Cafer Solgun
Geçen haftaki yazım şu sözlerle bitmişti: “...Bu gerçeklerle yüzleşmekten kaçınan devlete ve millete ‘zeval gelmesin’ temennisinde bulunmak, lafı eğip bükmeden vurgulamak gerekir ki sadece riyakarlık değil, aynı zamanda korkaklıktır ve temelinde tipik suçluluk psikolojisi vardır...”
Yazacak daha “güncel” gündemler var tabii ama sözümüz de yarım kalmasın. (“Haftalık” yazmanın handikapları.) Madem meseleyi dosdoğru ve lafı eğip bükmeden konuşuyoruz, yüzleşmeden bahsediyoruz, o halde yukarıdaki cümlenin bittiği yerden devam edelim.
Malum, son yıllardaki bütün seçim sonuçlarıyla da tescillendiği üzere milliyetçi-muhafazakar hassasiyetleri gayet belirgin bir ülke ve toplumda yaşıyoruz. Gerçi bu hassasiyetlerin siyaseten sözcülüğünü yapmak iddiasında olanların milliyetçilikten, muhafazakarlıktan, bu lafları kapsayacak biçimde kavramlaştırılan yerli ve milli olmaktan ne anladıkları, son NATO zirvesinde bir kez daha görüldüğü üzere, oldukça tartışılır; ama bu başka bir düşündürücü konu.
Neredeyse bütün siyasi partilerin, son olarak CHP’nin de gönlünü kazanmak için manevralar yaptığı milliyetçi-muhafazakar vatandaşların, bu hassasiyetleriyle ilgili yüzleşmesi gereken son derece çelişkili bir gerçekleri var.
Bilmiyor değilim elbette; Türkiye’de ne devlet ne de toplum daha iyi, güvenli ve barış içinde birarada yaşayan bir ülke olmak adına yüzleşme gereği ve sorumluluğu duyuyor. Yüzleşme adını taşıyan bir derneğin kuruluşuna halisane duygularla önayak olmuş ben bilmeyeceğim de kim bilecek bunu... Karamsarlık olsun diye değil, bir tespit olarak söylüyorum bunu.
Ama bu böyle diye dilimiz döndükçe, nefesimiz elverdikçe, kalemimiz yazdıkça gerçekleri dile getirmekten vazgeçecek de değiliz. Tarihe not düşmek de bir yazmak gerekçesidir benim için...
Kanlı Pazar...
Google’a “kanlı pazar” yazdığınızda karşınızda ilk beliren kaynak, Vikipedi’nin Kanlı Pazar (1969) başlığıyla verdiği bilgi oluyor. Meraklısı detaylarına aynı kaynaktan veya başka kaynaklardan ulaşabilir, ben kısaca özetlemekle yetineceğim.
14 Şubat 1969 günü Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği isimli milliyetçi-muhafazakar derneklerin öncülüğünde yurdun muhtelif kentlerinde Cuma namazından sonra “Bayrağa saygı” adıyla mitingler düzenlendi, komünistlere karşı “savaş” ilan edildiği duyuruldu. Komünizme savaş ilan edilen bu mitinglerde, iki gün sonra İstanbul’da ABD 6. Filosunu protesto gösterisi yapmaya hazırlanan “komünistlere” karşı halkın “gereken dersi vermesi” çağrısı yapıldı. (Buradaki “Cuma namazından sonra” nitelemesine dikkat isterim.)
Neticede çağrıya uyan milliyetçi-muhafazakar kitleler İzmir, Trabzon ve İstanbul’da “Bağımsız Türkiye!” sloganlarıyla 6. Filoya karşı izinli gösteri yapan devrimci öğrencilere saldırdı. Polis gözetiminde gerçekleştirilen saldırılarda iki kişi öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Sürpriz yok: İktidardaki Adalet Partisi sözcüleri ve İçişleri Bakanı Faruk Sükan, “olaylarla” ilgili solcu öğrencileri suçlayan açıklamalar yaptılar.
Acaba bu kısaca özetlediğim olay örneğinde “yerli-milli” olmak nedir ve nerededir?
“As! As! As!”
Tabii ki söz konusu olan bu olay değil sadece. 70’li yılların “sağ-sol kutuplaşması” sürecinde de siyasilerin baştacı milliyetçi-muhafazakar kitleler, “Bağımsız Türkiye!” sloganı etrafında mücadele eden solcularla “savaşlarını” aynı kararlılıkla sürdürdüler; bazen ihbar ederek, bazen linç ederek, bazen silahlanıp hücum ederek...
