Halil BERKTAY

[14 Ocak 2014] Ne kadar tıklanıp okunduğu, kamuoyundaki etkisinin ne olduğu bir yana;Serbestiyet şahsen bana gitgide daha fazla keyif veriyor. Hele (şimdiki sömestr arası gibi) 6’da kalkıp hazırlanmak ve üniversiteye gitmek zorunda olmadığım sabahlar, yeni yazılar da peş peşe gelmişse, günün ilk kahvesiyle birlikte ciddî bir düşünsel zenginliğin de tadını çıkartıyorum. En son dün, yani 13 Ocak’ta, Gürbüz Özaltınlı’yı (Demirel barikatlara çağırsaydı) ve Serdar Kaya’yı (Cadılar Bayramı ve İslâmî kesim) böyle sindire sindire okudum. İlki güncel siyaseti, ikincisi daha genel olarak Türk-İslâm zihniyet yapılarını bir dizi amansız soruyla deşip çelişkilerini, içsel tutarsızlıklarını gözler önüne sermekte. Serdar Kaya’ya küçük bir terminolojik itirazım var — politeizm (çoktanrılılık) yerine, Latin Hıristiyanlığın bütün politeizmler ve politeistler için benimsediği pejoratif, kötüleyici bir deyim olan pagan sözcüğünü, nötr bir bilimsel kavram gibi kullanmasa daha iyiydi. Bu ayrıntının dışında, son zamanlarda gördüğüm en güzel, en derin kültür eleştirisi olduğu kanısındayım.
Ama benim şu anda yazmak istediklerim, maalesef gene güncellikle ilgili ve esin kaynağı olarak, Akın Özçer’in 5 Ocak’taki Ariane Bonzon eleştirisinin peşinden gidiyor (Liberal entelektüeller kendilerini “İslâmcılara” mı kullandırtmış). Bu yazının başlık resmine bir bakın. Arkada ayakta beş, önde kanepede oturan üç kişi. Hepsinin üzerine, alabildiğine abus Recep Tayyip Erdoğan çehreleri photoshop’lanmış. İnternette geldiği yerden “Nihayet yeni HSYK üyeleri açıklandı !!!” başlığıyla geliyor. Aman ne espri, ne espri. Yani buymuş, HSYK meselesi. Bir yığın eski solcunun kendini inandırdığı (veya inandırmaya çalıştığı) gibi, HSYK bağımsızmış ve genel olarak yargı bağımsızlığını temsil ediyormuş da, şimdi hükümet bu yargı bağımsızlığını çiğnemeye ve bürokrasiyi yargıya egemen kılmaya kalkıyormuş; o kadar ki, ancak HSYK tümüyle RTE klonlarından oluşursa rahat edeceklermiş. İşte AKP “diktatörlüğü” bu yollarla korunmak ve/ya pekiştirilmek isteniyormuş.
Ortada adamakıllı bir tuhaflık var. Türkiye’de 19. yüzyıl ortalarından bu yana hukuk öğrenimine mevzuat ezbercisi, dünyaya kapalı ve dar kafalı bir yaklaşım egemen oldu. Çoğu hâkim, savcı ve avukatın paylaştığı bu temel (millî, taşralı) kültür katmanı, onyıllar boyu Atatürkçü, milliyetçi, otoriter bir cumhuriyetçiliği besledi. Bu tür ulus-devlet koruyuculuğu, kâh sosyalist solu, kâh dindarları, kâh Kürtleri ezip sindirmeyi görev bildi. Politikanın ve politikacıların da işbirliğiyle, (12 Mart ve 12 Eylül askerî diktatörlükleri dahil) böyle haksız dâvâlarda temayüz edenlerdir ki, ispatladıkları aidiyet ve merbutiyet sayesinde özel olarak tırmandırıldı; sivil ve askerî yargıtay savcılıkları ve/ya daire başkanlıklarına, hattâ AYM’ye getirildi. Geçmişte defalarca Weimar’ın demokrasi düşmanı, hep sola vurup sağı koruyarak Hitler’in yükselişinde önemli rol oynayan Prusyalı bürokrasisi ve mahkemelerine benzettiğim bu Kemalist yargı, 70’lerden 90’lara bir yığın İslâmcı partiyi “laikliği ihlâl” gerekçesiyle kapattığı ve politik İslâmın yeraltına itilmesinde askere arka çıktığı gibi, 2000’lerin başından itibaren AKP’nin de karşısına dikildi. Refah’ın infazcısı Vural Savaş’ların ve 367 teorisyeni Sabih Kanadoğlu’ların geleneğini, 2008’deki son kapatma dâvâsının mimarı Abdurrahman Yalçınkaya’lar sürdürdü. Herkesin yüreğini ağzına getiren, bu kadar da olabilir mi dedirten o dâvâ her nasılsa Anayasa Mahkemesi’nde direkten dönünce, aynı Atatürkçü kurumlaşma bu sefer 2002 sonrasındaki darbe projelerinde yer almış yüksek komutanların yargılanmasına doğrudan müdahale etmeye girişti.
