Erol KATIRCIOĞLU
Türkiye’de “burjuva” diyebileceğimiz sermaye sahibi kesimler devletten hep korktular. Devletten korktukları için de hep devleti belirleyecek ya da etkileyecek yollar (darbe dahil) arayıp durdular. Bizim demokrasi hikayemiz de siyasi parti maceralarımız da ekonomik kalkınma hamlelerimiz de hep bu yoldan gelişti. Bütün bu kavramların varmış gibi olması ama gerçekte hiç var olmamış olması da bu yüzden.
Oysa bugünün kapitalist toplumlarının tarihinde bu ilişkinin tersi olmuştu. Örneğin 1789 Fransız Devrimi aristokrat sınıflara karşı girişilmiş bir “burjuva” devrimiydi ve burjuvalar bu devrimi ölümü göze alarak yapmışlardı. Jean Jacques Rousseau’lar, Robespierre’ler, Marat’lar bu devrimin öncü isimleriydiler ve örneğin son ikisi devrim için yaptıklarından dolayı öldürüldüler.
Bu iki farklı tarih çizgisi bugün de farklı yönetim tarzlarını ima ediyor. Yukarıdaki karşılaştırmadan gidersek Türkiye’de “siyasi elitlerin”, Fransa’da ise “sermaye elitlerinin” ülke yönetiminde daha baskın oldukları söylenebilir.
Tabii bu durum, Türkiye’de sermaye elitlerinin olmadığını değil yalnızca siyaset elitlerin karşısında “rüştlerini ispatlayamamış” olduklarını ve bu nedenle de görece güçsüz olduklarını gösterir. Erdoğan’ın sermaye elitlerine afra tafra yapması, kimi zaman onları azarlayıp, kimi zaman da “babayiğit” mertebesine çıkarması hep bu sosyolojik gerçekliğimizin izin verdiği bir tavırdır.
Rahmetli Özal da böyle bir sosyolojinin içinden gelmiş bir siyasetçiydi. 1983 seçimleriyle iktidara geldiğinde iş insanlarıyla yaptığı bir toplantıda çok eleştiri alınca, “Beni kızdırmayın! Gümrük vergilerini kaldırırım haa!” demişti. Sistemin başat aktörü olarak siyasi elitin, yüksek gümrük duvarları koyarak yerli sermayeyi koruduğu o yıllar geçti geçmesine ama bu rolü pek değişmedi. Hatta şimdi eli çok daha fazla özel kesimin içinde. Kimisini destekliyor, kimisini köstekliyor. Kimisinin önünü açıyor, kimisinin önüne dağ gibi kayalar yerleştiriyor.
Bizim ülkemizin sosyolojisi bu olunca, sermaye elitinin siyasi elite bağlılığı değişmeyince geriye sistemin değişimi için iki kaynak kalıyor. Biri seçimlerle işbaşına gelme çabası içindeki muhalif partiler, diğeri ise askeri gücün kalkışacağı bir darbe. Türkiye yakın tarihinde her iki yol da oldukça sık kullanılmış durumda. Serbest seçimlere geçildiği 1946’dan sonra her 4-5 yılda bir seçim yapılmış olmasına karşılık her 10 yılda da bir darbe yapılmış.
Her darbe mekaniğinin arkasında yatan nedenler farklı olabilir. Ama sermaye elitlerinin içinde olmadığı bir darbe de pek mümkün değildir. O nedenle de son günlerde 104 amiralin mektubundan “darbe” çıkarmak, her şeyden önce “darbe” olayını hafife almak demektir. Çünkü bugünün Türkiye’sinde sermaye elitleri, giderek eli balyoza dönüşen bir siyasi elit karşısında böyle bir hamle yapacak konuma sahip değil.
Bu nedenle de söz konusu 104 amiralin hangi partilerle değil, eğer varsa hangi sermaye gruplarıyla ilişkili olduğu araştırılmalıdır ama biz şimdiden söyleyelim ki bu açıklamayı yapanların bu türden ilişkileri olma ihtimali yoktur ve bu açıklama etrafında koparılan fırtına da tamamen bir algı operasyonudur.
Bugünün Türkiye’sinde siyasi değişim, öyle görünüyor ki seçimlerle olacak. Tabii iktidardaki siyasi elit buna izin verirse…
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.07.2025
19.06.2025
29.05.2025
21.05.2025
13.05.2025
1.04.2025
6.03.2025
20.02.2025
12.02.2025
5.02.2025