12 Eylül Darbesi ve izleyen 80’li yıllar boyunca cunta şefi Kenan Evren’in mitinglerinde Evren’in “Asmayıp da besleyelim mi?” sorusuna “As! As! As!” diye tempo tutarak cevap veren de, milliyetçi-muhafazakar hisleri gayet kabarık aynı vatandaşlardı...
“Cuma namazından sonra...” Maraş
Yukarıda “Cuma namazından sonra” ifadesine okurun dikkatini çekmiştim. Sanırım yüzleşme ihtiyacı ve sorumluluğu bakımından meselenin en hassas boyutu da bu. Nedenini anlaşılır bir dille izah etmeye çalışırken somut örnekler üzerinden bazı hatırlatmalar yapmam gerek.
19-24 Aralık 1978 tarihleri arasında yaşanan Maraş katliamının 24 Aralık gününe değin sürecek en kanlı günü 22 Aralık Cuma günüdür. O gün öldürülen iki solcu öğretmenin cenazesi vardı; ancak camiye götürülen cenazeler “ortada” bırakıldı. Çünkü cami imamı “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz!” diyordu.
Bağlarbaşı Cami İmamı Mustafa Yıldız isimli Diyanet memuru Cuma namazı vaazında cemaate hitaben şu konuşmayı yaptı:
“Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz. Bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır. Bütün din kardeşlerimiz hükûmete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır! Çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li Sünni imansızları temizleyeceğiz!”
O gün Cuma namazı cemaati kent merkezinde yüzlerce işyerini tahrip etti. Onlarca kişiyi linç etti, yaraladı. İki kişiyi öldürdü. Yetmemişti. Sonraki iki gün saldırılar artarak devam etti. Resmi kayıtlara göre 111 kişi, Alevi kurumların tespitlerine göre 500’den fazla kişi kurşunla, bıçakla, baltayla, sopayla, taşla veya yakılarak korkunç bir şekilde öldürüldü. İzleyen günlerde canını zor kurtaran Aleviler topraklarını, yurtlarını terk ettiler...
“Cuma namazından sonra...” Çorum
Çorum “olaylarının” 27 Mayıs 1980 günü Gün Sazak’ın öldürülmesiyle başladığı şeklinde bir yaygın kanaat var. Yanlış. Çorum, Alevi ve Sünni yurttaşların birlikte yaşadığı kentlerden biri. Dolayısıyla “darbe şartlarını olgunlaştırmak” faaliyetleri için uygun (!) bir yerdi.
Henüz Gün Sazak suikastı olmamışken, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlama hazırlıkları sırasında kız öğrencilerin kıyafetleri söz konusu edilerek şehirde “Müslüman namusuna sahip çık!” başlıklı bildiriler dağıtıldı. O tarihten sonra başka herhangi bir bildirisi veya eylemine, faaliyetine rastlanmayan İslamcı Gençlik imzalı bildiride, Müslümanlar “kafir düzene” karşı cihad etmeye çağrılıyordu... Çorum da tıpkı Maraş gibi önce “gerilmiş” sonra da yine camiler üzerinden katliama hazır edilmişti...
TRT’de sık aralıklarla bir haber duyuruluyordu: “Çorum’da Alaaddin Camii’ne patlayıcı madde atıldı ve dışarıdan ateş açılmasıyla olaylar başladı.” Haberin (!) sahibi kimliği hiçbir zaman açığa çıkarılamayan bir polisti. Haberde adı geçen camiye veya herhangi bir camiye bomba atılmış, ateş açılmış değildi. Hatta henüz “olay” da yoktu! Ama olmasına karar verenler vardı demek ki.
“Haber” cami hoparlörlerinden bütün şehre yayıldı. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” sloganları atarak toplanan bir kitle, şehirde sahipleri Alevi veya solcu olduğu bilinen işyerlerini yağmaladı, tahrip etti. Hazır kıta bekleyen silahlı gruplar Alevi mahallelerine uzun namlulu silahlarla ateş açtı.
