerin bizde olumsuz yansımaları olacağından kuşku duyuyoruz. “Olumsuz” yani, diyelim toplum bünyesini oluşturan kimi farklılıkları kaşıyacağından ve onları ana gövdeden koparıp, bağımsızlık duygusuna iteceğinden endişe ediyoruz. Reformlarda gel – git yaşıyoruz, bu da “iç insicam” dediğimiz şeyi sarsıyor. Devlet – Toplum ilişkileri, gittikçe tüm toplum kesimlerini rahatsız eden devlet uygulamalarını devreye sokuyor.
-İşi giriftleştiren bir başka husus, yapmaya çalıştığımız reformların bir tür Batı denetimi çerçevesinde devreye sokulmuş olmasıdır. Evet, kendi ihtiyacımız olduğu için yapıyoruz ama hep sanki biraz “Batı bizi kendisinden kabul etsin” mantığı ile de yapıyoruz. Bu, Batı’ya bu işleri ne ölçüde yapabildiğimizi denetleme imkânı sunuyor. Buna kimi zaman güvenliğimizi Batı garanti ettiği (Kırım savaşında olduğu gibi) için ihtiyaç duyuyoruz, kimi zaman AB’ye girmek için, kimi zaman finans sağlamak için… Batı’ya böyle bir imkân sunulduğunda bu denetimin milli çıkarlarımızı koruma noktasında karşımıza çıkma riski de beraberinde gelmiş olabiliyor.
-Dış politikada kimse kimseye “Babasının hayrı”na destek vermiyor. Al – ver sistemi hâkim. Türkiye’nin potansiyel “Dostluk alanları” var. Ama o alanlarda başkaları da çalışıyor. Üstelik o alanlarda da “insan unsuru” öne çıkabiliyor ve “Dostluk” yerine “Çıkarlar” hâkim olabiliyor. Dostluğu korumak girift ve hassas mesele.
-“İç insicam” her hâlü karda dış politikanın olmazsa olmazı. Dış güçler içe oynayabiliyor, iç iktidar “iç’in sancıları”nı büyütebiliyor. İçerde “Dış’ın oyunları”na müsait zeminler tedavi edilmemişse, ciddi zaaf içine düşülebiliyor. Osmanlı’nın çözülüş döneminden bu yana bu “Dış – İç etkileşimi” hem Batı ile hem Rusya ile (Sovyetler dahil) ilişkiler boyutunda Türkiye’nin ana problemleri arasında.
-Abdülhamid’in “ince diplomasisi” çok önemliydi. Ama Osmanlı’yı kaybettik. Küllerimizden doğduk. Bugün de sancılarımız var ve daha az hassas bir diplomasiye ihtiyacımız yok.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025