Hasan CEMAL
Türk dış politikası, koca ülkeyi bir yandan Mısır dolayısıyla Müslüman Kardeşler’le neredeyse özdeş kılarken, diğer yandan Suriye konusunda el-Kaide, an-Nusra’yla baş başa kalırmışçasına bir noktaya sürüklüyor. Türkiye’yi böylesine acıklı bir duruma düşürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Hiç kuşkusuz kanlı bir diktatör olan Esad’dan bir an önce kurtulmak insanlığa karşı bir görevdir. Ama nasıl? Anlaşılan o ki, yol, iç savaşı daha beter parlatmaktan ve bölgeyi cehenneme dönüştürecek maceralara kapı aralamaktan değil, daha çok diplomatik ve siyasal gayretten geçiyor.
Farkındasın herhalde.
Dış politikada Türkiye sürekli taca çıkıyor. Perişanları oynuyor da diyebilirsiniz. Bunu fazla sert bulanlar için daha diplomatik bir deyim:
Oyun dışı kalmak!
Türkiye’nin bu durumu son olarak Rusya’yla Amerika’nın geçen hafta sonu Suriyekonusunda anlaşmalarıyla birlikte daha da belirginleşti.
Esad rejimine karşı her türlü askeri müdahalenin bayraktarlığını yapan Ankara iyiden iyiye tek başına kaldı.
Başbakan Erdoğan, Başkan Obama’nın dar kapsamlı hava saldırısından ibaret olan askeri müdahalesine önce karşı çıktı, çok yetersiz buldu. Sonra, en azından Kosova benzeriyoğun bombardımandan oluşan hava saldırısını savundu.
İkisi de kabul görmedi.
Başbakan Erdoğan bu kez Amerika’nın öncülüğündeki her türlü ‘koalisyon’a hazır olduklarını açıkladı. Galiba buna da pek kulak asan olmadı.
Moskova ve Washington, Suriye’ye bir askeri müdahaleyi bugün için devre dışı bırakan ‘Cenevre anlaşması’nı hafta sonu açıkladılar.
Barış ve istikrar diyorsak…
Kısacası:
Ankara için üst üste gelen hayal kırıklıkları...
Ya da objektif bir durum tespiti.
Evet öyle.
Bundan dolayı mutlu muyum?
Elbette değilim.
Türkiye’nin kendi iç barışı açısından da, son derece kritik olan tımarhane gibi bir coğrafyada ‘oyun kuruculuk’tan uzaklaşması, bölgesel oyuncu olarak gitgide etkisizleşmesi, yalnızlaşması pek öyle sevindirici bir gelişme değildir, olamaz da.
Çünkü bu durum, yalnız bölgesel barış ve istikrar konusunda değil, demin belirttiğim gibi,Türkiye’nin iç barış ve istikrarı için de yaşamsaldır.
Evet, bu satırlar, Başbakan Erdoğan’la iktidarına dönük olumsuz saptamalar.
Ama bu eleştiriden yola çıkarak iktidar çevrelerinden çokça yapılan, “Ne yani, kanlı bir diktatörü mü savunuyorsun?” suçlaması, herhangi bir derinliği olmayan ve gün geçtikçe komikleşen bir demagojidir.
El-Kaide, an-Nusra…
Cengiz Çandar geçen hafta Türkiye’nin Suriye politikasıyla ilgili olarak Radikal’deki yazısına Yine Hüsran başlığını koymuş, şunları yazmıştı:
“F-4 uçağımız düşürüldü, Reyhanlı’da 34 vatandaşımızın ölümünden Suriye rejimini sorumlu tuttuk ama hiçbir şey yapamadık. Başta Başbakan’ın görünürde ateşli, aslında kupkuru nutuklarıyla idare ettik.
Kendi yapamadığımızı ABD yapsın ama Kosova’da yaptığı gibi yapsın istedik. ABD, hayırdedi.
Ne yapacaksa, ona da razı olduk ve ‘Nasıl bir koalisyon kurarsan, biz içinde olmaya hazırız’ dedik. Şimdi, öyle bir koalisyon ihtimali de ortada gözükmemeye başladı.
Bir yandan da, sınır boyumuzda el-Kaide’nin uzantısı an-Nusra, Türkiye topraklarından vızır vızır geçerek, Suriye Kürtlerine saldırıyor. Kudretli Türkiye devleti an-Nusra’ya karşı olduğunu sürekli ima ediyor ama ne hikmetse, ne Suriye sınırımızı ne de an-Nusra’yı kontrol edebiliyor.
