Erol KATIRCIOĞLU
Öcalan için demokratik bir siyasi alanın gerekliliği “Kimliklere saygı” temelinde, bütün kimliklerin “kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenebilecekleri ve“kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal bakımdan yapılanabilecekleri bir“demokratik toplum ve siyasal alanın” varlığıyla ilgili.
“Ne mutlu Türk’üm!” diyerek kendilerini Türk olarak tanımlayanlar, aslında bu toplumda Türklerden başkaları yokmuş, varsa da ya asimile olmuş ya da yok olmuş olmaları gerekir diye düşündüklerinden olsa gerek Kürtler konusunda acaip duyarsızlar. Duyarsızlar diyorum ama aslında demek istediğim “empati yoksunu” oldukları. Tabii bu “empati yoksunluğunun” arkasında da bütün eğitimlerine rağmen bu konuda “cahil” oldukları da bir gerçek. Diyebilirsiniz ki “Bu kadar genellemeyin!”. Bunda haklı olabilirsiniz ama ne yaparsınız ki insan bazı dertlerinin anlaşılması için böyle genellemelere de ihtiyaç duyuyor.
27 Şubat’da Öcalan’ın açıklamasından sonra ülkede olan tartışmalara bakarsanız durum bence bu. Sözünü etmeye çalıştığım kesimler, hangi ideolojiyi benimsediklerine bakmaksızın PKK’ya “terörist” demeyi tercih ediyorlar. Ama bu suçlamayı yapanların çoğu PKK’nın neden kurulduğunu dahi bilmiyor. PKK’nın ayrı bir Kürt devleti kurmak için şiddet kullanarak bize düşmanlık eden bir örgüt olduğu düşüncesindeler.
Oysa PKK’nın varlığı üzerine Öcalan diyor ki; “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur”(…) “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.
Kısacası Öcalan’ın dediği ve tarihimizin de apaçık ortaya koyduğu gibi PKK, kendine “Türküm” diyenler kabul etmekte zorlansalar da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üzerine düşenleri yapmamasından kaynaklı bir olgudur. Yani bu ülkede Kürtlerin varlığı tanınmış olsaydı, özgürlükler üzerinde yasaklar olmamış olsaydı ve demokratik siyasetin önü açık olmuş olsaydı PKK varlığına ihtiyaç duyulan bir örgüt olmayacak ve belki de hiç kurulmayacaktı. O nedenle de PKK bir neden değil siyasi tarihimizin bir sonucudur.
Nihayet, bir zamandan beri beklenen Öcalan’ın “PKK’ya silah bırakma” çağrısı; DEM partinin “İmralı Heyeti”nin Öcalan’la yaptığı üçüncü toplantısı sonrasında açıklandı. Abdullah Öcalan kısa ve fakat, bence iyi düşünülmüş bir mektupla bütün dünyaya PKK neden ortaya çıktı ve neden artık siyaset sahnesinden çekilmesi gerekir içerikli mesajını açıklamış oldu. Öcalan bu açıklamasında dedi ki: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir”.
Bu gelişmeler uzun bir zamandan beri gerek Türkiye’nin ve gerekse de Kürtlerin ayrı parçalar içinde yaşadıkları ulus-devletlerde demokrasinin gelişmesine set çekmiş, engellemiş bir siyaset tarzının sona gelindiğini gösteriyor. Bunun bu topraklarda yaşayan insanlar açısından olumlu bir gelişme olduğu ortada.
Doğrusu metnin okunduğu ve canlı yayın yapılan İstanbul’daki otelde insanlar ayağa kalkıp alkışladılar ama “Peki ama nasıl? Bunca can kaybı varken, daha doğrusu karşılığında bir şey alınmadan PKK neden silah bıraksın gibi sorular kafalarda yayılırken açıklamayı okuyan Sırrı Süreyya Önder, Öcalan'ın bir de bir notu olduğunu söyleyerek şu notu okudu: "Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi; demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir."
Bu not, kafalardaki silah bırakmanın karşılığı ne sorusuna bir cevap vermiş oldu. Bu notla Öcalan, PKK’nın silah bırakıp kendini fesh etmesi, “demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektiriyor” demesi, Türk tarafına, yani iktidara “Biz silahları bırakacağız ama siz de üzerinize düşen demokratik siyaset ve hukuki düzenlemeleri” yapacaksınız diyerek silah bırakmanın karşılığının PKK’lı kadroların sivil hayata kabulünden, hapishanelerdeki siyasilerin serbest bırakılmasına, Kürtlerin “ana dil” gibi bazı taleplerinin de hukuki yapıda bazı düzeltmelerle devreye alınmasına bağlıdır demiş oldu.
Aslında Türkiye kamuoyu ve özellikle Kürtler Erdoğan’ın bu açıklama karşısında nasıl tutum alacağını merakla bekliyordu ki dün Erdoğan, bir toplantıda konu üzerinde şunları söyledi: "Önümüzde 1000 yıllık kardeşliğimizin arasına örülen terör duvarının yıkılmasına gidilen yolda tarihi bir adım atma fırsatı vardır". "Son dönemde iyice pervasızlaşan emperyalist niyetler, girilen yeni yolu çok daha anlamlı hale getirmiştir". Bu cümleler Erdoğan’ın Öcalan’ın açıklamasına destek verdiğini gösteriyordu ve anlaşılan Kandil için de bu iki tarafın irade beyanlarının gereğini yapmak doğru olandı ki onlar da “ateşkes” açıklaması yaparak bu beyana destek verdiler.
Doğrusu bu gelişmeler uzun bir zamandan beri gerek Türkiye’nin ve gerekse de Kürtlerin ayrı parçalar içinde yaşadıkları ulus-devletlerde demokrasinin gelişmesine set çekmiş, engellemiş bir siyaset tarzının sona gelindiğini gösteriyor. Bunun bu topraklarda yaşayan insanlar açısından olumlu bir gelişme olduğu ortada.
Ama belirtmeliyim ki bence Öcalan, demokrasi derken bir devlet yönetim biçiminden çok insanlar arası ilişkilere, özgürlük ve eşitlik arayışlarına cevap verecek bir siyasi ortama referans veriyor. Çünkü, o da çok iyi biliyor ki “parlamenter demokrasinin” günümüz toplumlarının böyle bir demokratik ortamı sağlayabilecek bir sistem olmadığı giderek daha açık bir biçimde görülen bir konu.
Bu nedenle de bence Öcalan için demokratik bir siyasi alanın gerekliliği “Kimliklere saygı” temelinde, bütün kimliklerin “kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenebilecekleri ve “kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal bakımdan yapılanabilecekleri bir “demokratik toplum ve siyasal alanın” varlığıyla ilgili.
Nitekim Öcalan bize “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gibi “tek tipçi, merkeziyetçi, baskıcı” olma potansiyeli yüksek bir toplum düzenini değil; ya da “seçilenleri seçtiğimiz” adına “Parlamenter Demokrasi” dediğimiz ama demokrasisi sıkıntılı bir sistemi değil, herkesin kendi kimlik, söz ve siyasal örgütlenme özgürlüklerini yaşayabileceği radikal demokratik bir düzen öneriyor. Tabii bu öneriyi herkes kendi meşrebine göre değerlendirip açılan bu kapıdan tartışmalara katılması lazım.
Ülkemizde gerçek bir demokrasiyi sağlayabilmek için!
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.07.2025
19.06.2025
29.05.2025
21.05.2025
13.05.2025
1.04.2025
6.03.2025
20.02.2025
12.02.2025
5.02.2025