2010’daki kısmî anayasa değişikliği referandumunda, HSYK’nın oluşumu dahil bazı hukuk ve yargı reformlarının da oylanması bu yüzden gündeme geldi ve ulusalcılığın “yargı bağımsızlığı elden gidiyor, AKP yargıyı ele geçiriyor” teranelerine karşı, eski soldan 21. yüzyıla taşınabilen bölük pörçük mirasın yaptığı-yapacağı en doğru şey olan “yetmez ama evet” kampanyasının da katkısıyla, geniş bir halk desteği sağladı. Bu değişim, hükümetin bir büyük değişim tıkacını; askerî vesayet yanlısı yargı aygıtını bir ölçüde bertaraf etmesini mümkün kıldı. Öte yandan, son kriz ve yeni saflaşmalarla birlikte artık çok net görülüyor ki, başka birçok alanda olduğu gibi burada da AKP, maalesef gidip, eğitim kanalıyla devlete, özellikle de yargıya ve polise duhul etmeyi amaçlayan, başı sonu belirsiz, dışarıya karşı tümüyle mat ve ketum, bilinmeyen bir davulcunun emrindeki sızmacı bir gücün kadrolarına yaslanmış. Referandum sonrasında, askerî vesayetçi yargının yerini, gerçekten çağdaş hukuk norm’larına riayetkâr, demokratik ve özgürlükçü bir yargı değil, bu sefer (aynı mevzuat ezbercisi, dünyaya kapalı ve dar kafalı hukuk kültürü ve öğreniminden beslenen, ama başka dostları kollayan ve başka düşmanları hedef alan) Cemaatçi bir yargı almış. Özel olarak HSYK da sanıldığı gibi AKP’nin ve hükümetin değil, çaktırmadan Hizmet hareketinin HSYK’sı olmuş.
Derken bir sonraki aşamada görülen şu: Güvenlik güçleri içindeki bu Cemaat yuvalanması, şu veya bu nedenle bu sefer AKP hükümetine karşı harekete geçiyor; yargı içindeki Cemaat taraftarlığı da ya doğrudan (savcılar düzeyinde) bu operasyonların içinde yer alıyor, ya da (HSYK düzeyinde) kol kanat geriyor ve kalkan oluyor. Her bakımdan çok ilginç, çünkü hemen hiçbir ülkede, özellikle de Türkiye’de, yolsuzluğun doğrudan polis-savcı çıkışlı olarak üzerine gidilmesine alışkın değiliz. Bizim bildiğimiz, yolsuzlukların bombası daha çok kamuoyunda patlar; bir yerden basına sızar; araştırmacı gazeteciler üzerine gider ve bir yerden ucunu yakalar; olay büyür ve göz ardı edilemeyecek hale gelir; hukuk devreye girecekse, işte o noktada girmeye başlar. Buna karşılık, polis ve savcılar tamamen kendi başlarına böyle bir inisiyatif alsınlar, yıllar yılı hazırlık yapsınlar, her şeyi gizli tutmayı başarsınlar ve hükümeti canını yakacak bir doğrultuda, ansızın ve çok kapsamlı bir şekilde harekete geçsinler — görülmüş şey değil. Her şeyin aynı anda hükümet karşıtı medyaya ifşa edilmesi ve başlı başına bir kampanya, bir seferberlik konusu olmasıyla birleştirildiğinde, besbelli ki burada çok sıra dışı bir şeyler dönüyor. Nitekim HSYK’nın da bir başka hukuk ihlâliyle açık tavır alıp, saf tutup ortalığa dökülmesi (ki, buradaki aslî hukuksuzluğun HSYK’ya ait olduğunu Vahap Coşkun 1-4-6 Ocak yazılarında çok güzel açıkladı), anormal, devirmeci siyaset girişimini tartışmasız biçimde açığa vuruyor.