Alevi mahallelerine barikatlar kuruldu. Valilik ve hükümet yetkilileri saldırganlara değil barikat kuran yurttaşlara, “barikatları kaldırın” çağrıları yaptı. Barikatlardan birini aşan bir sivil beyaz reno marka otomobil, Milönü Mahallesini boydan boya taradı. Maraş’ta olduğu gibi adeta güvenlik güçlerinin gözetiminde gerçekleştirilen katliamda resmi kayıtlara göre yüzlerce kişi yaralanırken 57 kişi de öldürüldü...
“Cuma namazından sonra...” Sivas
Önceki yazımda anlatmıştım Madımak katliamını. Tekrar etmeyecek, şu kadarını hatırlatacağım: Günler öncesinden şehirde milliyetçi-muhafazakar vatandaşları “hazırlama” çalışmaları vardı ve 2 Temmuz günü Cuma namazını müteakiben galeyana getirilmiş bir güruh, Pir Sultan Abdal heykelini tahrip ettikten sonra Madımak Oteli önünde toplandı, huşu içerisinde bir otel dolusu insanı yakarak öldürdü...
***
Cuma namazının hikmetini merak ettim. Bilmediğimden değil de yine de bir bilenin görüşüne başvurmak gerekirdi. İlahiyatçı akademisyen Mehmet Zeki Uyanık’ın Cuma Namazı için verdiği bilgiler özetle şöyle:
— “Cuma Namazı Hazreti Peygamberin ifadesiyle üzerinde güneşin doğduğu en hayırlı gündür. Nitekim Peygamberimiz Hadis-i Şerifinde: 'Üzerinde güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cumadır' buyuruyor. Böyle bir günde Müslümanlar toplu halde bir araya gelerek günlerin en hayırlısında toplu bir ibadet olarak cuma namazını ifa etmektedirler.”
— “Bu bağlamda hayırlı bir günde Allah’a kulluk etmekte birlik ve beraberlik içerisinde hayırlı bir ibadet olan cuma günü, Müslümanların bayramı olarak kabul edilir ki cuma namazı hem bir ibadettir hem de kulun geçmişte işlemiş olduğu günahlara da kefarettir.”
— “Nitekim Sevgili Peygamberimiz Hadis-i Şerifinde: 'Beş vakit namaz ve Cuma Namazı arada işlenen günahlara kefarettir' buyuruyor. Yani cuma günü namaz kılıp Allah’a dua ve ibadet ettiniz mi diğer cumaya kadar işlediğiniz hatalar, kusurlar ve küçük günahlar kıldığınız Cuma Namazı vesilesiyle affedilmektedir.”
Yani Cuma’dan kalkıp da adeta canavar kesilmenin Cuma namazıyla aslında hiçbir alakası yok.
Dolayısıyla Cuma’dan çıkıp “din elden gidiyor, vatan elden gidiyor, komünistlere ölüm, Alevi kesen garanti cennete gidecek” (vb.) diye galeyana gelmenin, yağma yapmanın, hedef gösterilen insanları muhtelif biçimlerde vahşice katletmenin, bu insanların “ibadet” diye, “büyük sevap” diye, “günahlarımız affolsun” diye kıldıkları Cuma namazı ile izah edilmesi mümkün değil.
Kendisini milliyetçi-muhafazakar olarak nitelendiren yurttaşların Cuma ve Cuma’yı (yani inanç ve ibadetlerini) istismar edenler konusunda, evveliyatlarını oluşturan bu gerçeklerle yüzleşmesi, meramı barış içerisinde birarada yaşamak olan herkesin paylaşması gereken bir sorumluluk olarak yıllardır orta yerde duruyor...
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTAlbayrak’ın Gelgitleri.. 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezWashington Uzlaşısı, Beijing Uzlaşısı, Londra Uzlaşısı 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBen Şüheda Sena Öğütalan; masumiyetim tek teminatımdı, kâbusum oldu… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset arenasında birileri hesabını yanlış yapıyor 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Trump 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYoksa bu gelen hukuk ve demokrasi mi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci‘Orta Sınıf’ bu kez kazanıyor… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanÖzgür Özel sol medyanın gazına gelmedi 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSumud tecrübesi bize neler söylüyor? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEller Bağlı Duruş: Barışın ve Özgürlüğün Ahlâkî Politik Çığlığı... 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUBir fotoğrafın bana düşündürdükleri… 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
14.09.2025
5.09.2025
29.08.2025
22.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025