Türkiye’nin Suriye politikasında bir yanlışlık veya değişmesi gereken bir yer yok mu?”
Haklı bir soru.
Türkiye’yi böylesine acıklı düşürmeye kimsenin hakkı yok!
Türk dış politikası özellikle Mısır’daki askeri darbeden beri yanlış bir rayda ilerlemeye inatla devam ediyor.
Türkiye’nin bölgede ve uluslararası arenada her geçen gün yalnızlaşmasına yol açan bu dış politika uygulaması, koca ülkeyi bir yandan Mısır dolayısıyla Müslüman Kardeşler’le neredeyse özdeş kılarken, diğer yandan Suriye konusunda el-Kaide, an-Nusra’yla baş başa kalırmışçasına bir noktaya sürüklüyor.
Olacak şey değil!
Türkiye’yi böylesine acıklı bir duruma düşürmeye, böylesine bir ‘imaj kirlenmesi’ne uğratmaya kimsenin hakkı yoktur.
Yazık değil mi, hazin değil mi?
Kafa kesmek, kalp çıkarmak!
Ahmet HakanHürriyet’teki köşesinde geçen gün Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na haklı olarak soruyordu:
“Suriye’de Esad’a karşı çarpışan örgütlerden bazıları resmenbarbarlık yapıyorlar.
Damdan adam atıyorlar.
Alevi çocuklarını kurşuna diziyorlar.
Kafa kesiyorlar.
Kalp çıkarıyorlar.
Ve bu yaptıklarını marifetmiş gibi internette yayınlıyorlar. Yani öyle utanmaca falan yok.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu muhaliflerin kafa kesme fotoğraflarıyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
‘Kınıyoruz, kabul edilemez buluyoruz, tekrar etmemesi için çağrıda bulunuyoruz’.
Ardından da ekledi:
‘Bu resimlerden hareketle Suriye’deki haklı mücadeleye gölge düşürmek de bir propaganda taktiğidir’.”
Davutoğlu’na haklı sorular
“Eğer Ahmet Davutoğlu, haklı mücadeleye gölge düşürmek isteyenlerin propagandalarını boşa çıkarmak istiyorsa... Aşağıdaki şu yedi soruya tatmin edici yanıtlar vermelidir:
- BİR: Suriye’de çarpışan bu aşırı gruplar, bu ülkeye hangi yolla girmiştir?
- İKİ: Türkiye, bu aşırı gruplara karşı bu zamana kadar hangi önlemleri almıştır?
- ÜÇ: Suriye halkının Esad’a karşı verdiği haklı mücadelede bu aşırı grupların rolü ne kadardır?
- DÖRT: Bu aşırı grupların bu zamana kadar Suriye’de sivil hedeflere yönelik gerçekleştirdikleri katliamlarla ilgili olarak Türkiye’nin elinde bir sayı var mıdır? Kaç kişiyi katletmiştir bu aşırılar?
- BEŞ: Aşırı gruplar, Suriye’deki mücadelenin patronajlığını yürütmekte midirler? Yürütmüyorlarsa patronaj kimdedir?
- ALTI: Esad giderse, bu aşırı gruplar ne olacaktır?
- YEDİ: Esad sonrası Suriye’de bu aşırı gruplar egemen olursa, Türkiye’nin buna karşı tutumu ne olacaktır?”
Ahmet Hakan’ın bu isabetli soruları, Türkiye’yle ilgili olarak demin işaret ettiğim ‘imaj kirlenmesi’nin de, ne acıdır ki, çerçevesini çiziyor.
Esad hiç kuşkusuz kanlı bir diktatör.
Elbette insanlığa karşı suç işlemiş bir rejimin başı.
Esad’dan kurtulmak, ama nasıl?
Ve Esad’dan bir an önce kurtulmak da, insanlığa karşı bir görevdir.
Ama nasıl?..
Bu soru iki yıl öncesinde olduğu gibi bugün de varlığını koruyor.
Ama anlaşılan o ki, Esad’dan kurtulmanın yolu, iç savaşı daha beter parlatmaktan ve bölgeyi cehenneme dönüştürecek maceralara kapı aralamaktan değil, daha çok diplomatik ve siyasal gayretten geçiyor.
Dileğimiz, Türkiye’nin dış politikasında diplomasinin inceliklerine uygun denge ayarlamalarını bir an önce yapmaya koyulmasıdır.
Twitter: @HSNCML
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024