Gelelim nihaî garabete. Bizatihî devlet teşkilâtı içinden bir komploya maruz kalan hükümet, elbette çok zor durumda. Operasyoncu polis şefleri ve emniyet müdürlerine, savcılara ve HSYK’ya hiç dokunmaması, “buyurun devam edin, istediğinizi yapın”dan başka bir anlama gelemez. Bir şekilde bu saldırıyı önlemesi lâzım. Dokunuyor ve dokunduğu anda, “yargı bağımsızlığına dokunamazsın” diye kıyamet kopuyor. Ve bu kıyameti, önemli ölçüde, 2010 referandumu sırası ve sonrasında HSYK dahil yargının artık AKP’nin eline geçtiğini savunmuş olanlar koparıyor. Tutarsızlık umurlarında mı? Geçmişte AKP’ye karşı sırf bir ulusalcılık, Atatürkçülük, laiklik, CHP ve MHP cephesi vardı. Şimdi buna Cemaat de katıldı ve özellikle CHP ile Cemaat arasında büyük bir yakınlaşma, özel bir muhabbet oluştu. 2010’da askerî vesayet yargısını kayırmak adına “yargı bağımsızlığı”nı öne çıkaran bir kısım eski solcu da, şimdi (AKP karşıtı cepheye kayan) Cemaat yargısını kayırmak adına tekrar “yargı bağımsızlığı”na başvuruyor.
Şöyle bitireyim: bu uğultu ve çalkantı dinerse, dindiğinde, ya da dinmeye yüz tuttuğunda, Türkiye’nin muazzam bir yargı reformuna ihtiyacı var mı? Var. Kuşkusuz var ve bu, HSYK’nın, hâkim ve savcıların atanma koşullarıyla vb sınırlı olamayacağı gibi, “yargı bağımsızlığı”na dahi indirgenemez. Kısa vâdeli taktik adımları, ya da enstrümantalist yaklaşımları fersah fersah aşan, çok daha geniş ve çağdaş bir vizyona ihtiyaç söz konusu. Asıl hedef — tabii kuvvetler ayrılığı çerçevesinde — özgürlükçü ve demokratik; özgürlük ve demokraside tutarlı, istikrarlı bir hukuk ve yargı olmalı. Hâkim, savcı ve avukatlar devlete, iktidara, ya da şu veya bu ideolojiye (kâh Atatürkçülüğe kâh Cemaate) bağımlılığıiçselleştirmişlerse ve ruhlarında taşıyorlarsa, salt idarî önlemlerle ne kadar yol alabilirsiniz? Gerçek şu ki, hukuk mesleğinin ve onun için de hukuk öğreniminin tepeden tırnağa değişmesi lâzım. Taraf’ta, askerî okullardaki müfredat ve öğretim değişmedikçe silâhlı kuvvetlerin kültürünün değişmeyeceğini ve ister darbecilik ister vesayetçilik tezahürleriyle militarizmin düşünsel kaynaklarının kurutulmuş olmayacağını da defalarca yazmıştım. Aynı şey, hukuk için de fazlasıyla geçerli.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024