Ahmet TAŞGETİREN
Yılın son günü.
2020’den 21’e küresel salgınla giriyoruz. En yalın gerçek bu.
Ülkemizde her gün 250’li rakamlarla insanlarımızı son yolculuğuna uğurluyoruz. Her gün bir uçak düşmüş gibi. Kabristanlar yeni açılmış ürküntü verici mezarlarla dolu. Nerede ise yalnız veriliyor toprağa insanlar…
Yoğun bakımlarda eşten – dosttan uzak yalnız ölümler gibi.
Yoğun bakımlar… Ah o yoğun bakımlar. Doktorlar, hemşireler, oradan sağ çıkanlar .… orada yaşanan can savaşını anlatıyorlar. “Sakın düşmeyin oraya” çığlığına eşlik ederek. Doktorların, hemşirelerin ellerinin altından kayıp giden canlar konusunda ne hissettiklerini, yüreklerinde nasıl bir mukavemet geliştirdiklerini hep merak etmişimdir. Zor olmalı değil mi? Ne de olsa bir ünsiyet kazanılır şifa bulmak için çaba sarf ettiğiniz insanlarla…
Küresel bir salgın bu.
İnsanlık olarak nasıl kırılgan olduğumuz ortaya çıktı bu salgınla. 2020 Mart’ından bu yana bütün dünya boğuşuyor gözle görülmeyen bir varlıkla. Virüsle.
Virüse ilişkin efsaneler oluştu nerdeyse. Nasıl sinsice tutunuyor insanın içinde, nasıl tahrip ediyor tutunduğu mekanları ve insanı nasıl alıp götürüyor…
İnsanlık nasıl da devrim yapmıştı bilimde. Ama işte, bir virüsü keşfedinceye, onunla mücadele edecek aşıyı geliştirinceye kadar bütün dünyada yüzbinlerce insan bu mikroskobik varlığa yenik düştü.
Üstelik henüz daha kaç zaman virüsle başımızın dertte olduğunu ön göremiyoruz. 2021’de kurtulur muyuz, yoksa 2022’ye sarkar mı? Virüs mutasyon geçirirse ne olur, geliştirilen aşı mutasyon geçirmiş virüsle de mücadele edebilir mi, bunlar hep meçhul.
Küresel bir salgının sadece bir sağlık problemi olmadığını artık biliyoruz. Kaldı ki sadece sağlık problemi olsa dahi, o da başlı başına devasa bir nitelik taşıyor. Bir kere herkesi “bulaşma tedirginliği”ne sevk eden, en yakınları birbirinden ayrıştıran boyutuyla, bulaştığı her kişi ile birlikte tüm aileyi karantina iklimine ve ölüm endişesine sokan boyutuyla, ölümlerde en yakınlara son vazifeleri yapamama boyutuyla, sağlık çalışanlarının kendi canlarını tehlikeye atmak pahasına her gün yaşadıkları can kayıplarında yüklendikleri psikolojik yüklerle, onların kendi aileleri – çocuklarıyla görüşememe mağduriyetleriyle, evlere kapanmanın getireceği diğer sağlık problemleriyle… Salgının küresel niteliğinin insanlığı, çok daha büyük belalara maruz bırakma riskini hatırlatmasıyla…
Salgın varsa salgın belirliyor hayatın tüm alanlarını. Tabii ekonomiyi de. Salgın, en büyük tahribatı sağlık alanında yapıyorsa, onun hemen yanı başında ekonomideki tahribat geliyor. İnsan dolaşımını azaltmak demek, ekonominin birçok alanını düşük bir tempoya, daha ötede kapanmaya maruz bırakmakla sonuçlanıyor. Oradan gizli – açık işsizlik çıkıyor, zincirleme bütün alanlara sirayet eden mahrumiyetler çıkıyor. Yoğun bakımlardaki can çekişmeler göreceli olarak doktor kontrolü altında, dışardaki can çekişmelerden ise çoğu zaman haberdar olunamıyor. AVM’lerde deyim yerindeyse in – cin top oynuyor. Hükümetler bütün dünyada, salgınla mücadele kadar ekonomiyi öldürmemek için de çaba sarf ediyorlar. Bir anlamda her ekonomi dayanıklılık testi veriyor.
Allah yoğun bakımlarda hayatta kalma mücadelesi verenlere, onlara şifa bulmak için çırpınanlara ve salgın döneminde işini – aşını kaybedenlere yardım etsin.
Adaletteki sancı
Türkiye 2020’den 2021’de salgın gibi hayati bir problemin yanında, “Adalet sancısı” ile de giriyor. “Yargı reformu gereği”nden söz edilen bir ülkede “Adalet sancısı” olduğunu da söylemek kaçınılmaz. Sancının odağında maalesef adı “Adalet ve Kalkınma Partisi” olan siyasi iktidarın tavrı var. İlk başlarda adaletsizliğe maruz kalan bu siyasi kadro, şimdilerde adaleti gölgeleyen tavırların sahibi. “Yargı düne kadar başkalarının yargısı idi, biraz da bizim yargımız olsun” şeklinde bir anlayış, en alttan en yukarıya kadar Yargı’nın kimyasını bozuyor. Yargının kimyasının bozulduğu bir ülkede huzurdan söz edilemez. Onun için Türkiye huzuru arayan bir ülkedir. En tepeden her gün öfkeli değerlendirmelerin seslendirildiği bir ülke toplumsal huzuru yakalamış bir ülke değildir.
Tüm insanlığa sağlık diliyorum. Ülkemize adalet, barış ve huzur diliyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025